Sefadan mı cefadan mı?
Şu günlerde her nedense yeniden doğum sorunumuz gündeme geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dolaylı yoldan konuya katıldı: “Kızlara erkek, erkeklere de kız beğendiremiyoruz” diyerek demografik sorumunuza el atmış oldu.
Türkiye çok ama çok büyük bir şekilde nüfus sorunu yaşamaya hızla ilerliyor. Her nedense bu konuyu yıllardır incelerim ama pek kimse eğilmezdi… Son dönemde bir de Nobel ödüllü iktisatçımız Daron Acemoğlu değinmeye başladı.
Türkiye’de 0-8 yaş grubunda nüfus azalmaya çoktan başladı. Adeta piramit şeklinde bir erime yaşıyoruz.
8 yaşta -20.349…;
7 yaşta -36.311…;
6 yaşta -50.037…;
5 yaşta -93.037…;
4 yaşta -156,952…;
3 yaşta -219.473…;
2 yaşta -252.350…;
1 yaşta -293.053… ve
0 yaşta -347.965… kişilik nüfus erimemiz var.
2018 yılında 0-8 yaş nüfusumuz 11 milyon 576 bin kişiydi. Ve 2023 yılında bu nüfus 1 milyon 015 bin kişi azalarak 10 milyon 562 bin kişiye düştü. Aynı dönemde 65+ yaş nüfus ise 1 milyon 537 bin kişi artarak 8 milyon 723 bin kişiye çıktı.
Evet, hızla ama çok hızlı bir şekilde yaşlandığımız çok açık… Çünkü geriden çocuk gelmiyor.
Türkiye’de 2014 yılında doğum hızı 2,19’a çıkmıştı. 2003-2014 ortalaması da 2,12 seviyesindeydi. Ne olduysa 2014 sonrası doğum hızı ve doğum sayısı çok ama çok hızlı bir düşüş gösterdi. Ama ana kopuş 2018 ve sonrasına aittir diyebiliriz.
Mesela 2014 yılında 77 milyon 696 bin nüfusumuza karşılık 1 milyon 351 bin bebek doğdu. 2023 yılında ise nüfusumuz 85 milyon 372 bine çıktı ama doğan bebek sayısı 958 binde kaldı.
Gelelim Avrupa ile kıyaslamaya:
Eurostad verileri Avrupa’da doğum oranı ortalamasının 1,50-1,55 seviyelerinde olduğunu gösteriyor.
Mesela 2011-2012- 2014-2015-2018 yıllarında doğum hızı hep 1,54 olmuş. 2016 yılında 1,57’ye çıkarken 2020 yılında da 1,51’e düşmüş.
Gelin 2011-2022 yılları içerisinde bazı Avrupa ülkelerinde ortalama doğum hızı ne olmuşa bakalım:
Belçika 1,64; Bulgaristan 1,66; Çekya 1,62; Danimarka 1,71; Almanya 1,50; İrlanda 1,81; Fransa 1,91; İspanya 1,27; İtalya 1,33; Hollanda 1,64; İngiltere 1,21…
Burada dikkat çekilecek ayrıntıyı verelim: Türkiye son 3-4 yıla kadar Avrupa’da doğum lideri ülkeydi. Şimdi ise ilk 10 ülke arasında bile yokuz. Anlaşılacağı gibi Türkiye’de doğurganlık 2014 ve de özellikle 2018 yılları ile şok yaşamıştır.
Bildiğiniz gibi doğum-çocuk sahibi olma refah artışı ile azalıyor. Doğum sayısı ve oranın azalması bir bakıma refah göstergesi olarak kabul edilebilir. Zaten bizim siyasiler de benzer argümanda hala ısrar ediyorlar.
Ya gerçekler…
Yani Türkiye’de doğum sayısının düşmesi gerçekten refahtan mı?
Veriler bunun doğru olmadığına işaret ediyor.
Bu veriler nedir? En basitinde UMUT diyebiliriz. TÜİK Yaşam Memnuniyeti verilerine bakıyoruz. 2016 yılında bir sonraki yılın daha iyi olacağını bekleyenler %42,2 oranındayken 2023 yılında bu oran %23,9 oluyor.
Ve yine bir sonraki yıl daha kötü olacak diyenler… Bunlar da 2016 yılında nüfusun %9,4’ü iken artık %26,1’e gelmiş durumdalar.
Grafikte kötümserliği de aşağı doğru eğilimli yaparak ölçüyoruz. Yani grafikler aşağı indikçe karamsarlık artıyor demektir. Ve 2014-2016 sonrası toplumda karamsarlığın hızla arttığını görüyoruz. Hatta iyimserlik ve karamsarlık 2020 yılından sonra eşitleniyor.
Bunu şöyle ifade edelim: 2016 yılında 42,2 iyimserliğe karşılık 9,4 karamsarlık vardı. Şimdi 23,9 iyimserlik ve 26,1 karamsarlık hakim olmuş durumda.
Karamsarlığın bu derece arttığı bir ortamda doğum sayısındaki 2,19’dan 1,51’e düşüş refah ile açıklanabilir mi?
Sorunumuz sefadan değil cefadan… Bu net ve çok açık.
Hatta Türkiye’de Karadeniz, İç Anadolu, Marmara ve Ege gibi bölgelerimizde doğum oranlarının 1,20’lere kadar düştüğünü de not edelim. Bu oranlar nerede ise AB ülkelerinde bile çok çok az… Ama biz sadece 6-7 yılda bu oranlara düşüş gösterdik.
Evlenemiyor ve boşanıyorsak ve de çocuk sayısı hızla azalıyorsa korkmalıyız… Hem de çok.