Sayısal bitti, sıra sözelde
Ekonomide hem içeride sıkıntı var hem de dışarıdan sıkıntı ithal ediyoruz. Dışarısı karıştı. Hem de bize çok yakın coğrafyada çıktı bu kargaşa. Esintisi bizi sıkıştırıyor.
Neredeyse üç yıldır dışarıda gelişen olaylardan etkileniyoruz zaten. Küresel krizde büyüme ivmesini kaybettik, küçüldük. Tam bunu aşıyoruz derken, Orta Doğu-Kuzey Afrika ekseninde gelişen olaylar girdi devreye. Şimdilik daha çok kalkışmanın görüntüleri ve sıcak bölgeden yapılan tahliyeleri seyredip, heyecanlanıyoruz.
Esas sıkıntı ise yolda. Bu olayların ekonomiye etkilerini henüz tam boyutlarıyla hissetmeye başlamadık. Büyük olasılıkla hem ekonominin hareket kulvarını hem de iktisat politikaları kurgusunu değiştirmemizi gerektirecek bu etkiler.
* * *
Eş anlı sıkıntıların ikincisi içeride. Üstelik, dışarıdaki olayların etkilerini tam da iktisat politikalarında sıkışmaya başladığımız bir dönemde göğüslemek zorunda kalacağız.
Yakın zamanda iktisat politikaları kurgusunda önemli bir değişiklik yaptık Özetle ifade etmek gerekirse, enflasyon sorumluluğunu Merkez Bankasının omuzundan aldık, bir anlamda bankaların omuzuna yükledik. Merkez Bankası faiz aracını cari açığı düşürmek amacıyla kullanmaya başladı. Para ve likiditeyi belirlemek, dolayısıyla enflasyonu kontrol altında tutmak işi de bankaların munzam karşılıklarına bırakıldı.
Dikkat ederseniz faiz oranının yanına karşılık oranı gibi ikinci bir sayısal araç eklenerek istenen ikili sonucun alınacağı düşünülüyordu. Yani sayıları değiştirerek cari açığın daraltılması ve enflasyonun kontrol altında tutulması öngörülüyordu.
Sonuç ne oldu derseniz, bu konuda henüz pek net değiliz. İlk gelişmelere bakılırsa sanki politika değişiminin öngördüğü sonuçların alınmaya başladığını ima eden bazı sinyaller var. Örneğin, ekonomiden bir miktar sermaye çıkışı olduğunu, döviz kurunun biraz yükseldiğini ve bu arada enflasyonun da biraz gerilediğini söylemek mümkün. Ama yılın ilk ayında ithalatın patlama yaptığını, ticaret açığının tavana çıktığını ve aylık bazda cari açığın rekora gittiğini de bu bilgilere eklemek zorundayız. Dahası, enflasyonun büyük ölçüde baz etkisiyle gerilediğini ve sermaye çıkışı, kur yükselmesi gibi gelişmelerin Orta Doğu-Kuzey Afrika bölgesindeki olaylardan da etkilendiğini biliyoruz.
* * *
Kısacası, iktisat politikalarında yapılan kurgu değişiminin istenen sonucu verdiğini güvenli bir kesinlikle söyleme imkanımız henüz yok. Buna karşılık politikada kurgu değiştirmenin öngörülen sonuçları almakta zorlandığını ima eden önemli bir gelişme var.
Dikkat ederseniz son günlerde bankalara dönük sistemli bir söylem geliştiriliyor. Aslında bu tür uyarıları sessiz sedasız, muhtemelen de daha etkili biçimde yapabilecek bir özerk kurum var. Ama ekonomiden sorumlu bakan, yetki sınırlarını zorlayarak, alenen ve neredeyse ilanen bankaları sigaya çekmeye (bu fırça atmanın kibarcasıdır) bir anlamda gözdağı vermeye başladı.
Olayın siyasal şıklık ya da ekonomi politikalarında uygulama etkinliği vb gibi boyutları var kuşkusuz. Ama siyasetin kendisini böylesine sert bir söylemle devreye girmek zorunda hissetmesi, yolunda gitmeyen bazı işler olduğu izlenimi veriyor. Bana kalırsa yolunda gitmeyen iş yeni politikaların ta kendisi. Söylemin gelip banka kredilerindeki artış hızının hala yüksek olmasına takılması, kullanılan munzam karşılık aracının etkisiz kaldığını gösteriyor. Belki sayın bakan farkında değil ama yeni söylemi aynen bu anlama geliyor.
Bana kalırsa politikayı durduk yerde bu düzleme kaydırmak sayısal önlemler (faiz oranı ve karşılık oranı) bitti sözel önlemler verelim demeye geliyor. Dışarıda fırtına esmeye başlarken içeride böylesi sıkıntılı bir noktaya gelinmesi ya da gelindiği izlenimi veren işler yapılması pek de iç açıcı değil doğrusu.