Seçim sonrası yapılacaklar listesi

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Oldukça sert geçen bir kampanya sürecinin sonunda Pazar günü belediye seçimleri gerçekleşti. Son 5 yılda resmen seçim yorgunu olup çıktık doğrusu. Bu takvimin geride kalmış olmasının piyasa beklentileri ve ekonomik gidişat yönünden olumlu etkileri olması beklenir. Şöyle ki:
- Her seçim iktidardaki partinin, az veya çok, bir seçim ekonomisi izlemesine sebep olur. Son yıllardaki kamu harcamalarındaki artışlar ve bütçe dengesindeki bozulmada kuşkusuz bir miktar bu olgu da etkili oldu.

- Normal şartlarda, 4 küsur seneden önce bir seçim olmayacak. Bu mevcut hükümete popülist söylem ve icraatları bırakarak ekonomiye odaklanması bakımından çok önemli bir hareket alanı sağlamakta.

- Bazı önemli belediyelerde yönetim değişikliği olması hem vatandaşların demokrasiye inancını pekiştirirken, hem de yabancıların Türkiye demokrasisi konusundaki şüpheci yaklaşımlarını bertaraf edecektir. (Yazıyı yazarken İstanbul’un durumu netlik kazanmamıştı ama ilk çıkan sonucun geçerli olacağını düşünüyorum. Aksi takdirde, pek çok soru işaretleri doğacak, ve bu durum piyasalar açısından da son derece negatif algılanacaktır.)

- İstanbul gibi çok uzun süredir (25 sene) aynı partinin yönetiminde olan bir şehrin idaresinin değişmesi bizatihi olumludur. Değil bir belediyenin, herhangi bir şirketin yönetiminde bile bu kadar uzun süre aynı yönetimin işbaşında kalması mutlaka verimlilikte bir düşüş getirir. Yeni, taze ve kendini ispat etme ihtiyacında olan bir yönetimin şehir idaresine olumlu katkı yapması beklenir.

Öte yandan, seçim takviminin geride kalmasına ve bu durumun da yukarıda sıraladığım şekilde olumlu algılanacak pek çok yönü olmasına rağmen, henüz piyasalarda bu olumlu havayı yeterince hissedemiyoruz. Belli ki piyasaların Hükümetin icraatı konusunda önemli beklentileri söz konusu. Sn. Albayrak bu beklentileri karşılamaya yönelik olarak 8 Nisan haftasında yeni bazı tedbirler açıklayacağını ifade etti. Ancak, açıklanacak olan programın altının çok güçlü bir şekilde doldurulması şart. Bu saatten sonra Hükümetin ne bir seçim bahanesi, ne de işi hafife alma lüksü olabilir. Eğer İMF’ye ve onun politika önerilerine karşıysanız (ki ben de en azından bir kısmına karşıyım), piyasaların önüne en az onun kadar güçlü ve ikna edici bir program koymanız gerekir. Bu programda neler olmalı derseniz:

- Enflasyonla savaş bir numaralı öncelik olmalı. Bu amaca hizmet etmesi bakımından son aylarda çok hızlı bir şekilde kötüleşen bütçe dengesinin zapt-ı rapt alınması şart. Giderler tarafında mecburi harcamalar dışında kalan ve doğrudan ekonomiye katkısı olmayan (ör: ithal silah harcamaları) giderlerin kısılması şart. Gelirler tarafında ise, her ne kadar AKP hükümeti olağandışı gelirler yaratma konusunda oldukça maharetli ise de (bkz. askerlik harçları, yapı kayıt belgeleri vs.), burada sanki deniz bitmiş gibi gözüküyor. (Belki, zayıf seyreden iç talebi daha fazla zedelemeyecek bir “progresif” gelir vergisi artışı düşünülebilir.)

- Hükümetin uzunca bir süre daha düşük büyümeyi sineye çekmesi gerekiyor. Talepte yaratılmaya çalışılan her suni artış, mutlaka dış açığımız ve kurlar üzerinde baskı oluşturacaktır.
- Düşük büyüme ise döviz borçları ve/veya yavaşlayan ekonomi nedeniyle zor duruma düşmüş şirketlerin toparlanmasını geciktirecektir. Bununla ilgili olarak bankaların bu borçları vadeye yayması ile ilgili bazı ek tedbirler alınırken, sermaye yapılarının da kuvvetli kalmasına özen gösterilmeli.

- Her ne kadar TL’nin gücünün korunması öncelikle Merkez Bankası’nın vazifesi ise de, özellikle faizler konusunda üzerinde bir baskı olmaması gerekir. TL yatırımcısının dövize kayışını engellemek için sıkı para politikasının daha uzunca bir zaman sürdürülmesi şart.
- Maalesef ki, ekonominin iç siyaset kadar dış siyasetle de yakın bir ilişkisi var. Mutlaka ve ivedilikle Batılı müttefiklerimiz ve özellikle ABD ile olan ilişkilerimizin karşılıklı anlayış ve işbirliği içerisinde net bir şekilde tanımlanması gerekiyor. Buradaki belirsizlik piyasalar üzerinde büyük bir baskı yaratmakta.

- Son olarak da tabii ki yatırım ortamının (hem yurtiçi, hem de yabancı yatırımcılar açısından) iyileştirilmesi konusu var. Yukarıdaki saydıklarım şüphesiz bu amaca katkı sağlayacaktır. Ancak bunun dışında hukuk ortamının düzeltilmesi, teşviklerin rasyonel bir şekilde yeniden ele alınması, ihale kanunun şeffaflaştırılması gibi konunun başka pek çok boyutu da var. Her ne kadar bu konuda hemen önümüzdeki hafta reformlar beklemek pek gerçekçi değil ise de, piyasalar en azından diğer sıraladığım konularda somut adımlar görmek isteyecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019