Seçim bitti gözler ekonomide
Yerel seçimlerin gerçekleşmesi ile birlikte iktidar partisinin önünde, bir erken seçim durumu olmazsa dört yıllık seçimsiz bir dönem başlarken, şimdi dikkatler “Ekonomide bizi neler bekliyor?” sorusuna çevrildi.
İzleyen dönemde siyasal iktidar ve ekonomi yönetiminin döviz kurları, yüksek enflasyon ve büyük iç ve dış açıklarla mücadele başta ekonomideki sorunların aşılması için ne tür politikalar uygulayacağı ve bunun halka olası yansımaları merak ediliyor.
İç ekonomik aktörlerin yanı sıra, dış ekonomik çevreler ve finans kurumları da Türkiye ekonomisinde seçim sonrasına odaklanmış bulunuyor.
Sıkılaşmanın dozu artacak
Haziran 2023 başında göreve başlayan yeni ekonomi yönetimi enflasyon ve cari açıkla mücadeleyi birincil öncelik olarak belirlemiş, bunun için de ekonomiyi soğutmaya yönelik “sıkı para” politikasını devreye almıştı. Bu politika, faiz oranlarını yüksek ve para arzının kontrol altında tutarak enflasyonu düşürme stratejisine dayanıyor.
Bu kapsamda; kademeli faiz artırımları ile politika faizi yüzde 8,5’ten yüzde 50’ye çıkarıldı, başta “seçici kredi” uygulaması ve kredi kartı kullanımını sınırlandırıcı kararlarla iç talebi baskılayıcı önlemler birbiri ardına alındı. İç ve dış ekonomik çevrelerinin seçim sonrası döneme ilişkin öngörü, senaryo ve projeksiyonları, bu politika kapsamında parasal sıkılaştırmanın izleyen dönemde ciddi biçimde artırılacağı yönünde.
En çok merak edilen; kurların seyri
Faizi düşürmede ısrar edilen önceki dönemde birikimlerin dövize kayması sonucu yükselen kurları baskılamak için yapılan yoğun döviz satışları, rezervlerde hızlı bir erimeye yol açmıştı. Yeni ekonomi yönetimi düşük faiz politikasına son verirken, dövize müdahaleye ise devam etti.
Geçen yılki genel seçimlerin ardından olduğu gibi bu seçim sonrasında da Merkez Bankası’nın kura müdahaleleri gevşetmesi ile kurlarda bir sıçrama olacağı algısının giderek güçlenmesiyle seçim öncesi yurttaşların ellerindeki küçük birikimleri dövize çevirme telaşı arttı, döviz büroları önünde kuyruklar uzadı. Seçim yaklaştıkça büyüyen dövize talep nedeniyle artan müdahale satışları kurlardaki yükselişi yeterince önleyemezken, rezervleri önemli miktarda eritti.
Seçim sonrası süreçte ekonomi alanında en çok merak edilen birincil konu ise kamuoyunda ekonominin sağlığına ilişkin temel gösterge kabul edilen kurlarda yaşanacak seyir. Önümüzdeki dönemde kurların seyrine ilişkin; “önce sıçrama-sonra sakinleşme” ve “baskıya devam edilirse; kur şoku” şeklinde iki farklı görüş öne çıkıyor.
Kontrollü kur senaryosu
Öne çıkan bir görüşe göre Merkez Bankası, seçimden önce olduğu gibi kurları tutmaya, bu amaçla rezervlerden satış yapmaya devam edecek. Ancak ciddi rezerv kaybına yol açan bu politikanın yurt dışından yüklü miktarlarda kaynak girişi kaydedilmedikçe sürdürülebilir olmadığının altı çiziliyor.
Merkez Bankası’nın dövizi tutmaya çalışırken sıçrama mesafesini daha da artırdığı belirtilerek, müdahale yoluyla baskı mekanizmanın bir yerde patlayacağı vurgulanıyor. Bunun da çift haneli enflasyondan üç haneliye geçme tehlikesini içinde barındırdığı ifade ediliyor. Seçimden sonra ülkeye yüklü miktarda dış kaynak girişi olacağı beklentileri de bu görüşü dillendirenlerce gerçekçi bulunmuyor.
Kurda artış bekleyenler
İzleyen dönemde müdahalenin gevşetilmesi senaryosunda dolar/TL kurunun önce hızlı bir yükseliş yaşayıp sonra sakinleşeceği görüşü ise daha çok taraftar buluyor. Buradan hareketle enflasyonun da yılı yüzde 50’nin üzerinde bir düzeyde tamamlayacağı tahminleri yapılıyor.
Bu senaryo mevcut varlıklar ve piyasa gerçekleri ile daha uyumlu görülüyor. Bu durumda Merkez Bankası’nın dövizi tutmak için rezervleri eritmek yerine, güçlendireceği belirtiliyor. Banka’nın kademeli olarak kurları serbest bırakması durumunda, ekim ayına kadar yükselişe devam etmesi olası enflasyonun sonrasında ise baz etkisi ile düşmeye başlayacağı görüşü dile getiriliyor.
Bu senaryoda; rezerv artışlarının kredi notuna olumlu etki yapacağı, 2025 yılından itibaren yabancı sermaye girişlerinin artacağı ve döviz kurlarının sakinleşeceği öngörülüyor. Seçimlerden sonra vergileri artırıp, yüksek faizle üretim ve talebi baskılarken hem de kurları baskılama yaklaşımının “felaket”le sonuçlanacağı uyarıları da yapılıyor.
Yurttaşların zaten seçim öncesinde başlayan dövize talebinin belli oranda karşılanmış olması ve kurlarda bu süreçteki yükseliş nedeniyle, seçim sonrasında müdahale ortadan kalksa bile sıçramanın boyutunun önceki seçimdeki kadar olmayacağı da ifade ediliyor. Kamu ve özel sektörün bir yıl içinde yapması gereken 226 milyar dolarlık dış borç geri ödemesi nedeniyle döviz talebi ise yüksek düzeylerde. Oluşacak kur farkları, bu geri ödeme yükünü ağırlaştırıyor.
Enflasyonda iyimserlik zayıf
Merkez Bankası hazirandan bu yana para politikasını beklenenin de üzerinde sıkılaştırdı ve kademeli artışlarla politika faizini yüzde 8,5’ten 50’ye kadar çıkardı, iç talebi baskılayıcı önlemlerle de bunu destekledi. Ancak tüm bunlara rağmen, ekonomik faaliyette bir miktar yavaşlama olsa da enflasyonda direnç devam etti, iyileşme sınırlı kaldı.
Bu durum, (gerçek enflasyona göre) reel faiz oranlarının negatif kalmaya devam etmesine ve parasal sıkılaştırmaya mali sıkılaştırmanın eşlik etmemesine bağlanıyor. Seçim sonrasına ilişkin ekonomi çevrelerinde yaygın kanı; enflasyon dinamiklerinin zorlayıcı olmaya devam edeceği yönünde. Merkez Bankası’nın bu yıl sonu için yüzde 36 ve 2025 sonu için yüzde 14 olan enflasyon tahminlerinin aşılacağı genel görüş.
HSBC, 2024 için yüzde 49, 2025 için yüzde 29 enflasyon öngörüsünde bulunuyor. TÜSİAD da yıllık enflasyonun mayıs ayından sonra baz etkisiyle düşeceğini ancak güçlü iç talep nedeniyle düşüşün Merkez Bankası’nın öngördüğü kadar olmayacağı görüşünde. Öte yandan Reuters anketinden de 2024 enflasyonu için yüzde 42,7 ile Merkez Bankası’nın tahmininin çok üstünde bir oran çıktı.
En kötümser senaryo
Öte yandan sıkı para politikasının dozunun artması ekonomide sert fren yaşanırken, seçim sonrası yeni bir kur şoku yaşanması ve bunu önlemek için yeni bir faiz artışı yapılırsa, mevcut ekonomik programın raydan çıkabileceği şeklinde kötümser senaryolar da dillendiriliyor.
Yeni bir kur şoku enflasyonda yeni yükseliş dalgası, bu da programın birincil önceliği olan enflasyonu düşürme hedeflerin tutmaması anlamına geliyor. Bunu engellemek için yapılabilecek bir faiz artışının ise ekonomideki yavaşlamanın krize dönüşmesine yol açabileceği, ekonomide yüksek enflasyon-sert daralma şeklinde “stagflasyon” yaşanabileceğine işaret ediliyor.
Dış kaynak girişi başlar mı?
Türkiye ekonomisinde bir stagflasyon durumunun ortaya çıkmaması için tek çarenin, sermaye girişlerinde canlanmanın başlaması olduğu belirtiliyor. Sermaye girişlerinin başlayıp başlamayacağının işaretleri ise seçimin ardından önümüzdeki günlerde alınmaya başlayacak.
Ekonomi yönetiminin sıkı para politikası ile enflasyon ve cari açıkla mücadeledeki kararlı duruşunun devam etmesi ile Türk ekonomisine olan güvenin artacağı, bunun da dış kaynak girişine olumlu yansıyacağı umuluyor.
Ekonomi yönetimi, 2024’ün ikinci yarısında ABD ve AB merkez bankalarının faiz indirimine başlaması sonrasında aralarında Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkelere sermaye akımlarının hızlanacağını bekliyor. Buna göre uygulanan program ve ülkenin kaderi, büyük oranda kendi kontrolü dışındaki gelişmelere bağlı bulunuyor.
Halka acı reçete mi var?
Türkiye’nin, seçimden sonraki süreçte de direncini koruyacak enflasyonla mücadelesi sürerken, ekonomi yönetiminin önümüzdeki dönemde enflasyonu düşürmek için, halka yansımaları olacak daha sert adımlar atması bekleniyor. Yerel seçimin ardından çok daha sıkılaştırılması beklenen para ve maliye politikaları yanında, yaşanacak olası vergi artışı ve zamlar dolayısıyla, enflasyonla mücadelenin halka “acı ilaç” şeklinde yansıyacağı konuşuluyor.
Bu ise yıllardır yükselen fiyatlar yüzünden giderek alım gücü düşen yurttaşların daha fazla mağdur olacağı anlamına geliyor. Yıl boyunca aynı kalacak olan asgari ücretin yüksek enflasyon karşısında hızla eriyeceği beklenirken, memur ve emeklilerin temmuz ayı zamlarında nasıl bir yol izleneceği de merak ediliyor.
Yellen ile görüşme farklı değerlendirildi
Seçim sonrasına ilişkin senaryolardan arasında Türkiye’nin yeniden IMF ile masaya oturma olasılığı bulunuyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Brezilya’nın Sao Paulo kentinde düzenlenen G20 toplantıları kapsamında ABD Hazine Bakanı Janet Yellen ile bir araya gelmesi, “Seçimden sonra IMF ile görüşme yapmak için ABD’den destek istendiği” yorumlarına yol açtı. Şimşek’in yanı sıra Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da Yellen ile bir araya geldi.
Yellen, X hesabından yaptığı açıklamada, “Türkiye ve ABD’nin önemli bölgesel sorunları çözmek için nasıl birlikte çalışabileceğini Bakan Mehmet Şimşek ile görüştüm. İkili ilişkilerimizin önemini de vurguladım” ifadelerini kullanırken, ABD Hazine Bakanlığı‘ndan ise “Görüşmede ‘enflasyonla mücadele misyonu da dahil olmak üzere Türk ekonomi politikasının devam eden gelişimi’ tartışıldı” açıklaması geldi. IMF iddiası, önümüzdeki günlerde test edilecek.
Hangi vergilerde artış bekleniyor?
Ekonomi yönetimi enflasyonla mücadelede iç talebi baskılamaya yönelik tedbirlere devam ederken, KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerde yeni artışlar yapılması durumunda, bundan en çok dar gelirli kesimler etkilenecek.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Enflasyonist yeni vergi olmayacak”, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da “KDV genel oranını değiştirmeyeceğiz” açıklamasında bulundu. Ancak Şimşek ve Yılmaz’ın açıklamalarına göre yerel seçimden sonra KDV liste güncellemesi gelecek. Bu da seçim sonrasında bazı vergilerin artırılacağı ya da kapsam değişikliğine gidileceği anlamına geliyor.
Maliye Bakanlığı, I ve II sayılı listelerde yer alan ürünlere farklı KDV oranı uyguluyor. KDV oranı yüzde 1 olan I sayılı listede yer alan bazı gıda maddeleri ile KDV oranı yüzde 10 olan II sayılı listede yer alan çeşitli mal ve hizmetlerin bu listelerden çıkarılması durumunda KDV oranlarının otomatik olarak yüzde 20’ye yükseleceği belirtiliyor.
Örneğin şu an KDV oranı yüzde 1 olan bir gıda ürünü, listenin dışına çıkarılması durumunda yüzde 20 KDV’ye tabi olacak ve fiyatı bir anda 118,81 liraya yükselecek. 2024 bütçesinde dahilde ve ithal ürünlerde olmak üzere toplam 2 trilyon 497,7 milyar lira KDV geliri hedefleniyor. Geçen yıla göre yüzde 82 artış öngörülen KDV geliri, yıllık toplam vergi gelirinin üçte birini oluşturuyor. Özel Tüketim Vergisi’nden elde edilecek gelirin de yüzde 72 artışla 1 trilyon 403,9 milyar lira olması öngörülüyor.