Seçimin sonucunu sandığa gitmeyenler belirledi

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Üç büyükler arasında ezeli rekabet ve bu atmosferde oynanacak bir maç. Maçın, her zamanki gibi kıran kırana geçmesi bekleniyor. Ama takımların birinde yıldız oyunculardan birkaçı, "parasını alamadığı, teknik direktörle ters düştüğü, bir önceki maçta seyirci kendisini yuhaladığı ya da sevgilisiyle kavga ettiği için moralinin bozuk olduğu" gerekçesiyle maça çıkmıyor. Maçı bir taraf kazanıyor kazanmasına ama, zihinlerde de hep şu soru kalıyor: 
"Acaba o as oyuncular, o yıldız ve sonucu değiştirebilecek oyuncular sahada olsaydı, sonuç aynı mı olurdu, yoksa maç farklı mı biterdi?" 
Cumhurbaşkanı seçimini (Cumhurbaşkanlığı değil) geride bıraktık ve ipi Başbakan Erdoğan göğüsledi. Seçimi kazanmak için belli sayıda oy almak gerekmiyordu elbette; geçerli oyların yarıdan bir fazlası yetiyordu. 

Erdoğan da geçerli oyların yüzde 51.8'ini aldı. Erdoğan, seçimi kazandığı için başarılıdır; temel ölçü seçimi kazanmak olduğuna göre, bu konuda tartışma söz konusu olamaz. Ama bir takım gerekçelerle maça çıkmayanlar sahada olsaydı, sonuç böyle mi olurdu, diye de düşünmek gerekir. 

Erdoğan kazandı ama... 
Her ne kadar Erdoğan ilk turda seçimi kazanmış ve Köşk'e çıkma hakkını elde etmişse de aslında bir bakış açısıyla 10 Ağustos'ta üç adayın da kaybettiği söylenebilir. Sahada üç aday varsa, bunların üçü birden nasıl kaybedebilir ki, diye sorulabilir elbette. Kaybedebilir, çünkü yarışa katılmayanlar var ve bunların oranı çok yüksek. 

İster mevsimsel etkenlerden dolayı olsun, ister çatı adayın benimsenmemesinden olsun, ister Erdoğan'ın kesin kazanacağına dönük inançtan olsun, ister Demirtaş'ın kazanma ihtimali görülmediği için olsun... Sandığa gitmeyenler, yani maça çıkmayanlar belirlemiştir sonucu. 

Erdoğan'ın bu seçimden galip çıkacağına dönük inanç, iki tarafı da etkilemiş olabilir. Hem Erdoğan'a oy verecek olanlar "Nasıl olsa kazanıyoruz, benim oyumla ne olacak ki" diye düşünmüştür, hem karşı tarafta yer alanlar "Nasıl olsa kaybediyoruz, bir oy sonucu değiştirir mi ki" diye yaklaşmıştır. 

Rakamlar ne diyor? 
Seçime katılma oranı 30 Mart'ta yüzde 89 düzeyindeyken, 10 Ağustos'ta yüzde 74'e inmiştir. Yani 30 Mart'ta her 100 seçmenden 11'i, 10 Ağustos'ta ise 26'sı oy kullanmamıştır. İşte 10 Ağustos seçiminin belirleyicisi bu yüzde 26'dır. 

30 Mart yerel seçimlerinde AKP, "51 ilde il genel meclisi ve 30 büyükşehirde ilçe belediye meclisi" için kullanılan oylara göre yüzde 43.3 oranında 19.4 milyon, "51 ilde il genel meclisi ve 30 büyükşehirde belediye başkanlığı" için kullanılan oylara göre yüzde 45.6 oranında 20.5 milyon oy almıştır. 30 Mart için hangi sonucun daha sağlıklı olduğu tartışmalıdır. O yüzden iki seçim ortalamasını alırsak, AKP'nin oyu yaklaşık 20 milyondur. Söz konusu seçimde kullanılan geçerli oy da yaklaşık 44.9 milyon düzeyindedir. 

10 Ağustos'ta kayıtlı seçmen sayısı 55.7 milyona çıkmış, (30 Mart'ta 52.7 milyondu) geçerli oyların sayısı ise 30 Mart'a göre yaklaşık 4.5 milyon azalarak 40.5 milyona inmiştir. 

Şimdi; geçerli oy 44.9 milyondan 40.5 milyona indiği halde Erdoğan'ın oyunu 20 milyondan 21 milyona çıkarması elbette başarıdır. Ancak, bir varsayım olarak şunu soralım; 30 Mart'a göre sandığa gitmeyen yaklaşık 4.5 milyon kişi oy kullansaydı ve bu oylar ağırlıklı olarak diğer adaylara gitseydi, örneğin 4.5 milyon oyun 3 milyonu İhsanoğlu, 1 milyonu Demirtaş, 500 bini de Erdoğan lehine kullanılsaydı, Erdoğan toplam oyunu 21.5 milyona çıkaracak, ancak yüzde 48'de kalacaktı. 

İtirazı duyar gibiyiz; "Sandığa gitmeyen seçmen, ağırlıklı olarak ya AKP seçmeniyse" diye. Olabilir, olabilir de o da bir bakış açısıyla AKP için tehlike çanlarının çaldığını göstermez mi? 

AKP 2011 genel seçiminde 21.4 milyon oy almıştır. Ama o seçimde geçerli oy toplamı 42.9 milyondur ve AKP'nin oy oranı yüzde 49.8'dir. Yani AKP'nin oyunda ciddi bir artış yoktur, üstelik AKP seçmeninin sandık motivasyonunun diğer seçmenlere göre çok güçlü olduğu da bilinen bir gerçektir. Yani sandığa gitmeyenlerin daha çok diğer partilerden olduğu kabul edilmelidir. Bu da göstermektedir ki, AKP 21 milyon dolayındaki oy sayısında tavana ulaşmış görünmektedir. 

Sandığa gitmekten kaçınan seçmen ağırlıklı olarak CHP ve MHP seçmenidir, bu açık. Aksi olsaydı, İhsanoğlu en azından 30 Mart'ta CHP ve MHP'nin toplam oyu kadar oy alırdı. 

Demirtaş'a gelince... HDP Eşbaşkanı, siyasete değişik bir uslup getirmeye çalıştı, bunda bir ölçüde de başarılı oldu. Ama kimse tutup HDP'nin oy oranının yüzde 6'lardan yüzde 10'lara yaklaşmasını bu tutuma bağlamasın. Biliniyor ki, İhsanoğlu'na gösterilen tepki yüzünden CHP tabanından ve sol seçmenden Demirtaş'a yoğun bir kayma yaşandı. Ayrıca, bağımsız adaylarla girilen bir milletvekili seçimi olmadığı için Demirtaş'a her yöreden oy çıktı. Böyle olduğu için de 1.2 milyonluk bir artış var. Bu artışı abartmamak gerekir. 

HDP "Barajı aşıyoruz" yaklaşımıyla 2015 seçimine bağımsız adaylarla girmekten vazgeçer mi bilemeyiz, ama birileri fena halde bunu pompalamaya başladı bile. HDP'nin bağımsız adaylarla girmekten vazgeçeceği bir seçimde baraj altında kalmasının hangi partiye yarayacağı ve bu sayede Anayasa değişikliği adımının nasıl çok daha kolay atılacağı ortada. Şimdiden bunun hesapları yapılıyor belli ki. 

Dün de vurguladık ya; bizi siyasetle yatıp, siyasetle kalkacağımız günler bekliyor. Biz aslında hep böyleydik de, şimdi rüyamızda bile siyaset göreceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar