”Seçim” bitti, ”geçim gerçeğine” dönmeliyiz

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Düşündüklerimizin temel varsayımını anımsayalım: " Türkiye Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dahil, 1000 yıllık tarihinde hiçbir zaman bugünün fırsatlarını yakalayamamıştı… Bu fırsatı değerlendiremezsek, 'Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz' diyenleri haklı çıkarır; kendi ayıbımızın omuzlarımızdaki yükünü ağırlaştırırız…"

Toplumumuzun yakaladığı 1000 yılın fırsatını anlatırken, XVII. yüzyılda Avrupa'daki gelişmeleri yakından izlemediğimiz için XIX. yüzyılda olgunlaşan Sanayi Devrimi'ni kaçırdığımızı ikinci yazıda tartıştık. Üçüncü yazıda, eğilimleri gözlemenin "anlamanın anahtarı" olduğunu belirterek, Bilgi Toplumunun yapısını, işlevlerini ve kültürünü belirlemekte olan 8 temel eğilimi, 22 destek eğilimi başlıklar halinde sıralayarak, iş yaparken bu eğilimleri mutlaka gözlemek gerektiği üzerinde durduk.

Ekonominin temel aktörlerinden biri olan "siyasi iradeyi" belirleyen bir önemli seçimin hemen sonrasındayız. Siyasi iraden hepimizin "geçim derdine" odaklanmasını talep etmemiz, bildiğimiz kadarıyla yol ve yöntem önermemiz de gerekiyor. İyi fikirler üretebilirsek, sorumluluğu sadece siyasi irade üzerine yükleyerek kendimizi rahatlatma ilkelliğinden de uzaklaşırız.

Bugünlerde, siyasi iradesi, atanmış bürokratları, özel girişim temsilcileri ve sivil inisiyatifleri ile ekonomide "Yeni Büyüme Modeli" için ortak aklımızın bütün gücünü ortaya koymalıyız.

Seçim sonrasında maddi ve kültürel zenginlikler üreterek insanlarımızın yaşamını kolaylaştırma ve refahını artırma için neler yapılması gerektiğine ilişkin fikirlerimizi iki alt-başlıkta paylaşacağız:

· Türkiye'nin fırsat kapılarını açan yapı, işlev ve kültüründeki birikim

· Makro ve mikro reform kararlılığının artırılarak sürdürülmesi

I

Türkiye'nin fırsat alanları

Sanayi Devrimi'nin temelleri atılırken, üretim-teknoloji bütünlüğünün yarattığı fabrika-odaklı üretim, buharlı, içten patlar, elektrik ve jet motorlarının biçimlendirdiği üretim iç örgütlenmesindeki değişmeler, endüstri-devlet ilişkilerini biçimlendiren kurumsal yapıların oluşturulması ve devletlerarası ilişkilerin dayandığı idealist ve realist yaklaşımları izleyememiş olmazının bazı gerekçeleri vardı:

· Viyana Bozgunu, yaşlanmış olan Osmanlı İmparatorluğu'nun zaafını ortaya çıkarmıştı.

· Osmanlı'nın ilerlemesini durdurmak için Batı'nın siyasi ve askeri ittifakları karşısında bir politika üretilememiş, entelektüel bakış ile siyasi irade arasında dinamik bir tartışma geleneği oluşturamamıştık.

· Kurumları zamanında reform yapamadığımız için gerekli olan askeri gücü yaratamamıştık.

· Viyana Bozgunu sonrasında "kaybeden psikolojisi" toplumu derinliklerine etkilemişti; atılgan, arayış içinde meydan okuyan toplum yerine, başkalarını suçlama rahatlığını seçmiştik.

· Karlofça, Pasarofça en sonunda Ayastefanos Antlaşmaları "aşırı savunmacı" anlayışı pekiştirmiş, "düşmanını öğretmen yap" anlayışı yönetenlere taşınamamıştı.

· İnsan kaynağı, üst düzeyde idam edilen vezirlerle çevresinin yok edilmesi ile seçkin israfı, savaşlarda üretim yapacak erken nüfusu yok eden bir sonuç doğurmuştu. Toplumun entelektüel sermayesi çoğunluğunu kaybettiğimiz savaşlar ve topraklar için israf edilmişti…

Olumsuzlukları istediğimiz kadar derinleştirebilir; artırabiliriz. Kendimizi geçmişin anılarının tutsağı haline getirmenin anlamı da yok, değeri de. O halde bugün fırsatlarına bakmak doğru yol olacaktır:

· 1970'lı yılların ortalarında belirginleşen, 2000'lı yılların başlarında Sanayi Toplumu'nun yerini alan Bilgi Toplumu'na geçerken, bütün toplumlar eş düzeyde olmasa da görece birbirine oldukça benzer koşullara sahiptir. Gelişmiş toplumlar da, gelişmekte olan toplumlar da Bilgi Toplumu'nun gerektirdiği kaynakları ve değerler sistemini yakalama yarışındadır. Olumsuz anlamı ile değil, fırsat yaratıcı yönüyle algılarsak, "Göç geri dönünce topal öne geçer" halk sözünün geçerli olduğu aşamadayız… Bu önemli kırılma döneminin geçiş süreçlerini yönetmede şansımızı iyi değerlendirmemiz kendi irademize bağlıdır.

· Bilgi Toplumu aşamasına geçerken dünyanın her yerinde iş yapma özgüvenine kavuşmuş bir "girişimci insan kaynağına" sahibiz. Bu "girişimci enerjisi" bizi başkalarından farklı kılan en önemli değerimiz.

· Çok ileri düzeyde olmasa da fabrika altyapısından ulaşım olanaklarına fiziksel altyapımızı belli bir düzeye ulaştı.

· Üretim yöntemleri ve ürünlerle ilgili bilgilerimizi artırdık; petrol olmaksızın rekabet edebilir üretim yapmada deneyim ve birikim kazandık.

· Araçlarında çeşitlilik, işleyişinde derinlik yeterli olmasa da bütünüyle finans sistemimiz, özelinde banka sistemimiz dünyaya eklemlenmiş durumda.

· Çok ciddi reform ihtiyacına rağmen Romanik hukuk bağlamında özellikle Batı'ya uygun bir hukuk sistemine sahibiz.

· Sosyokültürel değerlerimiz başka kültürlerle işbirliği için açık… Bağnaz ve itici bir kültür yapısına sahip değiliz.

· Bilimsel ve teknolojik alanda alacak mesafe mutlaka var ama odaklanabildiğimiz alanda Bilgi Toplumunu yakalayacak birikimlerimiz de var.

· Demokraside mesafe kat ettik, insan hakları, demokrasi ve yönetişim ilkelerini daha ileri boyutlara taşıma potansiyellerimiz var. Eksiklerimizi hızla tamamlayarak potansiyeli dönüştürmeliyiz.

Şimdi sıra Dani Rodrik' in altını çizdiği gibi, "…üretken yapıları çeşitlendirici bir ekonomik maliyet yapısının keşfi, yani kârlı olabilecek kadar düşük maliyetlerin sürdürülebilirliğinin saptanması önem taşıyor. Buradaki 'keşif, yaygın anlamıyla yenilik ve Ar-Ge'den farklı bir anlamda kullanılıyor. Söz konusu olan, yeni ürün ve süreçler bulmak değil, dünya piyasalarında iyice yerleşmiş olan belli bir malın ülkede düşük maliyetle üretilebilirliğini keşfetmektir."

Bu saptamadan yola çıkıldığında;

· Tekstil ve hazır giyimde bir aşama kaydederek, dünyanın önde gelen üreticilerden biri olabiliriz.

· Makine ve yedek parça imalatında, özellikle kriz sonrasında, üretim hiyerarşisindeki değişmeyi iyi yönlendirirsek, önemli bir üretim merkezi olabiliriz.

· Taahhüt işlerinde proje üretebilen bir örgütlenme ile ülkemizin net döviz getirisini artırabiliriz.

· Seramik ve sağlık gereçleri üretiminde dünyanın ilk iki büyük firmasının Türkiye'de olması hiç de hayal değil.

· Turizmde "her şey dahil" ucuzculuğundan, çeşitlendirme ile katma değeri yükseltme yolunda ilerleyebiliriz.

· Karbon elyaf üretiminde olduğu gibi, eldeki imkanları daha ileri aşamalara taşıma konusunda önemli fırsatlarımız var.

· Yaşlı nüfusun barınmadan sağlığa, eğlenceden dinlenceye kadar ihtiyaçlarını karşılayacak imkanlarımız azımsanır gibi değil.

· Mobilya sektörünü iyi örgütleyebilirsek Avrupa'nın bir numarası olmak için bütün birikimlerimiz mevcut.

· Enerji alanında tasarruf önlemleri kadar, çeşitlendirme için gelişme ufkumuz oldukça geniş…

· Şahane coğrafi konumumuz lojistik alanında büyük fırsatlar sunuyor

· Örgütlü tarım, iyi düzenlenmiş organik tarım teşvikleri ülkemizi bu alanda da farklı bir konuma taşıyabilir…

· Daha bir dizi alanda keşifler yapabilir; rekabet gücü yaratabilir; ülkemizin "net ihracat" olanaklarını artırabiliriz.

II

Makro ve mikro reform gündemi: Yeni Büyüme Modeli

Başlıklar halinde saydığımız potansiyelleri zenginliğe dönüştürmek için Yeni Büyüme Modeli oluşturmalıyız. Bu bağlamda;

· Ülkemizin çok temel sorunu olan "kendi olanak ve kısıtları hakkında net bilgi" yaratmak için bir envanter seferberliği yapılmalı; "dinamik bir envantere" sahip olmadan kaynak kullanımında verimi uluslar arası düzeye çıkaramayacağımızı iyice içselleştirmeliyiz.

· Yüzde 7'yı aşan büyümeyi güven altına alacak olan "tasarruf oranını" yüzde 17'lerden yüzde 35'lere yükseltecek olan kurumsal yapılarla ilgili ciddi reformlar için bir proje oluşturmalıyız.

· 1980'lı yıllarda başlatılan girişimcilerimiz dışa ve dünyaya açılmalarını sağlayan "mikroekonomik liberalizasyon" reformları, eşdeğerlik ilkesini gözeterek ve "rekabette şans eşitliği" ilkesinden ödün vermeden derinleştirmeliyiz.

· 2000'lı yıllarda başlatılan "makroekonomik stabilizasyon reformlarını" derinleştirmeli, yoğunlaştırmalı ve yaygınlaştırmalıyız. Ekonomideki risk alanını daraltan ve yatırım maliyetlerini düşüren önlemleri Yeni Büyüme Modeli bütünü içinde yürürlüğe koymalıyız…

· Tümüyle yeni bir anlayışla, "Teşvik Sistemini Tasarlamalıyız". Havza bazında bakışı, proje-odaklı gözetim, denetim ve yönlendirmeyi temel alan bir teşvik mekanizmasını ivedilikle hazırlamalıyız.

· Yabancı yatırımcı için "cazibe merkezi" yaratmanın fiziksel altyapılarını, insan kaynağını ve teknolojik imkanları hazırlamalıyız…

Burada anlattıklarımız kuşkusuz çok genel şeyler…Bir büyüme modelinin ayrıntı gerektirdiğini biliyoruz…Zenginlik üretmenin üç kaynağı olan fiziksel sermaye, insan kaynağı ve teknoloji arasındaki uygun dengeler kurulması için net bilgi, koordinasyon ve odaklanma ihtiyacının da farkındayız…

Diyoruz ki, burada söylenenleri eksik bulabilirsiniz; o zaman tamamlayın… Yanlış bulabilirsiniz, hemen düzeltin... Eksiği tamamlama, yanlışı düzeltme herkesin hakkı… Ama bir şey üretmeden sadece eleştiri yapan olmayın; "övgüye kabız, sövgüye amel tavra" izin vermeyin… İzin vermeyin ki, "Türkler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz" diyenler haklı çıkmasın… Maddi ve kültürel zenginliğimiz artsın; insanımızın yaşamı kolaylaşsın, refahı yükselsin, kalkınma yarışını kazanmanın sevinci, gururu, önemi, değeri ve anlamı hep birlikte yaşansın!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar