Sears 89 - Amazon 566

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Amerikan Sears şirketi, 2018’in Ekim ayında iflas başvurusunda bulunmuştu. Konkordatoya yalnızca bizim burada başvurulmuyor. Burada, şimdilik geçen yıl konkordatoya gitmiş yaklaşık 1300 şirketin Amerikan muadilleri de var. Bu hafta yargıç, şirketi kurtarmak için daha önceden reddedilen bir teklifin yeniden değerlendirilmesini istedi. İşte o tartışmaya bakarken dikkatimi çekti: Kapanmakta olan Sears’ın 89 bin çalışanı var. Onun batışından sorumlu sayılabilecek Amazon’un 566 bin çalışanı bulunuyor. Gelin AI (Artificial Intelligence-Yapay Zeka) çağında istihdam meselesine bir daha bakalım isterseniz. Doğrusu ya, ben “Robotlar gelecek, gençler hep işsiz kalacak.” tekerlemesinin çok da doğru olmadığını düşünüyorum. En azından insan ömrüne benzer kısa bir süreden bahsetmiyoruz.

Sears, 19. yüzyılın inovasyonu katolog sisteminin yaratıcısıydı

Önce hadiseden başlayalım: Eskiden kocaman telefon rehberleri olurdu. Şehirdeki herkesin ismi orada yazardı. Telefon olan her evde, bir adet telefon rehberi de bulunurdu. Artık yok.
Eskiden aynı o telefon rehberleri gibi kalın, mal katalogları olurdu bir de. Sayfa sayfa satın alabileceğiniz ürünler size tanıtılırdı. Posta sistemi vasıtasıyla siparişi verir ve yine aynı sistemle malınızı teslim alırdınız. 19. yüzyıl sonunun inovasyonu da işte bu katalog satışlarıydı. Ülkeyi baştan sonra saran ve tüketicilere hizmet eden bir posta sistemi lazımdı başlangıçta. Amerika’da vardı. Bizde ya da ne bileyim Çin’de daha yoktu. O günü, bugünün internet tabanlı mağazaları ile kıyaslayınca “Güneşin altında yeni bir şey yoktur.” demek geliyor içimden şimdi, doğrusu. Ama artık kataloglar da yok.

Neyse, işte bu katalog sisteminin yaratıcısı, 1892’nin yenilikçisi Sears şirketi, galiba artık kapanıyor. Halbuki Sears katalog teslimatlarından başlayarak ülke çapında pek çok mağaza açmış bir büyük mağazalar zinciriydi Amerika’da. Herhangi bir Amerika şehrine gidince, en mutena yerde bir Sears mağazası görmek mümkündü. Şimdi artık o da yok demeye az kaldı.
Sears, 2005 yılında benzer bir başka büyük mağaza zinciri ile K-Mart ile birleşti ve şöyle bir canlandı. Ölmeyecek sandık. Gelenin farkına varıp toparlanmaya kalktı ama bakın olmadı. 2006 yılında bu yeni Sears’ın 3.843 mağazası varmış Amerika’da. O yıl çalışan sayısı ise 355.000’miş. 2007 yılında 352 bin olmuş ve sonra hep azalmış. 2018 itibariyle mağaza sayısı 1.002’ye çalışan sayısı ise 89 bine gerilemiş. Evvelki gün Motley Fool’da bir analist 70 bin çalışandan bahsediyordu. Oralarda bir yerlerde işte.

Bunun üzerine ben de bugünün Sears’i olarak nitelenebilecek, internet üzerinden katalog satışların başlangıç noktası Amazon’un çalışan sayısına baktım. Malum Amazon’un öyle tuğla ve çimento ile yapılmış mağazalara ihtiyacı yok. Ama tuğla ve çimentodan geniş bir lojistik merkezleri zinciri var. Malın dağıtımını yapmak için uçakları, arabaları, piyasa analistleri filan var. Kocaman bir AI uzmanları ağı var. Alexa bizimle konuşurken, artık daha az “Ben onu bilmiyorum.” ( I don’t know that) desin diye harıl harıl çalışıyorlar. Kocaman bir siber güvenlik ekibi var. Her an her tarafı korumak gerekiyor. Buralarda hep insanlar çalışıyor.

Amazon 10 yılda çalışan sayısını 17 binden 566 bine çıkardı

2007 yılında Amazon’un 17 bin çalışanı varmış. Nedir? Sears’in yüzde 5’i kadar. 2017 yılı itibariyle ise Amazon’un çalışan sayısı 566 bin olmuş. Son 10 yılda Amazon’un çalışan sayısı 17 binden 566 bine çıkmış. Sears’inki ise 355 binden yaklaşık 90 bine gerilemiş.

Buradan, dersler bölümüne geçeyim: Birincisi, 1990’larda işe başlayan bir tür AI şirketi, aslında Amazon. Aynı Facebook ve Google gibi. AI o zaman öyleydi, o aşamadaydı. O, AI şirketi elbette önemli olmuş, yapay zeka alanının sonraki sıçramalarında elbette hep yer almış. Geçenlerde Amazon’un Alexa’sı ile sohbetimi yazmıştım. İşte o daha bir yeni aşaması AI’ın. Ama bakın ne olmuş? Aradaki bütün robotlar işimizi elimizden alacaklar propagandasına karşılık, Amazon’un küresel operasyonu ciddi istihdam imkanı yaratmış gibi duruyor.

Buradan geleyim ikinci noktaya. Geçenlerde Beijing’te bu dönemin sembollerinden Çinli AI şirketleri yöneticisi ve girişim sermayedarı Kai-Fu Lee, makinelerin hiçbir zaman sevecen, şefkatli (compassion) olamayacağından bahsediyordu. Ben bu son dönemde ortalığı saran, “Duygular nereden gelir?”, “Düşünmek nedir?” başlıklı çalışmaların hep aynı araştırma sürecinin parçaları olduğunu düşünme eğilimindeyim.

Böyle bakıldığında, tekrara dayalı bile olsa pek çok işin insanlar açısından güvenli olacağından şüphe etmemek gerekiyor. Tekrara dayalı bile olsa, bazı işlerde sevecenlikle fark yaratabilmek mümkün görünüyor. Şefkatin gerektiği işlerle gerekmediği işleri birbirinden ayırmak gerekir. Unutmayayım bunu bir ara uzun uzun anlatayım. Bu da üçüncü nokta.

AI çağında robotların insanların yerini alması tartışmasında aceleci olmamak lazım

İktisatçılar, gazete yazarları ve de araştırmacılar ile ilgili bir hususun da altını çizmek isterim. Kai-Fu Lee, insan iktisatçılar, gazete yazarları ve araştırmacıların ileri AI çağında kolaylıkla yerlerini robotlara bırakamayacaklarını söylüyordu Beijing’te. Yapılan iş, şefkat gerektirdiği için değil elbette. Belli bir düzeyde yaratıcılık ve strateji gerektirdiği için. Geldiğimiz noktada AI neyi yapamıyor daha siz de not edin lütfen. İşimiz garanti bir nevi. Onun da altını çizeyim.

Sears’in kapanma tartışmasını dinlerken geçen sabah ben bunları düşündüm. Dünden kalanı, düne bırakmak ve ileriye bakmak gerekiyor. Gelişme böyle oluyor. Steve Jobs’un “Yaşamın en önemli icadı ölümdür.” (Death is the single best invention of life) dediği de bu değil miydi? Ölen şirket, yaşamın göstergesidir, yer açar yeniye yalnızca. Zombi olup da, devlet desteği ile, yenilerin girişini engellemesi ise kötüdür. Ankara’da yakında anlatmamız gereken hikaye böyle bir hikaye olacak işte.

AI çağında robotların insanların yerini alması tartışmasında ise çok fazla aceleci olmamak lazım. “Robotlar işimizi elimizden alacaklar.” telaşı ile ulvi bir başka gerçeklikle karşı karşıyaymışız gibi gündeme getirilen veri analitiği tartışması birbirine çok benziyor. Ne olduğunu tam olarak anlamadığımız hadiselere fazla önem atfediyoruz gibi geliyor bana.

Türkiye’de ise bizim işimiz daha kolay. Neden? Bizim gelecek ile ilgili herhangi bir telaşımız zaten yok. Malum, “Batı medeniyeti çöktü, Amerika göçtü” ve de bu durumda gelecek, otomatikman zaten bizim. Vaat edilmiş topraklar gibi bir nevi. Alnımızda yazıyor. Nasıl? Öyle, işte. Armut piş, ağzıma düş. Makul mu? Değil. Boş da olsa, hoş işte.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar