Satış baskısı geçici mi, kalıcı mı?
Son günlerde piyasalarda kibar tabiriyle "oynaklık" ciddi şekilde artmış gözüküyor. Bu durumun ülke notumuzun "yatırım yapılabilir" seviyeye artırımlarının hemen sonrasında başlamış olması ise bakış açısına göre ilginç bir rastlantı veya doğal bir gelişme olarak görülebilir. (Bu arada Moody's'in not artırımının Obama-Erdoğan görüşmesinden sadece 2 saat sonra gelmiş olmasının da kriz sonrasında reputasyonları yerlerde sürünen derecelendirme kuruluşlarının kredibilitesine kredibilite katan bir ayrıntı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim doğrusu!) Pek tabii ki, son dönemde not artırımı beklentileri dolayısıyla da oldukça şişmiş olan piyasalarda bir miktar kar satışının olması gayet doğal. Ancak son gelişmeleri tamamen buna yormak ne kadar doğru emin değilim.
Nitekim, sepet kurdaki ilk hareketlenme not artırımından yaklaşık 4 gün önce başladı. Bu günden bir gün önce, MB'nın Nisan ayı kararları sonrasında yeni ROK oranının devreye girdiği ve MB'nın 1.4 milyar dolar rezerv artışı beklediği gün (10 Mayıs), MB rezervleri 2.8 milyar dolar azaldı. Bu gelişme MB'nın sürpriz (daha doğrusu o an için sürpriz, akşamında Moody's kararı açıklanınca işin rengi ortaya çıkmıştı) 50 baz puanlık faiz indirimi öncesindeki gelişmelerdi. Öte yandan, MB'nın not artırımı kararı sonrasında Türkiye'ye döviz girişi olacağını hesaplayarak faizleri beklenenden daha fazla düşürdüğü ve açıkçası kontrpiyede kaldığı çok net. (Bu arada rezervlerdeki gerilemenin devam etmekte olduğunu ve Salı günü itibarıyle bir ay öncesine göre yaklaşık 5 milyar dolarlık bir azalışın söz konusu olduğunu da belirtmeliyim. )
Bazı yorumlar aslında kur baskısının diğer gelişmekte olan ülkelerde de yaşanmakta olduğu ve son gelişmelerin sadece Türkiye'ye özgü olmadığı şeklinde. Bundan da çok emin değilim. İş hangi para birimlerine, hangi vadede baktığınıza göre değişiyor. Mesela, emtia piyasalarında görülen gerilemeyle Güney Afrika randının zayıflamakta olması şaşırtıcı değil. Öte yandan, Polonya zlotisinde son dönemde bize paralel bir değer kaybı söz konusu, ancak bu kur halen Nisan başı değerinin üzerinde. Macaristan florinti ise değer kazanmaya devam ediyor. (Bu nedenle Macaristan 2 gün önce politika faizini %4.50'ye düşürerek bizimle eşitledi. Küçük bir ayrıntı ise enflasyon oranının Macaristan'da %1.7, bizde ise %6.1 olması!)
Kurdaki baskının büyük ölçüde tahvil ve hisse senedi piyasalarındaki satışlardan kaynaklandığı muhakkak. Sene başından beri Türkiye borsası diğer gelişmekte olan ülke borsalarından fazlasıyla pozitif yönde ayrışmıştı. Şimdi bir normalizasyon süreci yaşamakta olduğumuz da söylenebilir. Ancak, bu dönemde GOP'ların zayıf performansına yol açan nedenlerin (düşük büyüme beklentileri ve artan Euro bölgesi riskleri) önümüzdeki dönemde ortadan kalkacağını söylemek oldukça zor. Aksine zaman geçtikçe ABD'nin parasal genişlemeyi durduracağı beklentilerinin artacak olması bu piyasalar üzerinde ek bir baskı yaratacaktır. Bütün bu global şartlara Türkiye ekonomisinin kendi zaafiyetlerini de eklediğimizde (ihracatta durgunluk beklentisi, kısa vadeli dış borçlarda artış, özel sektörün pozisyon açığı, kalıcı olması halinde kur hareketinin enflasyon beklentilerinde yaratacağı artış, negatif reel faiz ortamı, yatırım harcamalarının uzun zamandır yerinde saymakta olması, buna karşılık iç tüketimi krediler yoluyla ivmelendirme çabaları) Türkiye piyasasının da aynı paralelde zayıf seyretmesi güçlü bir olasılık.
Sonuç olarak, döviz kurları ve faizlerdeki artış bir noktada satış dalgasını dengeleyecektir. Ancak, faiz, kur ve borsada aynı hızda eski seviyelere geri gelinmesi olasılığının da oldukça düşük olduğu görülüyor. (Bu arada şimdiden kesin olan bir şey varsa o da MB'nın Haziran toplantısında politika faizini düşürmeyeceği!)