Şangay metrosu tam 500 kilometre

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Merhaba, bu benim DÜNYA Gazetesi’ndeki ilk yazım. Bugün, hem tanışalım, hem de sohbete başlayalım. Ankara’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ)’nde çalışıyorum. Bursa’da doğdum ama Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’nde okumak için Ankara’ya geldiğim 1979 yılından beri buradan hiç ayrılmadım. Ben, 1960’lı yılların başında doğdum. Doğduğumda bu ülke nüfusunun yüzde 70’i kırlarda yaşıyordu. Hep birlikte köylerdeydik. Artık nüfusumuzun yüzde 75’i kentlerde yaşıyor. Ben doğduğumda Türkiye’yi bir tek Türkiye’yle kıyaslardık. 1950’lerin Türkiye’sine göre bugün artık neredeyiz diye bakardık. 1923’ten beri kaç kilometre yol yaptık. Ne kadar köye elektrik gitti diye bakardık. Türkiye’nin bugününü Türkiye’nin dünü ile kıyaslamak esastı. Hayallerimizin sınırı, Türkiye’nin sınırlarında biterdi. Turgut bey bize dışarıda kocaman bir dünya olduğunu öğretti. Geçen gün ilk Çin seyahatinden dönen bir dostum, “Çin, hiç öyle bildiğimiz gibi değilmiş” diyordu. Şangay’dan çok etkilenmişti. Son gördüğümde, durup, durup “Şangay metrosu tam 500 kilometre” diye tekrarlıyordu. Ben de birkaç yıl önce Seul’u gördüğümde böyle olmuştum. Bir süre kendimi garip hissetmiştim. Bu arada, Seul metrosu da yaklaşık 500 kilometre uzunluğunda ve istasyon sayısı da 500’e yaklaşıyor. Şangay, Seul ve İstanbul dünyanın en kalabalık kentleri listesinde ilk ona rahat girerler. Aralarında hala doğru dürüst metrosu olmayan tek kent İstanbul’dur.

Şimdi gelin birlikte bakalım: Seul metrosunu yapmaya 1974 yılında başlamışlar. Ben hatırlıyorum. Biz daha o zaman metroyu tahayyül bile edemiyorduk. Türkiye o zamanlar daha bir tarım ülkesiydi. Turgut Özal reformları daha başlamamıştı. Bizler Anadolu’da dışarıya bakmanın zenginleşme yolu olduğunu daha öğrenmemiştik. O zamana kadar, Türkiye’yi hep Türkiye ile kıyaslamaya alışkındık. Hayallerimizin sınırları, Türkiye’nin sınırlarını pek aşmazdı. Aşana da iyi gözle bakmazdık. Şimdi geriye doğru bakınca pek garip geliyor. Ama öyle işte. İzinsiz ithalat yapmak suçtu. Döviz rezervimizi eritmek suçu bir nevi. Rakamlarıhatırlatayım isterseniz. 1980 yılında Türkiye’nin ihracatı 3 milyar dolar kadardı. İhracatımızın yüzde 90’ını tarım ürünleri oluşturuyordu. Bugün ihracatımız 150 milyar dolar. İhracatımızın yüzde 90’ını ise sanayi ürünleri oluşturuyor. Tarımdan sanayiye geçmenin gerektirdiği beceri değişimini, yönetim mahareti gereğini dikkate alın burada lütfen. Bu arada sanayi Anadolu sathına da yayıldı. Gaziantep, Denizli, Manisa, Kahramanmaraş, Kayseri, yenilerde Şanlıurfa, Türkiye’nin yeni sanayi merkezleri olarak ortaya çıktı. Bu parlak bir başarı öyküsü değil midir? Öyledir. Türkiye’yi Türkiye ile kıyaslarsanız elbette öyledir.

Çinliler ise, Şangay metrosunun yapımına 1993 yılında başlamışlar. Bitmeyen Ankara metrosu inşaatı da o zaman başlamıştı. Onlar başladıkları işi bitirmiş biz hala aynı yerde bekliyoruz. Hatırlarım biz o yıllarda yoğun reformlardan sonra derin bir uykuya dalmıştık. Ekonomiye odaklanmayı yine bir kenara bırakmıştık. Rüyalarımızın sınırları yine memleketin sınırları içine hapsoluvermişti. Sonra bir uyandık. Baktık Çin almış başını gitmiş. Kore ise yüksek gelirli bir ülke haline gelivermiş. Tabii ki şaşırdık. Şangay’ı, Seul’u gördükçe neleri kaçırmış olduğumuzun farkına vardık. Ben doğduğumda, Türkiye Kore’den neredeyse daha gelişmiş bir ülkeydi. Daha az yoksuldu. Kore ve Türkiye’nin kişi başına geliri, Amerikan kişi başına gelirinin yüzde 20’si kadardı. Sonra biz estik, gürledik, değiştik, dönüştük, çok nutuklar dinledik, dünyaya nizam filan verdik ve geldik bugüne. Bugün Amerika’nın kişi başına gelirinin yüzde 25’ine dayandık. Kore bu arada Amerikan kişi başına gelirinin yüzde 60’ına ulaştı. Onlar yakınsadı. Biz daha yakınsayamadık. Elektronik devlerinden birinde çalışan bir dostum. “Koreliler ve Türkler, biz hep birlikte, 1970’lerde, Japonya’da hizmet içi eğitim programlarına giderdik” diye anlatmayı pek sever. Sonra 1990’lı yılların başında Koreliler artık bu tür programlara gelmeyi kesmişler. Sonra? Sonra Samsung bir küresel elektronik devi oldu. Her şey 1984’te ilk hafıza çipini üretmeleri ile başladı.

Dünya artık değişti. Dün kendi kendine yetmek bir meziyetti. Artık değil. Dün kentteki rakibinizi kollamak, ondan daha iyi olmak bir meziyetti. Artık değil. Dün yol medeniyetti, bugün artık medeniyetin adı metro oldu. Dünya küçük bir köy gibi oldu. Şimdi her ne iş yapıyorsanız, dünyanın ücra bir köşesinde o işi sizden daha iyi yapan biri varsa dikkatli olmanızda fayda var. Artık hattı müdafaa değil, sathı müdafaa dönemi başladı iş dünyası için. O satıh artık bütün dünyayı kapsıyor. Artık küreselleşme demokratikleşti. Dün yalnızca dev şirketler küresel ölçekte değer zinciri yönetebiliyordu. Şimdi sıra KOBİ’lere geldi. Teknolojik değişim KOBİ’lerin zincirlerini kırdı. Bu defa uyumayalım lütfen. Sahte gündemlere dalmayalım. Ekonomiyi, dünya işlerini ihmal etmeyelim. Anadolu’nun asıl değişim döneminin başlamasına hiç bu kadar yakın olmamıştık. Bundan böyle haftada iki gün size nasıl olacağını anlatacağım.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar