Şarkısı yarıda kalanlar (Soma faciasının hatırlattıkları)
İnsanlar dünyaya şarkılarını tamamlamak için gelir. Ama bazılarının şarkıları yarıda kesilir. Genç yaşlarında, daha yirmilerini otuzlarını bile doldurmadan bitiverir şarkıları.
En çok da savaşlarda yarıda kalır şarkılar. Sonra da iş kazalarında. Bazen milyonlarla ifade edilir savaşlarda yarıda kalan şarkılar. Ülkemizde maalesef iş kazalarında yarıda kalan şarkıların sayısı da her yıl binleri buluyor. Çok partili siyasal yaşama geçtiğimizi 1946 ile 2010 yılları arasındaki 64 yıllık dönemde iş kazalarında ölen işçi sayısı 59 bin 300 olarak veriliyor (Çelik, A.:T24). Bu dönemdeki yıllık ortalama bin 078 kişiyi buluyor.
Ama ne savaşlar ne de iş kazaları yaşamın fıtratından olan bir kader değil. Bir takdir-i ilahi hiç değil. İkisinin de nedeni biz insanların bilgisizliği, ihmali, duyarsızlığı ve çokca da yanlış tercihleri.
Yaşadıklarından ders alıp tecrübelerini değerlendirip gerekli önlemleri alabilen ülkelere çok ender uğruyor o kader.
Öyle olmasa ülkemizi Almanya’ya kıyasla 459 kat daha sık ziyaret etmezdi. Evet, 1983-2013 yılları arasında Almanya’da maden kazalarında yaşamını yitiren işçi sayısı sadece 3 kişi. Aynı dönemde ülkemizdeki ölüm sayısı ise bin 378 kişiyi buluyor. TEPAV tarafından 2010 yılında hazırlanan bir çalışmada Türkiye, Çin ve ABD ile karşılaştırılıyor (S. Arslanhan ve H. Eren: Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme.) Raporda, 2000-2008 dönemi için, milyon ton başına düşen ölüm sayısı aşağıdaki tablo ile veriliyor.
Yıllar
Türkiye
Çin
ABD
2000
7.10
4.08
0.03
2001
7.22
4.11
0.02
2002
6.04
3.98
0.04
2003
9.23
4.06
0.04
2004
5.14
3.03
0.03
2005
5.51
2.72
0.01
2006
2.59
2.00
0.06
2007
8.02
1.50
0.04
2008
7.22
1.27
0.02
Çin ve ABD, kömür üretiminde dünyada birinci ve ikinci sırayı alan ülkeler olarak önem taşıyor. Yukarıdaki tabloya göre, 2000-2008 yıllarını kapsayan 9 yıllık dönemin yıllık ortalaması Türkiye için 6.25 iken, bu değerler Çin için 2.95, ABD için 0.03 değerlerine iniyor.
Sadece son 3 yıl, 2006-2008 yılları arası dikkate alındığında, yıllık ortalama Türkiye için 5.9 iken, Çin’de 1.6 değerine kadar düşüyor. ABD’de ise 0.04 değeri ile yine çok düşük bir seviyede devam ediyor. Tablonun son yılında ise Çin ölüm sayısını 1.27’ye kadar düşürüyor. Herhalde bugün, aradan 6 yıl geçtikten sonra, Çin’deki ölüm sayısı 1 değerinin de altına inmiştir.
Tablodaki değerler, taşkömürü üretiminde iş kazalarından kaynaklanan ölüm sayısının ülkenin ekonomik azgelişmişlik düzeyi ile fazlaca bir ilgisi olmadığını da gösteriyor. Zira Türkiye’nin kişi başına düşen gelir seviyesi Çin’in 3 katı olmasına rağmen, Çin’deki ölüm sayısı Türkiye’ye göre çok daha düşük. Demek ki fakirlik bir mazeret değil. Gerekli özen gösterilirse başarı sağlanabilmektedir.
Soma faciasının büyük ölçüde aşırı üretim hırsından ve maliyetleri düşürmek için gerekli güvenlik yatırımlarının yapılmamış olmasından kaynaklandığı aşağı yukarı belli oldu. Denetimlerde gerekli özenin gösterilmemiş olması, denetim elemanlarının yeterli niteliklere sahip olmaması, kömür işçilerinin yeterli bir eğitime tabi tutulmadan çalıştırılmaya başlanması da önemli eksiklikler olarak tespit edilmiş durumda.
Üretimin artırılması ve maliyetin düşürülmesi konusunda başvurulan yolların bazen büyük facialara yol açabileceğini de Soma’da yaşamış bulunuyoruz. Önemli olanın ne olursa olsun, nerede nasıl olursa olsun maliyeti düşürmek, üretimi ve karı artırmak olmadığını, çok acı bir şekilde de olsa, öğrendik. İşçi ücretlerini düşük tutarak, güvenlik önlemlerinin gerektirdiği yatırımları ve denetimleri yeterince yerine getirmeyerek maliyetlerin düşürülmesinin çıkar yol olmadığını artık biliyoruz.
Bu bağlamda biz öğretim üyelerine de önemli görevler düşüyor. Gençlerimizin beynini kâr maksimizasyonu amacı ile öylesine dolduruyoruz ki! “İşletmenin amacı kâr maksimizasyonudur” söylemi gençlerimizin beynine adeta kazıldı. Halbuki işletmenin amacı değil görevi vardır. Amacı insanlar koyar. Kâr maksimizasyonu da işletme sahiplerinin amacıdır. Kârı artırmak için ücretleri düşürmek, güvenlik yatırımlarından vazgeçmek, çevreyi kirletmek, toplum için yararlı değil, zararlıdır.
Peki, işletmenin görevi veya toplumsal amacı nedir? Onun adı katma değerdir. Son yıllarda bu kavramı çok sık kullanıyoruz ama, çokca manasını bilmeden moda bir kavram olarak dilimizden düşürmüyoruz. Çokça da kâr ve ciro ile eş anlamlı kullanıyoruz.
Halbuki katma değer, kâr yanında ücret, faiz ve kira giderlerini de içeren işletmenin ekonomik başarısını çok daha doğru ifade eden çok önemli bir kavram. Aynı zamanda, işletmenin milli gelire katkısını ifade ettiği için, işletmenin toplum refahına olan katkısının da bir ölçüsü. Devletin kar, ücretler, faiz ve kira gelirleri üzerinden tahsil ettiği vergiler de katma değerin bir unsuru.
Kısaca özetlemek gerekirse, kârı artırmak için maliyetleri düşürme yoluna giderken, sakın katma değeri de düşürmeyelim. İşletmelerde, işletme sahiplerini temsil eden Mehmetlerle tüm toplumu temsil eden memleket çıkarlarını bağdaştırmanın yolu da buradan geçmektedir. Katma değer ne kadar yüksek olursa, paylaşımı da o oranda kolay ve barışçıl olur. Mehmetler çıkarıyla memleket çıkarları ne kadar uyumlu olursa, toplum da o oranda mutu olur.
Makalemizi, kulaklarımıza küpe olması gerektiğini düşündüğümüz 1998 yılı Nobel ekonomi Ödülü sahibi Fransız bilim adamı Maurice Allais’in aşağıdaki sözleri ile sonlandırmak istiyoruz: “Hiçbir ekonomik sistem, eğer halkın büyük bölümü üzerinde dayanılmaz insani ve sosyal etkiler yaratıyor ve kurbanlarının da bunda kişisel bir sorumlulukları bulunmuyorsa, ahlaki bakımdan kabul edilemez.”
Unutmayalım! Halkın en büyük bölümü emeği ile geçinen ücretlilerdir. Onların içinde de ilk sırada yer alan kurbanların, sabah evinden helalleşerek ve “Allah korusun” dileğiyle işe uğurlanıp, akşam evine döndüğünde de “Geçmiş Olsun” selamıyla karşılanan kömür işçileri olduğu unutulmamalıdır. Onların gerek ücretler, gerek iş güvenliği ve gerekse taşeronluk sistemi gibi tüm konularda hak ve menfaatlerini gözetecek kuruluşlar ise sendikalardır.
Soma faciası şehitlerimize Allah’tan rahmet; yakınlarına, Somalılara ve milletimize baş sağlığı diliyoruz.