Seçim geride kaldı, gözler yeni ekonomi yönetiminde
Tamamlanan seçim süreci sonucunda mevcut cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmiş olmasıyla görevine devam edeceği, ayrıca ilk turda mecliste çoğunluğu kazandığı bilgisini hatırlayarak başlıyoruz. Bu anlamda yeni sürecin tam yetki ile Erdoğan ve cumhur ittifakı kanadının politika ve kontrolünde ilerleyeceği anlaşılıyor.
Mecliste olduğu gibi başkanlıkta da cumhur ittifakının egemen olması ile belirsizliğin istikrar düşündüren bir sonuçla nihayete ermesi piyasalar tarafında olumlu tepki bulurken, piyasaların yönünü tayin edecek asıl konu ise yeni kabinenin ve ekonomi politikasının nasıl şekilleneceği olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Uluslararası itibara sahip finans yönetimi, yatırım ve istihdam odaklı bir üretim ekonomisi tasarlıyoruz.” yönündeki açıklaması, bu bağlamda piyasalar tarafından, haftalardır dile getirdiğimiz ve artık kaçınılmaz gördüğümüz, ekonomi yönetimi ve politikalardaki olası bir değişiklik yönünde algılanabilir.
Bu yöndeki gelişme ve açıklamalar, piyasanın önümüzdeki günlerinde ana gündem maddesi olacak. Gelinen nokta itibariyle mevcut ekonomik statükonun sürdürülemeyeceği algısı artmış durumda.
Kur, faiz ve enflasyon üçlüsünü bir arada kontrol etmeye çalışan mevcut ekonomik statüko içerisinde, bir noktada bu başlıklardan en az birinden feragat edilmek durumunda kalınacaktır. Bu noktada ilk serbest bırakılacak olan tarafın kur cephesi olduğu kanaatindeyiz. Kurun yaklaşık son 8 aydır enflasyondaki artışın çok gerisinde kaldığı dikkate alındığında, TL’deki bu temeli gerçekçi olmayan değer kazancı finansal piyasalar üzerinde yarattığı risklerin ötesinde özellikle ihracatçı şirketleri çok zor durumda bırakmaya başladı.
Bir yandan maliyetleri artmaya devam eden ihracatçı şirketler, durumu sürdürebilmek adına sürekli marjlarından feragat etmek durumunda kalırken, küresel çapta her gün rekabet avantajlarını da kaybetmeye devam etmekte. Bu durum hem açıklanan son çeyrek bilançolarından hem de son dış ticaret rakamlarından net olarak gözlemlenmektedir. Bu bağlamda, kurun mevcut ekonomik tabloyu yansıtacağı seviyelere yükselmesinin, hem ihracatçı şirketlere hem de fış ticaret rakamlarına olumlu yansıyacağı aşikar görünmektedir.
Bu durum ihracatçı şirketlerin hem satışlarında hem de marjlarında hızlı bir toparlanmayı beraberinde getirerek BIST açısından da olumlu bir tabloyu beraberinde ortaya çıkarabilir. Kısa vadede hisse senetleri cephesinde algısal olarak, kamu ve kamuya yakın görülen şirket hisselerinde görece pozitif bir görüntü oluşmuş durumda.
Ayrıca artık bankalara nefes aldıracak ve kademeli normalleşemeye geçileceği beklentisi bankalarda da kısa vadeli bir hareketlilik yaratmış durumda. Bununla birlikte özellikle ulaştırma/havacılık endeksi başta olmak kaydıyla öncü verilerin sağlıklı şekilde takip edilebildiği, 1 çeyrek finansal sonuçları güçlü olmasına karşın ülkede yaşanan belirsizlikler nedeni ile geride kalan ve 2. çeyrekte pozitif beklentilerin olduğu şirket hisselerinin de bu süreçte ön planda olacağı kanısındayız.
Büyük resme bakıldığında, küresel çapta genel kabul görmüş ekonomi politikalarına dönülmesi durumunda orta-uzun vade için en cazip yatırım aracının hisse senetleri piyasası olmaya devam edeceği kanısındayız. Bununla birlikte yeni ekonomi yönetimi ve mevcut politikaların yeniden ortaya konacağı sürece kadar, dövize endeksli ürünler de risk-getiri denge
sini sağlamak açısından portföylerde yer bulmaya devam edecek. Geldiğimiz noktada tarihi düşük çarpanlarla işlem görmekte olan BIST cephesinde, bunca riskin yanında orta-uzun vadeli fırsatların da oluşmaya başladığını belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda, Varlık Dağılım Modelimiz’de daha önce %90 seviyelerinden %50’ye çektiğimiz BIST hisse senedi oranı ağırlığını %65’e çıkarıyoruz. Ancak hisse seçiminde çok daha dikkatli olunması gereken bir dönemde olduğumuzun da altını tekrar çiziyoruz.
Bu paralelde, portföylerinde hisse senetlerine yer veren ya da vermeyi düşünen yatırımcılar için, bu zorlu süreçte nakit akışını ve net işletme sermayesi yönetimini doğru yapan şirketler bir adım önde olacaktır. Bununla birlikte, politika faizinden farklı olarak %40’lara ulaşan piyasa faizi ortamında, nakit fazlası olan, borçsuz ya da düşük borca sahip, kur riski taşımayan, döviz bazında geliri olan ihracatçı şirketler de yine öncelikli olarak tercih edilmeli.