Savaş ekonomisi, ekonominin savaşı

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI [email protected]

Giriştiğimiz Suriye harekatı, zaten bir kriz süreci yaşamakta olan ekonomi cephesindeki savaş koşullarını iyice ağırlaştıracak. Ekonomi cephesindeki kayıplar, Suriye cephesini de etkileyecek boyutlara gelebilir. 

Buna bir de ABD’nin Demokles’in kılıcı gibi hazırda tuttuğu ekonomik yaptırımlar eklenirse, ekonomi cephesindeki enkaz iyice ağırlaşacak.

Ekonomi cephesindeki bu ağır savaştan en az kayıpla çıkmak ve ortaya çıkacak hasarların altından kalkabilmek için, güçlü ve donanımlı bir “kurmay aklı” gerektiriyor. Tıpkı askeri ve siyasi alanlarda olduğu gibi…

Mevcut koşullarda ekonomi cephesindeki “kurmay aklı”mızın ne düzeyde, ne donanımda olduğu konusunda bir fikir sahibi olmak için Yeni Ekonomi Programı’nın (YEP) kapsamına, hedeflerinin ne kadar gerçekçi olduğuna ve iç tutarlılığına bakmak bize bir fikir verebilir.
YEP’e bu çerçeveden baktığımızda gördüğümüz manzara hiç de umut verici değil.

YEP’te 2020 yılı için yüzde 5 büyüme hedefi konmuş. YEP’e göre gelecek yıl, özel tüketim yüzde 4.9 büyüyerek lokomotif rolü oynayacakmış. Özel tüketim böylesine canlanırken de enflasyon yüzde 8.5’e gerileyecekmiş. Öte yandan özel yatırımlar birden hızlanarak yüzde 12.1 büyüyecekmiş. Bu arada ekonomi yüzde 5’lik bir büyüme hızına ulaşmasına rağmen işsizlik oranı yüzde 11.8 ile yüksek düzeyinde kalmaya devam edecekmiş.

Bu dengeler içinde ilk göze batan şey, özel tüketim yerlerde sürünürken yüksek çift haneli düzeylerde seyreden enflasyonun, nasıl olup da talep böylesine canlanırken gerileyecek olması.
Büyümenin nasıl yüzde 5’e tırmanabileceği konusu, en fazla açıklamaya muhtaç nokta.
Büyümeye katkı verecek temel faktörlere tek tek baktığımızda yüzde 5’lik büyüme hedefi gerçeklerle uyumsuz.

Net ihracatın katkısına bir umut bağlamak yersiz. Çünkü birincisi YEP’in kendisi ithalatta artış öngörüyor, ki yatırımlar ve iç talep böylesine hızlanacaksa, ihracattaki büyüme de kaçınılmaz. İhracatın büyümeye katkısı ise başta Almanya ve Avrupa Birliği olmak üzere dünya ekonomisindeki yavaşlama eğilimi karşısında pek fazla umut bağlanacak bir dal değil.
Kamu harcamalarını artırmak büyümeyi desteklemek için bir alternatif olabilir. Ama bu cephedeki tüm cephane, seçim dönemlerinde tüketildi. Merkez Bankası’nın yedek akçesine el konmasına rağmen bütçe tarumar durumda. Zaten YEP de kamu yatırımlarında daralma öngörüyor.

Özel yatırımlarda yüzde 12.1’lik büyümeye ulaşmak için önce ekonomi ve yatarım ortamında iklimin değişmesi lazım. Savaş, siyasi belirsizlikler, ekonomik belirsizlikler sürüyorken iklim iyileşmek bir yana daha da kötüleşebilir.

Öte yandan şirketlerin birinci önceliği şu anda geçen yılki kur şokunun ardandan derinleşen bilanço bozulmasının hasarını düzeltmek. Bu yüzden güçlerinin yettiğince borçlarını azaltmaya çabalıyorlar. Bu durumda yatırımlarda böyle bir hızlanma beklemek mümkün değil.
Özel tüketimde hızlı bir canlanma da işsizlik bu kadar yüksek düzeyde sürüyorken ve aileler de önceliği borç azaltmaya vermişken mümkün değil. Tüketici güven endeksleri de böyle bir iklimin olmadığını ortaya koyuyor zaten.

Özel tüketim ve yatırımların kredi pompalaması ile canlandırılması düşünülebilir. Ama bu hem pek mümkün değil, hem de mümkün olursa ekonomideki dengesizlikleri artırarak riskleri ağırlaştıracak bir gelişme olur.

Bankalar sürekli büyüyen batık kredi sorunu ile karşı karşıya iken ve kredi/mevduat oranı zaten yüzde 100’ün üzerindeyken, kredi genişlemesi için nasıl kaynak yaratacaklar? Yurtdışından kaynak bulmak hem zor, hem pahalı ve hem de daha riskli. Sıcak para girişi de dünyada artsa bile, mevcut riskler karşısında Türkiye’ye pek uğramayacaktır.

Kaldı ki Hazine’nin kendisi kredilere bir rakip olarak piyasaya girmek zorunda. devasa boyutlara ulaşan bütçe açıkları ve Hazine’nin borçlanma vadesinin kısalması yüzünden, Hazine’nin borçlanma ihtiyacı iyice yükseldi. Bu durumda kamunun kaynak talebi de bankaların kredi hacminin genişlemesini frenleyen bir rakip olarak ortaya çıkacak.

Özetle önümüzdeki metin, iç tutarlılıktan ve gerçekçilikten uzak bir program.

İşte YEP’teki “kurmay aklı”nın çerçevesi böyle. Bu çerçevenin ekonominin savaşının atından bile kalkamayacağı ortada iken savaşın ekonomisinin altından nasıl kalkacağı ürkütücü bir soru olarak önümüzde duruyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar