Sarı Yelekliler ve küresel eşitsizlik
Fransa’daki sarı yelekliler harekatı ya da ayaklanması Türkiye dahil birçok ülkede yankı uyandırdı. Ülkelerin yurttaşları, hükümetleri ve muhalifleri farklı tepkiler verdiler. Doğrusu en sığ tepkiler de bizim ülkemizden geldi.
Fransa ortaya çıkan “sarı yelekliler” harekatı, sadece Fransa’daki gelir eşitsizliğinden kaynaklanmamakta, aynı zamanda küresel eşitsizliğin de sorunu. Yani eşitsizlik ülkeden ülkeye göre değişebilir, buna da (Branko Milanoviç’in “Küresel Eşitsizlik” kitabını kullanarak) mekânsal eşitsizlik diyelim, bir de ülkelerin iktisadi yapısından kaynaklanan sınıfsal eşitsizlik var.
Küresel ekonomide eşitsizliği 500 yıl geriye götüren çalışmalar var. Buna göre sanayi devrimine kadar mekânsal eşitsizlik önemli değil, ülkeler arasında büyük gelişmişlik farkı yok. Sanayi devrimi sonrası mekânsal eşitsizlik başlıyor, sınıfsal eşitsizlik de buna daha sonra eklemleniyor.
Milanoviç bunu son 500 yılı ele alarak, analiz ediyor, sonra da 1988-2011 dönemini ayrıca inceliyor, bunu da meşhur küresel “fil” grafiği ile gösteriyor. Sonuç, küreselleşme döneminde mekânsal eşitsizlik azalıyor, yani gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelere doğru yakınsıyor. Yani Çin, Hindistan, Türkiye gibi ülkeler bu gelişimden olumlu yönde etkileniyor. Buna karşın sınıfsal eşitsizlik özellikle gelişmiş ülkelerde artıyor.
Gelişmiş ülkelerde orta ve orta altı sınıf kaybediyor
Gelişmekte olan ülkelerde orta sınıf ve en üstteki %1’lik kesim gelirden aldığı payı artırırken, gelişmiş ülkelerde orta ve orta altı sınıf kaybediyor, en üstteki %1’lik kesim daha zenginleşiyor. ABD’de Forbes 400’e göre 2016 yılı itibari ile 400 kişinin serveti 135 milyon kişinin servetine eşit.
Küresel kriz ile birlikte gelişmekte olan ülkelerdeki gelişim de bu yönlü olmaya başladı. Yani orta ve orta altı sınıf “orta gelir tuzağına” düşerken en enginler daha da zenginleştiler. Rusya’da, Çin’de, Türkiye’de oligarkların (siyasal erke yakın olanların) zenginleşmesi arttı, dolayısıyla sınıfsal ve mekânsal eşitsizlik birlikte artmış oldu.
Bu iki eşitsizlik birlikte ortaya çıkınca bir taraftan zengin ülkelere yönelik göç dalgası başlarken, diğer taraftan da ülke içinde sınıfsal çatışmalar arttı. Bu gelişmiş ülkelerde göçün etkisi ile sağcı hatta ırkçı kaymalara neden oldu. Yani göç karşıtlığı ırkçılığa dönüştü, bu ülkelerin egemen sınıfları, servet sahipleri bu dalgayı kontrol edebildikleri sürece desteklediler. Sağcı partilerin iktidara gelmesinin yolunu açtılar. Kimi zaman ülkenin toplumsal geçmişi, siyasal birikimi nedeni ile bu kurgu bozuldu, ters tepti. İşte Fransa’da olan bu. Yani zenginlerin (burjuva demek istemiyorum, çünkü gittikçe burjuvalaşmadan çok zenginleşme, zevksiz ve kültürsüz zenginler egemen hale geldi, Trump güzel örnek değil mi?). Bazılarında ise (Avusturya, Polonya, Macaristan, Brezilya) sınıfsal tepki geriye düştü ya da bastırıldı. Mekansal eşitsizlik popülist politikalarla öne çıkartıldı, sınıfsal eşitsizlik geriye itildi, ırkçı söylemlerle bastırıldı.
Ülkemizde 8 yıldır kişi başına GSYH artmıyor
Türkiye’de 2010 yılından bu yana kişi başına GSYH’da artış sağlanamadı. O tarihten sonra ülkenin siyasal ve toplumsal eğilimleri de hesaba katılarak sermaye sınıfı ve siyasal erk sınıfsal eşitsizliği popülist politikalarla unutturup, mekânsal eşitsizliği öne çıkarttılar. Her ülke Türkiye’ye düşman olarak gösterildi, AB’nin, ABD’nin Türkiye’yi kıskandığı, yaşadığı ekonomik ve politik sorunların bu ülkeler tarafından yaratıldığı söylemi tutturuldu. Halk bu söylemi kabul etti, ırkçılık ve batı karşıtlığı ülkede egemen oldu. Yaşanan kriz, bu popülizm dalgasına biraz darbe vurdu, korku yarattı. Sarı yelekliler ise bu korkuyu daha da arttırdı. Sermaye sınıfı bu dalgayı karşılamada paramiliter güç olarak daha önce kullandığı kurumsal yapıyı ve onun yandaşlarını kullanacağını hemen gösteriverdi. Bunlardan hemen tehdit geldi, sarı yelekli olursanız, sizi öldürürüz dediler.
Halbuki bu kadar telaşlanmalarına gerek yok, çünkü sınıfsal eşitsizliği perdeleyecek ellerinde iki güçlü ideoloji var ve bu ülkede çok işe yarıyor; dincilik ve ırkçılık. Nihayetinde bu iki ideoloji 68 yıllık çok partili sistemde sahiplerine 60 yıllık bir iktidar dönemi yaşattı.