Savaşın diplomasiye galip geldiği yıl 2024
Dünya Gazetesi okurları için 2024 yılında uluslararası politikada yaşananları bir seri halinde yazmak istedim. 2024’ün yaşanmış öyküleri diplomasinin yerine silahın, insan yaşamının yerine ölümün, açlığın ve sefaletin, müdahalenin yerine boş söylemlerin, ortaklıklar yerine vahşi rekabetin kazandığını gösteriyor.
Bunlara iklim, göç ve mülteci krizlerini, su ve gıda güvenliğini ve tabii ki küresel ekonomik eşitsizliği eklememek olmaz.
Seriye Rusya-Ukrayna Savaşıyla başlayalım. İçerisine Rusya, Avrupa ve ABD’yi ve dolayısıyla NATO’yu çekebilecek bir krizden bahsediyoruz. En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim. Bir büyük savaş çıkacak ise bunun ana kaynağı bu sorundan başkası olmaz. Avrupa güvenlik yapısının bozulması NATO’nun işin içine girmesi demek olur ki bu büyük bir savaşın işareti olur. Rusya’nın kaybetme olasılığı ise nükleer silahların ateşlenebileceği bir ortamı hazırlayabilir. Bu da 3. Dünya Savaşı’nı kaçınılmaz kılar.
Putin Ukrayna’yı hızla ele geçirebileceklerine ve Gürcistan ile Kırım’da olduğu gibi Batı’nın yardıma gelmeyeceğini düşünmüştü. Putin, Avrupa’ya doğal gaz ihracatının durdurulması da dahil olmak üzere uygun tehditler ve baskılar uygulanırsa Batı ittifakının Avrupa tarafından parçalanabileceğine ve böylece Batı’nın Ukrayna’ya yardımının kısıtlı kalacağına inandı. Ancak Ukrayna işgali özellikle Avrupa’nın politik ve stratejik hesaplamalarında büyük bir değişikliğe yol açtı. Hitler’i verdikleri tavizlerle bir savaş baronuna dönüştüren Avrupa aynı hataya düşmek istemedi.
Avrupa, Ukrayna’ya desteği başlangıçta tedirginlikle karşılasa da savaşın seyri yardımların artarak devam etmesini sağladı. Bu yardımlarla Rusya’nın kazanmasının önüne geçilebileceği, hatta Rusya’nın yenilebileceği düşünüldü. Ancak Batı, Rusya’nın NATO ile doğrudan yüzleşmekteki tereddüdünü hafife aldı.
Sonuç mu? üzerinden 3 yıla yakın bir süre geçti. Şimdiye kadar net bir kazananın ve net bir kaybedenin olmadığı ancak tam olarak doğrulanamasa bile 500 bine yakın insanın öldüğü ya da yaralandığı milyonlarcasının göç etmek zorunda kaldığı bir savaş bu. Savaşın dünyada yarattığı enerji krizi ve gıda enflasyonu cabası…
Rusya Batı’nın yardımlarını giderek daha etkili silahlar üzerinden yapması karşısında nükleer ve füze teknolojisini öne sürdü. Bu arada kışın gelmesi Rusya için enerji ve gıda kartını tekrar tekrar oynama imkânı veriyor. Avrupa ise enerji bağımsızlığını artırmak için alternatif enerji kaynaklarına yatırım ile gıda tedarik zincirlerini korumak için uluslararası koordinasyonu sağlama gibi önlemleri almaya çalışıyor.
Trump’ın kazanması gidişatı değiştirir mi?
Bugün için bir değerlendirme yaparsak krizin kazananı ABD olarak gözüküyor. Soğuk Savaş sonrası Avrupa’yı izlediği uluslararası politikalara destek noktasında ikna zorluğu yaşayan ABD, savaş ile Avrupa’yı tekrardan güvenlik vagonuna bindirmiş durumda. Bunun yanında Avrupa’nın özellikle Almanya’nın Rusya bağlantısı da kesilmiş oldu. Diğer yandan Rusya’yı askeri ve ekonomik anlamda yıpratmayı da başardı.
Trump, ABD Başkanlığı seçim süresince sorunu kendisinden başka kimsenin çözemeyeceği ve hatta gelir gelmez ilk çözeceği sorun olacağı iddiasını başkanlığıyla birlikte iddia olmaktan çıkarmak isteyecektir. Trump’ın bir şirket mantığında devlet yönetmek isteği ekonomiyi öncelikli kılan bir ABD yönetim zihniyetini öne çıkarıyor.
Savaşın sonlandırılması, diplomatik çözüm süreçlerinin hızlandırılması ve barış müzakerelerine destek olunması hem Avrupa hem de Rusya’nın işine gelecek gibi. ABD’nin kazanan olmaya devam edebilmesi için Trump’ın bulacağı çözüm Avrupalıları “neden bu işi baştan çözmedik”, Rusya’yı “o zaman neden bu savaşa girdik”, Ukrayna’yı “bunun için mi savaştık” dedirtmeyecek bir çözüm olmalı.
20 Ocak sonrasını bekleyip, göreceğiz.