Seçim sonrası için üç farklı senaryo
Geçen haftaki yazımda yer alan tablodaki sütunların başlıkları benim gönderdiğimden oldukça farklıydı; anlaşılmıyordu. Oysa euro-dolar kurunun son derece oynak olduğu son dönemde ihracatımız ve ithalatımız gerçekten düşüyor mu sorusuna da yanıt vermeye çalışıyordu o tablo. Şunları tekrar belirtmem gerekiyor:
Tabloda net sermaye girişleri dışında yer alan her değer bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yüzde değişimi ifade ediyor. RGE, reel kesim güven endeksini, KKO ise kapasite kullanım oranını gösteriyor. İhracatımızın kabaca yarısını euro cinsinden yapıyoruz. İhracat rakamlarına bu nedenle dolar cinsinden bakmak hatalı yorumlara yol açabiliyor. Şöyle bir hesap yapmak mümkün: Euro cinsinden yaptığımız ihracatı, Ocak 2011-Mart 2015 arasındaki ortalama euro-dolar kurunu sabit tutarak dolar cinsinden hesaplamak mümkün. Böyle hesaplanan ihracattan, altın ihracatı çıkarılınca tabloda yer alan ihracat büyüme oranlarını belirlemek mümkün. Euro-dolar kurundaki oynamalardan bu yolla arındırılmış altın dışı ihracatımızın yılın ilk çeyreğinde düştüğü belirleniyor. Buna karşılık, aynı biçimde hesaplanan altın ve enerji dışı ithalatımız, dolar cinsinden rakamların gösterdiğinin aksine düşmüyor. Bunlar, yılın ilk yarısındaki büyüme oranımız açısından önemli bilgi içeriyorlar ama geçen hafta ele aldığım için geçiyorum.
Bugün asıl üzerinde durmak istediğim seçim sonrasında ekonomimiz. Seçim sonrası için bazı senaryolar oluşturacağım. Gelecek yazıda ise bu senaryolar altında ekonomimiz ne gibi bir performans gösterebilir sorusuna yanıt arayacağım. Şu parti ya da bu parti iktidara gelirse ya da koalisyon olursa diye ele almayacağım konuyu. Şöyle bakmak daha gerçekçi geliyor bana:
1. ‘Oluruna bırakmak’ senaryosu: Bu senaryonun en kolay anlatımı, kabaca ‘2007’den bu yana olan gibi’ şeklinde. Kısacası, ekonomi kendi halinde gidiyor. Dişe dokunur bir şey yapılmıyor. Çıkan ‘anlık’ sorunlara karşı bazı önlemler alınmaya çalışılıyor. Mesela 2010 sonrasında hızlı kredi artışını törpüleme çabaları ya da 2009 başında hızla küçülmeye başlayan ekonomide talebi artırmak için alınan bazı kararlar gibi.
Bu durumda dış koşullar çok belirleyici oluyor. Nedeni de açık sanıyorum: Türkiye ekonomisi yurtdışından borçlanmaya (dış kaynağa) bağlı olarak büyüyor. Zira gelirine kıyasa az tasarruf yapıyor; bu tasarruflar gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça düşük olan yatırım-milli gelir oranını karşılamaktan çok uzak kalıyor. Yurtdışı borçlanma miktarı ve koşulları ise, borçlanma ihtiyacınızı azaltmadıkça sizin kontrolünüzde değil. Özellikle büyük gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının kararları çok belirleyici oluyor.
2. ‘Macera’ senaryosu: Bu senaryo, Türkiye’nin sorunlarının çözümünün yanlış yerlerde aranması ve bu arayışın uygulamaya geçirilmesi ile ilgili. Üç temel unsur içeriyor: Kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen sırt çevriliyor. Merkez Bankası yasasının değiştiriliyor ve Banka bağımlı kılınıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bankacılık sektörüne ağırlıklı olarak büyüme cephesinden bakıyor.
Dış koşullar bu senaryoda ilk senaryoya göre çok daha fazla belirleyici. Belirgin olumsuz dış şoklar Türkiye’yi ekonomik krizin eşiğine getirebilir.
3. ‘Atılım’ senaryosu: Türkiye yapısal önemli sorunlarının üzerine gidiyor. Bu senaryoda dış koşullar elbette önemli ama diğer iki senaryoda olduğu gibi kaderimizi belirlemiyorlar.
Bu üç farklı senaryoda neler olabileceğini gelecek yazıda ele alacağım.