Seçime giden Türkiye ekonomisinin derin analizi

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI [email protected]

Öyle bir ülkeyiz ki, bir taraftan dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 19.sırada iken, gelir dağılımı eşitsizliğinde ise 5.sıradayız. Bir beşinciliğimiz de dünyadaki enflasyon sıralamasında bulunuyor. Kişi başına düşen milli gelirde ise yıllık 10.618 dolarla ne yazık ki dünya sıralamasında ancak 79.sırada yer alıyoruz.

Bildiğimiz bütün gelişmiş ülkelerin arkasında. İlk üç sırada yer alan Luxemburg, Norveç ve İrlanda’nın ortalaması 110 bin doların üzerinde. Büyük bir ekonomiye sahip olmamıza rağmen, aynı oranda güçlü olmadığımız gibi, kişi başı gelir dağılımında da, denge açısından bir hayli aşağılardayız. Buraya kadar verdiğim istatistiki bilgiler, tüm dünyaya açıklanan rakamlar.

Ama aslında bu tablo bizlerin zaten içerisinde olup yaşadıklarımızın bir yansıması. Seçim yaklaşırken resmi çok iyi okuyarak görev alacak siyasilerin bu tabloyu olumluya çevirme planları ile göreve gelmelerini temenni ederken, tablonun neden böyle olduğunu ve yapılması gerekenleri siyasetten bağımsız olarak analiz etmeye gayret ettim.

Dünya tanımında gelişmekte olan ülke statüsünde yer alan ülkemizin olumlu pek çok yönü olduğunu belirterek ve en yalın hali ile yapayım analizimi. Evvela coğrafi olarak inanılmaz bir konumdayız. En büyük dünya pazarı olan Avrupa Birliği’nin yanı başında, üç tarafı denizle çevrili ve güçlü bir lojistik ve tedarik zinciri ağına sahibiz.

Genç ve dinamik bir nüfusumuz var ve işgücüne dönüşme oranı son derece yüksek. Tarım arazisi olarak muhteşem bir ülkeye sahibiz, turizm açısından her geçen gün biraz daha üzerine koyuyoruz. Zengin bir tarihi eser birikimimizin olduğunu eklemeliyim. En güçlü yanlarımızı nasıl en zayıf yanlarımız olarak kullandığımızı anlatayım evvela. Çok geniş bir tarım altyapımız var, ama değere dönüştüremiyoruz.

Müthiş bir işgücüne sahibiz, ama sanayimizi istediğimiz boyuta getiremiyoruz, yabancı sermaye ve yatırım çekme konusunda özellikle son yıllarda beklenilen seviyenin çok altındayız. Hem de pandemi sonrası dünyada gezen ve adres arayan milyarlarca dolar olmasına rağmen. Tedarik zinciri alt yapısı ve coğrafi konumumuza rağmen, dış ticarette bir türlü fazla veremiyoruz ve ne yazık ki her geçen gün artan bir açık ile mücadele ediyoruz. Aynı durum cari açık için de geçerli.

Kamu borcumuzun az olması ile övünüyoruz, ama özel sektör borçları çok yüksek seviyelere ulaşmış durumda. Enflasyonu durduramadığımız gibi, üzerine çift faiz ve çift döviz kuru gibi reel ile piyasa arasındaki farklılığa da gitgide alışır hale geldik. 2016 yılına kadar gayet iyi seviyede seyreden enflasyon 2018 yılı itibarı ile tam bir uçuşa geçti ve tüm para politikamızı da zarara uğrattı.

Övündüğümüz büyüme oranında ise, düzen ve istikrar olmadığı için büyümeden çok obezite ile mücadele eder duruma geldik. Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşının belki de en çok yansıması ülkemizde olmuş oldu, oysaki Çin’in tedarik zincirinde geriye düşmesi ve AB’ye yakınlık bizi çok da umutlandırmıştı.

Bir ülkenin ekonomik refah seviyesinde önemli göstergelerden bir tanesi kişi başına düşen gelirdir. Bunu arttırabilmenin yolunun da, yalnızca ekonomiyi büyütmekten geçmediğine güzel bir örneğiz. Odağa koymamız gereken kriter büyümeden çok, verimlilik olmalı. Diğer bir deyişle, katma değeri yüksek üretim ve ihracat ile, ülkeyi daha çok kâr edebilir seviyeye taşımayı başardığımızda, özel sektörün iştahı artar, yatırımlar yükselir, güven artar, çalışanlar da gelirlerini yukarı taşırlar ve refah seviyesi yükseliş gösterir.

Tabi bu katma değeri yüksek seviyeye ulaşmak için de, hiç şüphesiz markaların desteklenmesi ve yerli üretime önem verilmesi, ihraca dayalı ithalatın desteklenmesi, inşaata yatırım yerine ülkeye gelir sağlayacak sektörlere ve özellikle tarıma yatırım yapılması gibi, hiç de zor olmayan birkaç dokunuş yapılması yeterli.

Ülkeyi demiryolu ağları ile örmek de geç kalmış bir turizm enstrümanı. Böylesi yüksek değerlere ve özelliklere sahip bir ülkenin, hak ettiği ekonomik refah seviyesine ulaşmaması için emin olun hiçbir neden yok. Kimin geldiği ile değil, nasıl yönetecekleri ile ilgilenen bir seçmen olarak ülkeyi yönetenlerin de, yöneteceklerin de çağrılarıma kulak vermeleri en büyük temennim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar