Sanayileşme ve sanayi devrimi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Herkes yıllarca sanayileşmekten bahsetti. Peki ama sanayileşme nasıl bir olgu? Ücretlere ne oluyor, misal? Önemli iktisat tarihçilerine ve bir modele bakacağız. Sanayi devrimi tetiklenirken modelin vurguladığı 3 faktör var: (1) demografi (2) gelir dağılımı (3) icat vs teknik. Sosyal ve kültürel açıdan İngiltere'de evlilik yaşı yüksek ve doğurganlık düşük olduğu için kişi başına gelir Avrupa'ya göre daha yüksekti. Demografik rejim şokların yüksek ölüm oranlarıyla değil, düşük doğum oranlarıyla karşılanması sonucu "düşük basınçlı Malthusian" tarzındaydı. Öte yandan, gayet eşitsiz bir toplum olan İngiliz toplumunda bile işçi gelirleri Fransa'ya göre daha yüksekti ve Fogel'e göre İngiliz işçisi Fransızlara göre %17 daha yüksek kalori alıyordu. "Yoksul Yasalarının" doruğunda GSYH'nin %2.5'i transfer edilmişti ve nüfusun c. %10'una bir miktar el uzatılmıştı. Mokyr (2002) daha da ileri gidiyor ve nüfusun %40'ının gelirinin bu sayede %15-25 arası arttığını bildiriyor. Bu durum 1760-1800 arası (i) işgücü verimliliğini (2) iç talebi olumlu etkilemiş olabilir.

İşçiler bütçelerinin tamamını gıdaya mı ayırıyorlardı ve işçi ücretleri sanayi devrimi boyunca geriledi mi? TFP (toplam verimlilik) ne kadar arttı? İşgücü verimlilik artışı ücret artışlarına paralel miydi? Ücretler nispeten yüksek ve gelir dağılımı Yoksul Yasaları'yla düzenleniyor idiyse Marx'ın söylediğinin tam tersine işgücü piyasasında rekabet düşük ve işçi sınıfının toplam geliri yüksek olmalı. Boyer (1990) bunu söylüyor. 1790 gibi tahıl fiyatlarının yüksek olduğu bir dönemde bile İngiliz işçileri bütçelerinin %30'una varan miktarda gıda dışı harcama yapabiliyorlardı (%6'sı giyime). Bu doğru mu? Burada kritik iddia yeni teknolojiyle imal edilen sanayi mallarının gelir elastikiyetinin çok yüksek olduğu ve ufak bir ücret artışının bile bu mallara olan talebi tetiklediği. Ayrıca gıda dışı malların fiyat elastikiyeti de çok yüksek (yoksullar için 1.8) ve sanayi devrimi ilerledikçe oluşan fiyat düşüşlerinin talebi canlandırması beklenir. Burada dikkatli olmalı ve ücret seviyesi, ücret artışı, işgücü verimliliği artışı, işgücü ücretlerinin toplamı ve işgücünün milli gelirden aldığı pay gibi kavramlar arasında ayrım yapmalıyız. Reel ücretlerin standart sapması tarım fiyatlarının standart sapmasına çok yakın olduğu için reel ücretler tarımsal ürünlerin fiyatları arttıkça düşüyor çünkü nominal ücretler ilk dönemde sabit. 1740 civarında tepe yapan reel ücretler 1760'a gelirken azalıyor. Ancak genel tezi destekleyecek şekilde 1600 sonrası 140 yıl boyunca yukarı giden bir trend var.

1700-1850 döneminin tümü için işgücü faktör payı 0.4, sermaye 0.25 ve toprak 0.35. Bu 3 üretim faktörünün payları genelde bu rakamlara yakın bulunuyor. Manüfaktürde sermaye payı 0.35. 1700 yılında tarım 0.77, manüfaktür 0.23 payla başlıyor. Ücret serisine gelen şokların otokorelasyonu ve serinin volatilitesi yüksek. Simülasyonda tarım ve sanayide verimliliğin aynı seviyede olduğu varsayılarak başlanıyor. TFP ve sermaye stoku doğrusal ilişkide ve TFP de, sermaye de zamanla artıyor. Yatırımlar da başlangıçta sadece sermaye mallarının değer yitirmesini karşılıyor, sanayi devrimi ilerledikçe yükseliyor. Faizlerin düştüğü ve sermayenin fiyatının %25 aşağı geldiği bir dönemde sermaye stokunun/yatırımların hızlı artması doğal. Bu modelde nüfusun kendisi değil, doğurganlık çok önemli. Örneğin, sanayi devrimi için aday ülkeler arasında son dönemde Çin de var. Fransa veya Çin İngiltere'den daha önce sanayileşebilir miydi? Model Çin'in %4 olan doğurganlık oranını alıp İngiliz verilerine yerleştiriyor. Sonuçta nüfus hızla artıyor ve sanayi devrimi başlarken nüfusun bir kısmı geçimlik tüketimin altında kalıyor. İşgücü inputu, işgücü verimliliği, iç talep vb açılardan sanayi devrimine engel çıkmış oluyor. Model dış ticaret ve kolonilerin rolünü küçük buluyor. Tartışmalı bir nokta. Sonuncu nokta 1850 civarında İngiltere'yi lider ülke yapmış olan devrimin büyük icatlar üzerinde yükselmediği, buhar makinesinin bile 1830'lara kadar yaygın olarak kullanılmadığı ve 1830'da 165.000 beygir gücüne denk buhar makinesi olduğu -küçük bir güç, 1850'lerde yaygın olarak kullanılan teknolojilerin zaten 100 yıl önce bile bilindiği şeklinde. Burada "icat" yerine, zamanla icatların mikro teknolojik devrimlerle uygulamaya konulmasından bahsediliyor.  Önemli olan teknolojide büyük bir buluş değil, var olanların uygulanabilir hale getirilip yaygınlaşması. Buhar makinesinin uzun süre çok maliyetli olduğu için yaygınlaşamadığı saptaması bu görüşe bir dayanak oluşturmakta. Manüfaktürde işgücü artarken, tarımda azalıyor. Kişi başına sermaye ve TFP artıyor. Nüfus artıyor, ama fert başına reel gelir, üretim, üretimde sanayinin payı artmakta. TFP ve sermaye stok artışı en son grafikteki regresyonda ve ilişki doğrusal ve pozitif. Ama artış oranları müthiş derecede yüksek değil. "Şans" faktörü küçük bir rol oynuyor.

Robert C. Allen (2005) oldukça farklı bir hikaye anlatıyor. Bu hikaye McCloskey (2008)'den hem farklı, hem de bir açıdan ona yakın çünkü Allen TFP'yi öne çıkarıyor ve sermaye birikimini ancak verimlilik artışının destekçisi olduğu ölçüde merkeze alıyor. Öte yandan, karın aldığı payın ücrete göre çok artarak gelir dağılımını sermaye sınıfı lehine bozduğunu savunuyor. Karın payının wage bill'e göre artması reel ücretlerin düştüğü anlamına gelmiyor.. Kar ücrete göre daha hızlı artıyor. İşçi başına output artışı hızlanmaya başladığı 1800 sonrasında bile hala çok düşüktü ve yıllık en çok %1.12'ye ulaşmıştı. Son yıllarda bile %8-9 artış hızları gördük. Demek ki sanayi devriminde üretim artışı gerçekten de yavaştı. Yine de 1760-1860 arası kişi başına GSYH artışının kümülatifi %82 oldu. Fert başına GSYH 2 katına yaklaştı ve GSYH'nin kendisi zaten 2 katına çıktı. Nüfus artışı GSYH artışından daha hızlı oldu. Bunlar artık stilize olgular.

GSYH'nin %7'si olan yatırım oranı sanayi devriminin sonunda %14'e kadar yükseldi. Bu da bir stilize olgu. Eski açıklamalara uyan bir nokta. Reel ücretlerin 1800'e kadar yükseldiği, sonra 1820'lerde bir platoya ulaştığı, sonra yükselişe devam ettiği görülüyor. Reel ücretlerdeki artışın verimlilik artışıyla ilişkisi tamsa bize neoklasik bir dağılım verir. Toprağın reel kirası (real rent) çok hafifçe yükseldi (Clark, 2002). Faktör paylarına baktığımızdaysa (reel ücret x çalışan nüfus ve reel rant x ekilen arazi)/GSYH rantın payının yavaşça düştüğünü görüyoruz. Veriler bize Ricardo'ya rağmen toprağın önemini yitirmiş olduğunu düşündürüyor. Ücretlerin GSYH payı 1770-1800 arası hafifçe artıyor, 1800-1840 arası azalıyor ve 1840 civarı stabilize oluyor. Karın payıysa tersine hareket ediyor. Victoria stabilizasyonu devinimi bitiriyor ve başka bir alana aktarıyor -human capital.

Peki sanayi devriminde kar haddine ne oldu? Nasıl ölçebiliriz? Sermaye tartışmaları mantığında sermaye stokunu ölçmek zor olduğu için bu konu reel ücretler kadar net değil. Ama sermayenin payını GSYH ile çarpıp Feinstein'ın reel sermaye stoku tahminlerine bölerek bir kar haddi türetilebilir. Bu tabii brüt kar haddi oluyor. Bir de Deane & Cole (1969, s. 166-167) kar oranı tablosu var -1801 sonrası için. Reel kar haddi 1800 sonrası artıyor. Bunlar doğruysa 100 yıllık dönemde reel ücret %44 artarken, kar oranı %120 artmış. Reel rant çok az yükselmiş. Açıklanmaya muhtaç bir tablo. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019