Sanayileşme ve sanayi politikaları
Geçen hafta İstanbul Ticaret Üniversitesi ve OSTİM tarafından düzenlenen, TÜBİTAK tarafından desteklenen bir araştırma projesinin kapanış çalıştayında sanayi politikaları ele alındı. Sanayi konusunun çeşitli vesilelerle çok konuşulduğu bu dönemde sanayileşme konusunu tekrar ele alalım. Birinci soru: Sanayileşme gerekli midir? Cevap: Büyüme ve ihracat istiyorsanız, gereklidir. İngiliz iktisatçı Kaldor imalat sanayini “büyümenin motoru” olarak adlandırmıştı.
Diğer sektörler içinde verimlilik artışlarının en yüksek ve en devamlı olanı imalat sanayidir. Hatta öyle ki ABD gibi sanayileşmiş ülkelerde verimlilik artışları sanayi üretimi artarken sanayi istihdamının azalmasına sebep oluyor. Buna ‘sanayisizleşme’ sanayi po (deindustrialization) adı veriliyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki sorun ise Dasgupta ev Singh isimli iki iktisatçı tarafından ‘erken sanayisizleşme’ olarak adlandırıldı. Çin gibi sanayi devlerinin rekabet baskısı altında gelişmekte olan ülkeler daha yeterince sanayileşmeden olan sanayilerini de kaybetmeye başlıyorlar.
Öte yandan dünya mal ticaretinin büyük kısmı sanayi ürünlerinden oluşuyor. Yani ülkeler birbirlerine sanayi malı satıp sanayi malı alıyorlar. Eğer döviz dengenizi muhafaza etmek istiyorsanız dünyaya satacak sanayi malınız olması gerekiyor. İmalat sanayi bu yüzden de çok önemli. Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerin ihracat ürün gamı karşılaştırıldığından ortaya basit bir sonuç çıkıyor: gelişmiş ülkeler temelde sanayi ürünleri (elektrikli ve elektriksiz makineler, otomobil ve diğer ulaşım araçları ve kimyasal ürünler) satıyor. Gelişmekte olan ülkeler ise ucuz tekstil, ucuz otomotiv gibi sanayi ürünleri veya tarım / tabii kaynaklar satıyorlar.
Gelelim ikinci soruya, sanayileşmeyi sağlamak için devletin bir şey yapması gerekiyor mu? Evet ise ne yapması gerekiyor? Cevap; evet devletin ‘sanayi politikaları’ eliyle sanayileşmeyi hızlandırması gerekiyor. Aksi takdirde, sanayileşme (ve büyüme) yavaşlıyor ya da erkenden sanayisizleşme başlıyor. Orta gelir tuzağından çıkmanın en etkin ve belki de tek yolu sanayileşme sanayi politikası.
Nasıl bir sanayileşme ve sanayi politikası sorusu ise daha önemli. Örneğin Türkiye esasında oldukça sanayileşmiş bir ülke. Öyle ki, ihracatının neredeyse tamamı sanayi ürünlerinden oluşuyor. Ama hepimizin bildiği gibi, ithalatı ihracatından daha fazla, sattığı sanayi ürünleri ucuz ve ‘karmaşık’ değil. Sanayi politikası, özel sektöre çeşitli destekler vererek üretim ve ihracat gamının ‘istenen’ ürünlere yönlenmesini sağlamalı. Bu da ‘odaklanmış’ sanayi politikalarıyla oluyor. Sanayileşmenin ilk evrelerinde ‘genel’ sanayi(leşme) politikaları uygulasanız da ilerideki aşamalarda sektör bazlı politikalara geçmeniz gerekiyor. Yani kamu ve özel sektör kaynaklarınız ‘belli’ altsektörlerde yoğunlaştırıp ‘sonuç’ almanız gerekiyor. ‘Sonuçtan’ kasıt o alanlarda dünya devlerini çıkartmanızdır. Bu da teknoloji, markalaşma ve dağıtım ağlarınızı güçlendirmenizle olabilir ancak.
Bilim, teknoloji ve yenilikçilik politikalarının (BTY) politikaları sanayileşmenin ilk ve orta devrelerinde değil ileri devrelerinde daha çok uygulanması gerekiyor. Zira, sanayileşme herşeyden önce bir ‘kapasite inşası’ sürecidir.Yani ‘sanayileşme bir uluslararası ölçekte ‘sanayi katmanının’ oluşturulması manasına gelir. Salt ‘fabrikalaşma’ sanayileşmenin göstergesi değildi.
Sanayileşmenin bahsedilen ‘ileri’ aşamaları ‘taklit’ (gelişmiş ülkelerde üretilen makine ve ürünlerin yerlileştirilmesi) ve ‘yenilikçilik’ (yeni ürünlerin ortaya çıkartılması) aşamalarıdır. Almanya, Japonya hatta Amerika Birleşik Devletleri ve daha niceleri bu aşamadan geçerek sanayileştiler. Bu aşamalara gelmeden önce ağırlık BTY politikalarında değil sanayi politikalarında olmalıdır. Türkiye de 1970’li yıllarda fabrika yapan fabrikalar ya da ‘ağır sanayi’ hamlesi adlı politikalarla esasında bunu hedefledi. Ama siyasi ortam bu politikaların meyvelerini vermelerini engelledi ya da TUSAŞ örneğinde olduğu gibi geciktirdi.