Seçimden geçime...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçimleri adeta bir bomba etkisi yarattı. Bu sonuçlara ne iktidar partisi ve yandaşı ne de muhalefet partileri inanabildi.
Tek kelimeyle bir sürpriz oldu. Demokrasi jargonuyla vatandaşın adeta şamarı gibi yüzlere çarptı.
Bir belediye başkanlığı seçimini yerli ve yabancı 400 gazete ve televizyon muhabirlerinin izlemesi çok alışık olunan bir şey değildi. Aslında bu bir yerel yönetim seçiminden daha çok iktidarın referandumu gibiydi.

Her neyse…

Biz yazılarımızda siyasi analiz yapmıyoruz, özellikle de siyasi ve spekülatif yorum ve yaklaşımlardan kaçınıyoruz.

Artık seçim bitti, gündemin değişmesi gerekiyor.

Gündemin de ekonomi olduğu gün gibi ortada.

Hem ekonominin alt yapısı olarak adlandıracağımız yapısal reformların hızla devreye sokulması ve hem de ekonominin kendisinde bir takım reformların yapılması gerekiyor.
Ekonominin kanunları, kuralları ve işleyişi çok açıktır ve bir o kadar da acımasızdır. Ekonomi derslerimde ifade ettiğim gibi; “ekonominin anayasası, ahlakı, dini, imanı yoktur”. Ekonominin firma karı ve tüketici ya da hane halkı faydası şeklinde özetlenen iki ana ekseni vardır. Bunu da fiyat mekanizması belirler. Yani arz ve talep kanunları üzerine oturan bir gerçekçi yapı söz konusudur.

Dolayısıyla ekonomi “mış gibi” yapmaya gelmez.

Türkiye ekonomisi de işte böyle bir “mış gibi” yapılacak noktada değil.

Geçici avuntular, aldatıcı rakamlar, yanıltıcı açıklamalar ve aymaz tavırlar çok yanlış.

Ne demek istediğimizi birkaç örnekle açıklamaya çalışalım.

- Sektörel güven endeksinin Haziran ayında yükselmesi konusu.

Haziran ayında 85.4 olan hizmet sektörü güven endeksinin bir iki ay hariç hala 2018 yılının aylarının gerisinde olduğunu unutmayalım. Mayıs ayına göre artış ile avunmayalım.
Aynı şekilde 93.2 olan perakende güven endeksinin, geçen yılın Ekim ayı hariç, hale gerilerde olduğunu bilelim.

Hele hele 50.4’e gerileyen inşaat sektörü güven endeksinin geçen yılların çok gerisinde kalan adeta yere çakılmak üzere olduğunu gözden uzak tutmayalım.

- Cari açığın düşmesi konusu.

Döviz dengemizi ya da dengesizliğimizi ortaya koyan cari açık geçen yılın ilk 4 ayında 21.8 milyar dolar iken bu yıl 3.3 milyar dolara düşmüş diye, 2019 Nisan ayı cari açığı 1.3 milyar olmuş diye, Cumhurbaşkanının ifadesine göre bu Haziran ayında cari açık pozitif olacak diye sevinmeyelim.
Bizim ihtiyacımız olan ara malı ve ham madde ithalatı yapamadığımız için bu farkın azaldığını bilelim.

Cari açığın, dış ticaret daralmasıyla değil genişlemesiyle azalmasının anlamlı ve önemli olduğunu unutmayalım.

- Enflasyonun düşmesi konusu.

Geçtiğimiz Mayıs ayında TÜFE veya enflasyon yüzde 18.71’e gerilemiş diye en yetkili ağızların ifadelerine aldanmayalım.

2017 yılının başından beri çift haneli enflasyon rakamlarıyla yaşadığımızı, geçen yılın ilk 8 ayının enflasyon rakamlarının bile hala yakalanamadığını hatırlayalım. Yani mevsime bağlı ucuzlama veya talebin azalmasına bağlı düşme nedeniyle enflasyon ile ilgili olarak sevinmeyelim.

Yukarıda sıralanan başlıklara benzer başka başlıklar da var.

Söylemek istediğimiz şey şu: çok kısa erimli veya anlık bakışlarla ekonomiye ilişkin olumlu hava pompalamak yanlış.

Artık seçim bittiğine göre geçim derdi öne çıkmış demektir.

Geçim için de ekonominin gerçekçi ve bir o kadar da acımasız kanunlarına göre hareket edelim.
Öncelikle ekonomi için zorunlu hukuk devleti, şeffaflık, güven gibi temel değerleri inşa edelim. Bundan sonra da ekonomi ile ilgili çok zorunlu ve fakat acı reçeteleri devreye sokalım.
Aksi takdirde 4 yıl sonra seçim hayalini unutalım. Unutmayalım, “cin şişeden çıktı”.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar