Seçimlerin ekonomik yorumu
Önce genel tespitlerimiz… Türkiye, çok yorucu ve uzun süreli sayılabilecek bir seçimi geride bıraktı. Sadece seçimi geride bırakmadı; aynı zamanda bazı siyasi yaklaşımları ve liderleri de geride bıraktı. Zor bir seçim oldu, canlı bir seçim oldu ve ne yazık ki sonunda da kanlı bir seçim oldu. Aslında bu seçimin sonunda ortaya çıkan bazı genel tespitlerimiz var. Her şeyden önce “yerel” seçim olmasına rağmen “genel” seçim havasında geçen bir seçim. Kelimenin tam anlamıyla bir genel seçim provasıydı. Genel seçim olarak konumlandırılınca doğal olarak liderlerin seçimi halini aldı. Bunu özellikle Tayip Erdoğan böyle istedi ve sonunda da başardı. Oysa yerel seçimlerde aday profilleri ve bunların projeleri öne çıkmalıydı. Öyle bir hale geldi ki; bazı televizyon kanallarındaki büyük kentlerin belediye başkan adaylarının sınırlı süreli görüntüsü dışında, sadece siyasi parti liderleri ekranları doldurdu. Bu seçim, 17 Aralık ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının gölgesinde geçti. İktidarı ile muhalefeti ile seçimlerin temel malzemesi oldu. İktidar, hukuki bir konuyu sandığa çekti, sandıkta hesaplaşma restini çekti. Muhalefet ise slogan ve şablonlarla seçmenin dikkatini çekti. Dolayısıyla kasetlerle ve kayıtlarla destekli bir seçim geldi geçti. Görünen o ki; bu ülkede iktidar sorunundan daha çok, muhalefet sorununun varlığı bir kez daha tescillendi. Vizyonsuz, projesiz, desteksiz yol alınamadığı anlaşıldı. Dolayısıyla salt yolsuzluk üzerine oturtulmuş bir seçim kampanyasının fiyasko ile sonuçlandığı görüldü. Şunu da söylemek gerekir ki; bu seçim, eleştiri dozunun yüksek ve seviyenin alçak olduğu bir seçim olarak tarihe geçti. Seçimin ekonomik yorumu… Yerel yönetim seçimi ile ilgili genel tespitlerimiz bir yana, konunun ekonomik açıdan yorumu da önemli. Sözün başında söyleyelim. Bu seçim sonuçlarının temelinde “ekonomik” yaklaşım veya bakış var. İktisat teorisi diliyle ekonomideki oyuncular diye adlandırdığımız (büyük iş dünyası, finans kesimi, çiftçi, esnaf, vatandaş) açısından bakıldığında bu çok net görülüyor. Ekonomideki oyuncular, kendi açılarından bu seçimi değerlendirdiler ve “ekonomik istikrar” adına “siyasi istikrar” dediler. Nasıl mı?... İşte cevabı… Büyük iş dünyası, bu kesimler içerisinde en duyarlı olanı. 10 yılı aşkın süreden beri devam eden ekonomik politikaların devamından yana. Çünkü; ekonomik programları hakkında muhalefet partilerinin görüşlerinin ne olduğu konusunda tam bilgi sahibi değil. Hatta bazı siyasi partilerin iş dünyası ile formel veya informel ilişkileri bile yok. Bilgi sahibi olmadığı gibi mevcut iktidar dışında ekonomide “kaos” görebiliyor. Onun için büyük iş dünyası, öteden beri olduğu gibi yine iktidardan yana tavır ortaya koydu. Finans kesimi, özellikle işin uluslar arası boyutuyla ilgili ve olumsuz dünya konjonktüründen yine bu Hükümet ile çıkılabileceği inancı içerisinde. Bankacılık kesiminin güçlü yapısını koruma adına bu tavır sergilendi. Çiftçi, açıkçası genel gidişattan olumsuz etkilenen ve sayıları giderek azalan bir kesim olarak zaten çoğu siyasi partilerin hedefinde değil. Yani çiftçiye bel bağlayan siyasi parti yok gibi. Sadece “mış” gibi yapılan pansuman tedbirler ve hamasi söylemler ortaya konuldu. Esnaf da bir bakıma çiftçi gibi, genel gidişattan olumsuz etkilenen kesim. Özellikle küçük esnafın çok siyasi sahibi yok. Büyüyen firma yapıları ve yaşanan AVM gerçeği karşısında bu gidişat da kanıksanmış durumda. Bu kesimdeki kan kaybı çok ciddi düzeyde; ama örgütsüz ve siyasi sahibi yok. Vatandaş genelde halinden memnun. Zira; mal ve hizmet fiyatları ucuz. Bunları alacak finans imkanlarına sahip. Faizler düşük. Arabasını değiştirebiliyor, istediği standart ve değerde konut alabiliyor, evinin eşyasını yenileyebiliyor, telefonunu bile 30 aylık taksitle alabiliyor. Vatandaş da 10 yılı aşkın süreden beri tüketimini kısmadan keyfine bakıyor. Dolayısıyla vatandaş da; kredi imkanları devam etsin, faizler çok oynamasın, fiyatlar çok artmasın diye iktidarın devamından yana tercihini ortaya koydu. Sonuç olarak; ekonomideki kesimler, kendi açılarından baktı ve sandığa gitti. Kendi bakış açılarıyla “ekonomik istikrara devam” dedi.