Seçimlere doğru ekonomik gündem
Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi gündemi kalabalıklaşarak gelişiyor. Son birkaç gündür yaşanan siyasi hararet, 6 Şubat deprem felaketinin gündemdeki yerini geriletmiş olsa da bölgedeki yardım ihtiyaç çığlıklarını duymazdan gelemeyiz.
Ekonomik göstergeler ise her zaman olduğu gibi siyasi gündem ile yüksek korelasyon ilişkisiyle ilerliyor. Gündem de bu kadar hareketliyken; yorum yapacak, yazacak, konuşacak çok sayıda faktörün varlığı, ister istemez belirsizlik unsurları ile başa çıkabilme kabiliyetini sınırlandırıyor.
Son günlerde, Türkiye siyasetini heyecanla izledik. Muhalefetin kendi içerisinde yaşadığı gerginlik ve tonu oldukça yüksek açıklamalar, seçimlere az bir zaman kala kalp atışlarını hızlandırmayı başardı. Siyaseti yakınen takip edenlerin de belirttiği gibi, değil 1 gün, 1 saat bile siyasi rotanın dönüşmesi için yeterli olabiliyor.
Bizde de buna benzer bir yapı ile günlerdir gündem çalkalanmakta. 6’lı masa önce 5’li masaya dönüştü sonrasında ise birkaç saatte 1+5+2 modelini aldı. İşin muhalefet cephesi bu resmiyete kavuşurken, dışarıda kalan siyasi partilerin de ne tarafta saf tutacağını, önümüzdeki günlerde takip edeceğiz.
Yazının yazıldığı zaman ile yayınlandığı gün arasında geçen kısa sürede de eminim çokça yeni gündeme daha tanıklık edeceğiz. Sadece son bir kaç günün gelişmeleri akıllara seçim sonrası ekonomi nereye gider sorusunu getiriyor. Mevcut iktidarin devamı ya da muhalefetin iktidara dönüşmesi senaryoları altında tahminler havada uçuşmaya başladı bile. Kimisi çok düşük değerlenmiş bir TL’ye işaret ederken, kimisi TL’yi göklere çıkarıyor.
Kurun hem yönetimi hem de tahmini en zor parametrelerden biri olduğu unutulmamalı. Zira fiyat hareketleri, hem iç hem de dış çok sayıda dolaylı ve doğrudan göstergeye bağlı ilerliyor. İyi-baz ve kötü gibi farklı senaryolar kapsamında değerlendiğinde, modellenmesi en zor gösterge haline geliyor. Piyasa verileri, MB’nin bir süredir kurun stabil kalması için epey uğraş verdiğini desteklemekte.
Seçimlere kadar kur bu düzeyde kalabilir
Haftalık rezerv düşüşleri bunun en önemli kanıtı. Öte yandan, döviz ve altın işlemlerinde alım ve satım makasının açılması ve altın ithalatına yönelik önlemler de döviz talebinin azalması için çabayı ortaya koymakta. Seçimlere kadar kur düzeyinin bu yapıda kalması kuvvetli bir olasılık. Seçimler sonrası kim olursa olsun işi zor.
İhracatçı döviz gelirleri için rekabetçi kuru talep etse de, ithalata bağımlı Türkiye ekonomisi için düşük değerlenmiş TL, enflasyon olarak ceplere yansıyor. Seçimler sonrası oluşacak olumlu hava çok zaruri. Zira, istikrarın temini ile beraber oldukça üretken olan Türkiye ekonomisi, yabancı doğrudan yatırımcı için de önemli bir fırsat.
Bu da hem döviz girdisini arttıracak ve kronik sorunumuz cari açık için de bir reçete olacaktır. Elbette kısa vadede cari açığın finansmanı için doğrudan yabancı yatırımcıyı beklemek fazla iyimser. İster istemez döviz likiditesi için portföy yatırımlarına olan ihtiyaç ortada. Biz hep 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmış olsak da, 2024 yılında da yerel seçimlerin gerçekleşeceğini unutmamak gerekir.
Birkaç ay ara ile gerçekleşecek 2 önemli seçim, Türkiye ekonomisinin kamu harcamalarını zorlayacak. Deprem felaketi ile ihtiyaç duyulan ek kaynağın dış yardımlar ile bir nebze karşılanabileceği gerçeğini listeye eklesek bile, belirsizliğin bir an önce istikrara dönüşmesi yüzleri güldürecektir. Ekonomik analizleri yaparken çok sayıda faktörü yorumlarız. CDS, cari açık, büyüme, kapasite kullanımı, güven endeksleri ve daha niceleri.
Ancak unutmamak gerekir ki, vatandaş bu göstergelerin çoğunu bilmez ya da takip etmez. Tüm dikkatini sadece hayat pahalılığına verir. Demek oluyor ki, neyi parlatırsak parlatalım, bu fiyat darboğazından çıkmak için kendimiz üretip satalım. Tarım ve hayvancılık sektörlerine yönelik yeni modeller, gıdada dışa bağımlılığı azaltacaktır. Bu da en ortak sorunumuz olan gıda enflasyonunu sınırlandıracaktır.