Seçim ertesi
Türkiye bir seçimi daha geride bıraktı. Katılım oranı düşük bir seçim oldu. Vatandaş güvensiz ve mutsuz, sandığa gitmedi.
Siyasi cephede işin rengi biraz değişti. İktidar partisi bir süredir sürdürdüğü politikaların sandığa yansımasını izledi. Yaşanan ekonomik zorluklara ek olarak aday gösterilen isimler de şüphesiz AKP’nin Türkiye siyasi gündeminde ikinci sıraya gerilemesine neden oldu.
Halk, AKP’nin Belediye Başkan adaylarının söylemlerini inandırıcı bulmadı, bu isimlere prim vermedi ve görüşünü sandığa yansıttı. Türkiye’nin özellikle son birkaç yılı oldukça çetin geçti. Asgari ücretlilerin oranı yüzde 70’lere dayandı.
Maaş zamları hayat standartlarının bırakın iyileşmesine aynıyı korumasına bile olanak sağlamadı. Daralan ekonomik koşullar hayatı çok daha zorlaştırdı. Emekli çaresiz. Bunca yıl çalışmış olmanın rahatlığını yaşayamadığı bir geçim derdi ile mücadele ediyor. Tüm bu konuların sandığa yansımasında AKP kendi iç muhasebesini yapacaktır.
Önümüzdeki dönemde kendini yeniden tasarlayacak bir AKP göreceğimizi düşünüyorum. CHP ise çok uzunca süredir peşinde olduğu başarıyı yakaladı. Değişim ve dönüşüm iyidir. CHP’ye de iyi geldi. Ama olay sadece CHP’nin bu dönüşümü yaşaması değil de, artık halkın da farklı bir anlayışa karşı duyduğu ihtiyaç olduğu unutulmamalı. Bundan sonraki süreçte CHP’nin işi daha zor, sorumluluğu daha fazla. Bir rüzgar yakaladı.
Bu rüzgarı kaybetmemek için kendini daha iyi anlatmalı, şeffaf, adaletli bir yönetim anlayışı ortaya koymalı, hep dillendirdiği liyakat unsuruna sadık kalmalı ve ilk sıraya da kaliteli hizmet anlayışını oturtmalı. Söz bitti iş kaldı. Şüphesiz uzunca bir süredir yanlış ekonomi politikaları ile özellikle enflasyon nedenli hanehalkı zor bir dönem geçirmekte.
Artık seçimler geride kaldığına göre iktidarın tüm işi gücü yeniden yukarıya konumlandıracağı refah düzeyinin tesisi olmalı. Ülkede göç, çevre, tarım gibi çok sayıda politikanın yeniden gözden geçirileceği bir yeni dönemin gelmesini dileyelim. Ülke kalkınması önünde en önemli adımlardan birisi de şüphesiz eğitim sistemi.
Son zamanlarda eğitim otoritelerinin açıkladığı sanki çok düşünülmemiş ama hızlı verilmiş kararlar gençlerimizi tedirgin ediyor. Türkiye’nin en önemli gücü, genç nüfusu idi. Şimdilerde artık genç nüfus oranındaki gerilemeyi biz de konuşur olduk. TÜIK’in en son açıkladığı veriler son yıllarda genç sayısında ki azalışa dikkat çekmekte. Türkiye’de nüfusun yaş dağılım profili değişiyor ve nüfus yaşlanıyor.
Bu koşullar ülke büyüme profili açısından orta vadede önemli bir soruna şimdiden işaret ediyor. Genç nüfus, bir ekonominin büyüme potansiyeli açısından son derece önemlidir. İç talepte canlanma yaratır, bu hareketlenme aynı zamanda istihdamı yukarı taşır, gençlerin risk alma eğilimleri daha kuvvetli olduğundan girişimcilik ekosistemine katkıda bulunur.
Uzun bir liste. Türkiye son yıllarda yaşlanan bir nüfusa sahip olmaya başlamasının yanına bir de gençlerin beyin göçü eklendiğinde, ülke ekonomisinin geleceği açısından önemli bir sorunla karşı karşıya kalma olasılığı kuvvetli. İşte tüm bu siyasi ve ekonomik politikalar ülkenin nüfus yapısı açısından da farklı sonuçlar ortaya çıkarmakta.
Türkiye’nin cari açık sorunu ortada. Zaten enflasyonu da bu denli yukarı tırmandıran rekabetçi kur politikasının zorunlu yaşam giderlerini etkileyen yapısı değil mi? Cari açık sorununun çözümü için kur düzeyi etkili olsa da, Türkiye’nin ihracatında daha yüksek katma değerli, yüksek teknoloji ürününe olan eğilimin payının farkındayız. O halde belli daha k-12 düzeyindeki çocuklarımızdan başlamak üzere teknoloji ve inovasyon merakı uyandıracak daha çok müfredata ihtiyaç var. Türkiye’nin gideceği çok yol var.
Hangi taşın altını kaldırsak daha iyisini çıkaracak potansiyelimiz de var. Tüm siyasi partilerin yeniden yapılanacağı bir döneme giriyoruz. Refahın ön planda tutulduğu, eğitim, tarım, dış ticaret, turizm gibi her alanın yeniden planlanacağı bir dönem olsun. Siyasi rekabet ve koltuk korkusu ile yapılanacak ekonomide, kazanan Türkiye halkı olsun.