Savaşın diplomasiye galip geldiği yıl 2024 – II
Hamas’ın 2023 Ekim’inde saldırısıyla başlayan süreç 2024 yılında İsrail tarafından soykırıma dönüştürülen bir şekil aldı. İsrail, Filistin topraklarının yanında Lübnan ve Suriye’yi vurdu. Bugüne kadar İsrail tarafından katledilen insanların sayısı 50 bine yaklaştı.
Hamas’ın saldırısı sonrası Batı yönetimleri ve halkları İsrail’e tam destek verdiler. Ancak ilerleyen süreçte İsrail’in ‘insan’ kavramını hiç dikkate almadan yaptığı müdahaleler, bir kısım Avrupalı ülke yönetimleri tarafından tepkiyle karşılandı.
İspanya, Norveç, İrlanda ve Slovenya, Filistin’i devlet olarak tanıdılar. Tepkiler bununla sınırlı kalmadı. Batı halkları da İsrail’i ‘soykırıma uğramış bir halkın devletinden, soykırım yapan bir devletin halkı’ konumuna koymaya başladı.
Bir Filistin devleti kurulabilir mi?
Ortaya çıkarılacak devlet modeli, Filistin’in bağımsızlık temelinde kendi kaderini tayin etmeye, ulusal haklarını tanımaya ve uluslararası uzlaşıyla iki devlet arasındaki nihai sınırları, BM’nin 1947 tarihli 181 sayılı Kararı uyarınca, 1967 sınırları temelinde belirlemeye dayanmalı. Kudüs iki devletin başkenti olarak tanınmalı.
Uluslararası hukuka aykırı olarak yerleştirilen İsrailliler için çözüm bulunmalı ve Filistin mültecilerinin hakları konusunda anlaşmaya varılmalı. Temel soru; BM kararları dayanarak gösterilerek bir devlet yaratılabilir mi? Bugün geldiğimiz ortam buna uygun mu?
Filistin davasındaki bölünmüşlük, bir devletin ortaya çıkmamasında en önemli etkenlerden biri. İsrail için Gazze’de Hamas’ın, Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin kontrolü altında bir sistemin varlığı her zaman kazanma anlamı taşıyor. Son gelişmeler, İsrail adına bu stratejinin çökebileceğini gösteriyor.
İsrail’in her olayda orantısız güç gösterme stratejisi, uluslararası kamuoyunda İsrail’i destekler gözüken yönetimleri zorluyor. Bunun yanında 7 Ekim 2023’ten beri İsrail’in askeri bir başarı elde ettiği de söylenemez.
İsrail’in Arap devletleriyle olan ilişki kurma isteği de Filistin konusunda yumuşama sağlayacaktır. En önemlisi ise İran’ın elinden ‘Filistin’ gibi her alanda kullanılacak bir argümanın alınması, İran’ın bölgede etkisinin azalması ve daha da yalnızlaştırılması anlamına gelecektir.
Tüm bunların yanında sorunun İsrail halkında yarattığı bıkkınlık, tedirginlik ve uluslararası kamuoyunda oluşan İsrail algısı da İsrail yönetimini sorunun çözümüne mecbur kılacak bir yapıya götürecek.
Sorunun çözümünün en önemli ayağı ise ABD. ABD Başkanlığını 11 gün sonra devralacak Trump’ın yönetim kadrosundaki birçok isim, özellikle dış politika ve güvenlik konularında şahin kanadın temsilcileri ve radikal görüşlere sahipler. Hepsinin iki ortak noktası, ideoloji ve siyasetten ziyade başkana sadakatle bağlı ve İsrail’in sağ kanadına yakın olmaları.
Trump’ın ilk döneminde Kudüs ve Golan Tepeleri konusunda aldığı kararlara ve yeni ekibinin yapısına bakıldığında İsrail’e tam destek çıkacağı düşünülse de bu ekibin anlık dönüşlerinin keskin olabileceği unutulmamalı. Ayrıca bu ekibin İsrail’den daha fazla Çin ve İran’a karşı şahinliği de bir kenara bırakılmamalı. Diğer nokta ise Trump’ın sorunu çözen bir başkan olarak tarihe geçmek isteyecek bir egoya sahip olması.
‘İki devletli çözüm’
Bunların yanında savaş sırasında İsrail’e destek veren çoğu Batılı ülke, ‘iki devletli çözüm’e çok daha yakınlar.
Bugüne kadar yaşananlara bakıldığında İsrail’in Filistin halkına karşı başlattığı savaşın sonuçları yeni bir İsrail hükümetine ve Filistin’de yeni bir liderliğe neden olacak gibi.
Bundan sonraki süreçte yapılacak en büyük yanlış, sözde ‘barış süreci’ni aynı yanlışlarla tekrarlama eğilimi olacaktır.