Satın Alma Gücünün Seyir Defteri
Prof. Dr. Hüseyin SELİMLER
Victor Hugo: “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk” derken birçok ülkedeki gelir dağılımındaki bozukluğun neden istikrarlı bir şekilde devam ettirilmeye çalışıldığına da dikkat çekmiştir.
Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan Gini katsayısı, sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça bozulmayı ifade etmektedir. TÜİK verilerinde, Türkiye’nin 2011-2020 arası yıllarda Gini katsayısı en düşük 0,391 ve en yüksek 0,410 olmuştur. Dönem boyunca milli gelirden hane halkının ilk %20’si %5,9-6,3, son %20’lik dilim ise %45,9-47,5 aralığında pay almıştır. GSYİH’da ücret gelirlerinin payı da çeyrek dönemler itibariyle 2016 yılından günümüze gerileyerek %36,8 seviyesinden %26,5’e gerilemiştir. Görünen o ki, gelir dağılımı bozuk olduğu gibi düzelme belirtileri de göstermemektedir.
Ülkemizde yaklaşık 15 milyon emekli, 10 milyon asgari ücretli var ve çalışanların sabit gelirli olduğu düşünüldüğünde, bu kesimlerin gelirlerini artırmaları devletin ve işverenlerin inisiyatifine kalmaktadır. Ücret artışlarının enflasyon sebebiyle uğranılan satın alma gücü kaybını telafi etmesinin yanında yaşam standardının da yükseltilmesi önemlidir. Satın alma gücünün artması yani enflasyon oranı üzerinde ve geçmiş kayıpları da telafi edecek bir artış demektir. Ancak, son 6 ay ve 1 yıllık enflasyon oranları dikkate alınarak artış yapıldıkça, geçmişten gelen ve bugünkü sıkıntıların da kaynağı olan birikimli açık kapatılamamaktadır. Çünkü, enflasyonun peşinde koşar adım yapılan ücret artışları sorunu çözememektedir. 2023’te 3 aylık enflasyon oranı da %12,52 olarak gerçekleşmiş, yıllık düşmesine karşın fiyatlar artmaya devam etmektedir.
Son aylarda, asgari ücret artışı, EYT mağduriyetine getirilen çözüm, en düşük emekli maaşının 7.500 TL olarak açıklanması, Temmuz ayında asgari ücrete artış yapılacağı söylemi olumludur. Ancak, bu artışların oransal olarak iyi olması, enflasyondaki seviyeler dikkate alındığında para yanılsaması ortaya çıkıyor. Yani kişiler nominal olarak gelirlerindeki artışa odaklanırken reel olarak azalmalarını dikkatten kaçırmaktadırlar. Çünkü oransal artışların yüksekliği enflasyon oranının yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Oysa çalışanların beklentileri orandan ziyade satın alma gücündeki artışın seviyesidir.
Enflasyon eşliğinde istikrarlı artış gösteren açlık ve yoksulluk sınırına karşın satın alma gücü her geçen gün eriyen asgari ücret ve en düşük emekli maaşı karşılaştırması ise şöyledir.
Tablo ve grafikten görüleceği üzere, açlık sınırı enflasyonun desteğinde istikrarlı olarak devamlı artmakta iken, asgari ücret ve en düşük emekli maaşı belirli dönemlerdeki artış ile açlık sınırı ile aradaki fark azalmasına karşın daha sonra açılmaya devam etmektedir. At yarışı gibi hep birkaç boy geride. Seçim süreci bu açığı kapatmak için fırsat yaratmakla birlikte asıl önemli olan enflasyondaki bu artışın önlenebilmesidir.
Özetle, Sn. Victor Hugo, bu dönemde de yoksulluk ortadan kaldırılmamış, sürdürülmeye gayret edilen bir nitelik kazandırılmıştır, bilginize.