Sandığımız ve gerçekte olan
Daha önce yazıya döktüm mü bilmiyorum ancak Japon devlet tahvillerinde (JGB) BOJ’un aşırı aktif olduğunu ve işlem yapmak için telefonu kaldırdığınızda karşınızda muhatap olarak bulacağınızı seslendirdiğim çok olmuştur. Finans medyasında çıkan bir haber çok çarpıcıydı:Geride bıraktığımız salı günü benchmark JGB’lerde hiç işlem olmadı, sıfır… Şimdi artık telefonunuzu açan yok. İçerik olarak gündem olmadığı için toplanmayan İsviçre parlamentosuna benzese de finans piyasası açısından gerçek bir kabus. Her şeyden önce işlem olmayan bir piyasada “fiyatların sinyal etkisi” olması da söz konusu değil. Yani salı günü kapanışı aslında hiç bir şey ifade etmiyor, bilgi içermiyor. Dahası spekülatörlerin olmadığı bir piyasada kriz geldiği zaman satışa geçmek imkansız hale gelecek ve fiyatlar 2008 mortgage krizinde olduğu gibi absurd seviyelerden geçecek. Bu haber aynı zamanda doların neden rezerv para birimi olduğunu da göstermeye yarayabilir. 1980’lere oranla dünya ticaretinde çok daha ufak bir yer tutan petrol dolar bazında fiyatlandığı için veya ABD ordusunun gücü nedeni ile değil. 100 milyon dolarlık UST’yi anında satabileceğiniz/alabileceğiniz derinlikte ve serbestlikte piyasa olduğundan. Geri kalan tüm açıklamalar sadece heyecanlı komplo teorileri.
Ancak bu özellik çoktandır ABD’yi vuruyor ve bunu görebilen kişi de Trump . BIS verilerine baktığımızda FX işlemlerinde özellikle 2000'lerden sonra büyük artış görüyoruz. Ancak önemli olan artışın kaynağı! BIS verisinden de görülebileceği üzere “diğer finansal kurumlar” kalemi öne çıkıyor. Kim bunlar? Varlık yönetim şirketleri, hedge fonlar, emeklilik şirketleri, küçük bankalar vs. Ticaret kaynaklı aktivite ise (başka nedenler de var) çok daha düşük bir büyüme hızı ile artmış. Oysa 1980’lerde FX hareketi çok büyük oranda ticaret kaynaklıydı. Bu da ekonomi kitaplarında okutulan ve bugün de pratikte işliyormuşçasına anlatılan ticaret dengesizliğinin kurlar üzerinden düzeltilmesi fikrini haklı çıkartıyordu. Almanya ticaret fazlası verdiği için kuru daha fazla talep görüyor böylece değeri artınca da bir süre sonra fazlası azalıyordu. Nitekim WTO’da “dengeli ticaret” üzerine değil “serbest ticaretin” sağlanması üzerine kurulmuş bir örgüt.
Ancak bir de söyle bir ekonomik denklem söz konusu. Cari Hesap+Sermaye Hesabı= 0 veya Cari Hesap= Tasarruflar – Yatırımlar . 1980 yılında denklemin solundan dünyaya bakmak mantıklıydı. Ancak 2000’lerde Almanya ve Çin’in özellikle tasarruflar konusunda uyguladığı politikalar ve Çin sermaye hesabını kontrol altında tutarken dünyada serbestleşmesi ile realite denklemin sağ tarafını baz alarak çalışmaya başladı. ABD dünya sermaye hareketlerini, önemli ölçüde de rezerv para olduğundan, yüzde 50 oranında çektiği için teoride çalışan kur denge mekanizması çalışmaz oldu. Düzenli olarak tartıştığımız ABD/Alman faiz spreadi ve TCMB faiz artırsın döviz TL’ye döner vs gibi sermaye tabanlı dinamikler öne çıktı ve dengelenemez bir global ticaret oluştu. Bu gelişmeye bir de “engelsiz hareket eden mal ve hizmet, engelsiz hareket eden sermaye ve hani bana hani bana diyen iş gücü” sorunu eklenince Euro bölgesi yapısı gereği krize girerken, ABD sistem dışı bir aday olan Trump’ı başkan seçti. Gerçek anlamda vize ve pasaportun 1. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıktığını göz önüne alırsak aslında mal ve sermaye hareketleri engelsiz ve giderek hızlanan bir şekilde yaşanırken iş gücü aynı momentuma ulaşamadı. Vize sahibine 90 günlük kalma süresi tanırken sermaye ışık hızı ile hareket etti ve istediği ülkede istediği kadar kalır oldu. Artık sistem ekonomik olarak da siyasi olarak da alarm sinyalleri veriyor. Değişime hazır olmakta fayda var.