Seçim öncesi farklı ekonomi politikası kimde var?
Hükümetin arka arkaya açıkladığı ekonomik tedbirler doğal olarak ‘‘seçim ekonomisi’’ tartışmasını getirdi. Vergi oranlarının düşürülmesi, vergi cezalarının ertelenmesi, emekli maaşlarının artırılması, bayram ikramiyesi gibi önlemlerin tamamı seçim ekonomisi kapsamına giriyor. Hükümetin 24 Haziran’daki seçimi kazanmak için bunu uygulaması yanlıştır diyenlerin, muhalif görüşlere sahip emekli bürokratların ve ekonomistlerin olması tesadüf değildir. Politik görüşlerin ve ideolojilerin ekonomik analizlere karışması yanlıştır.
Seçim ekonomisi bir haftanın mevzusu değildir. Türkiye’de son 1.5 yıldır teşvik politikaları uygulanıyor. Bu desteklerin ilk açıklandığı dönemde yani 2017’nin başında ekonomik büyüme zayıf, işsizlik oranı yüksekti. Hükümet ekonomik aktiviteyi canlandırmak için bu adımları attı. Atılması da gerekiyordu. Olağanüstü şartlar altında bir ekonomiye destek verilir. Tabii eş zamanlı olarak makro reformlar konusunda adım atılmazsa veya en azından bir niyet gösterilmezse, dış finansman ihtiyacı ve riskleri yüksek olan ülkeye ceza kesilir. Kısa vadeli çözümlerle büyüme oranı arttığı halde Türk Lirası cinsi varlıkların ağır darbe alması bundan kaynaklanıyor. Seçim ekonomisi her ülkede uygulanır. Bir sakınca yoktur. Seçim ekonomisini eleştirenlerin destekledikleri cumhurbaşkanı adayları da ekonomik sözler veriyor. Hükümetin politikasını ‘‘Bu bir seçim rüşvetidir’’ diyerek eleştiren bir aday, seçilirse kredi borçlarını sileceğini söyledi. Seçim ekonomisini yerden yere vuran başka bir aday, her gence yılda 1000 TL’lik burs vereceğini açıkladı. Görünen o ki gücü ele geçiren yağdıracak.
Hükümetin uyguladığı ekonomi politikaları geçici olarak büyümeyi desteklese de, Türkiye ekonomisinin temel sorunları açıktır. Enflasyon düşmüyor. İşsizlik tek hanelerde kalıcı olmuyor. Kamu destek veriyor ancak özel sektörün sıkıntılı durumu devam ediyor. İnşaat şirketleri perişanları oynuyor. Türkiye ekonomisindeki aktörlerin ödemesi veya çevirmesi gereken on milyarlarca dolar borç var. Dışarıdaki Türkiye algısı iyice bozuldu. Büyük gruplar kur riskini yönetemedikleri için borç yapılandırmasına gidiyor. Küçük ve orta boy işletmelerin doğru risk yönetimi yaptıklarına inanıyor musunuz? Sonra genç analistler ve stratejistler ‘‘Bankacılık hisselerine ne oluyor’’ sorusunu soruyorlar. Bankacılık sektörünün gerçekte ne kadar risk taşıdığını bilen var mı?
24 Haziran’da kim seçilirse seçilsin ekonomik kararlar açısından işi çok zordur. Türkiye’ye yabancı yatırımcı niçin gelsin? Riskler nasıl azaltılacak? İktidar partisi devam ederse, Merkez Bankası üzerinden yapılan faiz tartışmaları mı bitecek? Özel sektör aşka gelip yatırımlara mı başlayacak? Muhalefet partilerinin adaylarından, Türkiye’nin temel ekonomik sorunlarıyla ilgili çözüm önerileri duyuyor muyuz? Herkes sadece vaatte bulunuyor. Vaatler iyi hoş da, önümüzde dağ gibi ekonomik sorunlar duruyor.