Şehir Hastaneleri sorunu

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Son yazımda Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin hizmete kapanışından ve Bilkent Şehir Hastanesi’ne taşınmasından üzüntü ile söz etmiştim. Ankara Numune Hastanesi’nde hayatım kurtulduğu için duygusal bir bağım vardı; hem de bir tarih yok ediliyordu. Üzüntüm bundan dolayı idi. Bu işin bir boyutu… Bir de işin “Şehir Hastaneleri” boyutu var. Belki üzüntüm hafifler, bir teselli bulurum diye “Şehir Hastaneleri Modeli”ni araştırmaya başladım. Ama bu kez de kafamda bir sürü soru belirdi.

“Şehir Hastanesi Modeli” nedir?

“Şehir Hastaneleri Modeli” özelleştirmede “Yap-Kirala-Devret” biçiminde yeni bir tür. Buna “Kamu-Özel İşbrliği” (Public Private Partnership-PPP) denmektedir. İşbirliği şu şekilde gelişiyor: Devlet büyükçe bir araziyi bedelsiz olarak özel firmaya tahsis ediyor. Yüklenici firma, Sağlık Bakanlığı’nın verdiği plana göre hastane binalarını yapıyor, tüm tıbbi cihazları ve dekorasyonu sağlıyor. Çekirdek tıbbi hizmetler kamu tarafından görülüyor. Tıbbi hizmetlere yardımcı nitelikte olan sterilizasyon, laboratuvar işlemleri, temizlik hizmetleri, tıbbi görüntüleme, bilgi ve veri işleme, personel ve sekreterlik hizmetleri, teknik destek hizmetleri ve otelcilik hizmetleri, otopark ve kafeterya işletimi yüklenici firma tarafından gerçekleştiriliyor. Sağlık Bakanlığı, hastane binalarında 25-35 yıl kiracı oluyor ve şirkete kira ödüyor.
Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında özelleştirmenin yeni bir türü olarak da kabul edilen Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeli altında Türkiye'de toplam 31 şehir hastanesi projesi yer alıyor. Ankara Bilkent Hastanesi ile bu projelerden şimdiye kadar 9’u tamamlanmış olmaktadır.
Sağlık, hepimizin sorunu... Sağlık harcamaları ise, önemli bir kalem... Örneğin, 2017 yılında sağlık harcamaları gayri safi yurtiçi hasılanın %4.5’ini oluşturmuş. Ve bunun %78’i devlet bütçesinden karşılanmış. Bu nedenle, uygulamaya konan bu yeni model acaba doğru mu sorusu akla geliyor.

Sorunlar ve sorular

Bütün devlet hastanelerini bir çatı altında toplamak kulağa hoş gelebilir. Ancak uygulamada önemli operasyonel sorunlar olduğu dile getiriliyor. Birincisi, hastanın erişimi meselesi. “Şehir Hastanesi” isminde bir ironi var. Adında şehir olmasına karşılık, hastaneler genelde şehir dışına yapılıyor. Çünkü şehir içinde böylesine büyük arsa bulmak güç. Bu nedenle şehir hastanelerine ulaşmak için hastanın hasta hasta epey yol kat etmesi gerekiyor. Aynı yol sorunu hastane içinde de var. Bu kadar büyük kapalı alanda hastanın bir yerden bir yere gitmesi hayli zor deniliyor. Aynı şey doktorlar için de geçerli. Örneğin, nöbeti sırasında bir doktorun 20 bin adım attığı saptanmış.
Modelin finans kısmı ise tam bir muamma. Uzun bir dönemi kapsayan ve dolar bazında yapılmış, on bin sayfayı aşan sözleşmelerden söz ediliyor. Bu sözleşmelerde iki taraf var: devlet ve yüklenici firma. Yüklenici firmalar sırf “Vatana millete bir hayrımız dokunsun. Annemiz babamız öteki dünyaya ayakları ile mi gitti? Sağlığa hizmet sevaptır” diyerek bu işlere girmiyorlar. Tabi ki, kâr edecekler. Ama ne kadar edecekler? Bir zamanlar “Ortak Pazar” girişimine karşı gelenler “Onlar ortak, biz pazar” derlerdi. Acaba bu “Kamu-özel İşbirliği”nde de kârlar çok mu “özel”? Çünkü piyasada çok abartılı rakamlar telaffuz ediliyor. Bu anlaşmalarla nasıl bir yükün altına girilmiş? Sözleşmenin kamu tarafında kamunun hakkı korunmuş mu? Bütün bu soruların açıklığa kavuşması gerekiyor. Zihinlerde oluşan yanlış algıların silinmesi gerekir. Bunun da yolu şeffaflıktan geçer. Bu model, uygulamaları ile birlikte bağımsız bir kuruma değerlendirilmeli ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalıdır

Büyüklük takıntısı

Son Bilkent Şehir Hastanesi ile Avrupa’nın en büyük hastanesi olması ile övünülüyor. Acaba büyüklük övünmek için yeterli bir kıstas mı? Çocukken bir komşumuz kızını evlendirmişti. Aradan bir süre geçince sormuştum. Nasıl, damattan memnun musunuz? “Valla oğlum, damat işsiz ve de doğru dürüst bir mesleği de yok. Kıza ve damada biz bakıyoruz. Adamın boyuna posuna aldandık” demişti. Yapılan projelerde büyüklükle övünme bana bunu hatırlattı.
Araştırmalar gösteriyor ki, bir hastanenin verimli çalışması için yatak sayısı 200 ila 600 arasında olması gerekiyor. Ama 9 şehir hastanesinden sadece ikisi bu değerlere uyuyor. Örneğin, Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’nde yatak sayısı 3704. Bu açıdan baktığımızda şehir hastanelerinin boyuna posuna aldanmamak gerekiyor.

Son söz

Şehir hastaneleri modelinin ana vatanı Birleşik Krallık. Uygulamalar onu gösteriyor ki, bu model beklenildiği gibi çalışmamış; kamu kaybetmiş, kazanan taraf yüklenici firmalar olmuş. Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, bu modeli “Londra’daki hastanelerin başındaki çok büyük bir bela” olarak tanımlamış.

“Şehir Hastaneleri Modeli” Sağlık Bakanlığı'nca büyük başarı olarak sunuluyor. Türkiye Tabipler Odası dahil sahadaki uzmanlar ve yurtdışı kaynaklar ise tam tersini söylüyor. Kimin haklı olduğu otopside ortaya çıkacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019