Sanayileşme için rekabetçi kur çok önemli

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI oner.guncavdi@dunya.com

Ekonomi yönetimi uzun zamandır bu gerçeği görmezden geliyor.

Enflasyonla mücadele programının neredeyse tek aracı haline gelen kur istik­rarının enflasyonla müca­deleye etkisi son zamanlar­da sınırlı düzeylerde kalı­yor. Ancak bu baskılanmış kur politikasının üretici ke­simler üzerindeki etkisi ise ciddi sıkıntılar yaratıyor.

Avrupa ekonomilerinin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik darboğazlar, Türk firmalarının fiyatla­rını güncelleyebilmelerine pek olanak sağlamıyor. Bir yandan artan üretim mali­yetleri, diğer yandan sabit kalmış ihracat fiyatları ve kurlarla Türk firmalarının ihracattan para kazanmala­rı mümkün olmuyor. Hin­distan ve Çin’den gelen dış rekabetin şiddetinin artma­sı, Türk üreticilerin talep edebilecekleri ihracat fiyat artışlarını büyük ölçüde sı­nırlıyor. Son zamanlarda rekabet ettiğimiz bu iki ül­keye Mısır’ın dâhil olması durumu iyiden iyiye kötü­leştirmiştir.

Bu koşullarda hala ih­racat yapmanın ana moti­vasyonu stratejik nedenler oluyor. Onca sene üzerine yatırım yapılmış olan pa­zarların kaybedilmemesin­den ve şirketlere döviz cin­sinden nakit akışları temin dilmesinden öteye geçile­miyor.

Şirketler teknolojilerini yenilemeli

İhracat gelirlerinin gi­derek azalmasıyla, dövize ihtiyaç duyan şirketlerin borçlanma seçeneklerine yöneldikleri son zamanlar­da gözlenmektedir.

Reel kesimde yaşanan bu olumsuzlukların daha ne kadar süreceği ise enflas­yonla mücadelede alınacak sonuçlara bağlı. Ne yazık ki, bu hususta da ekonomi yö­netimi pek başarılı görüle­miyor.

Tüm bu gelişmeler yaşa­nırken, ihracatçıların bas­kılanan kurlardan şikâyet etmeleri kamuoyunun tep­kisine neden oluyor. İhra­catçının bu talepleri ka­muoyunun bir kısmı tara­fından haksız bulunuyor. Bunun gerekçesi olarak, üreticilerin geçmişte aldık­ları düşünülen ucuz kredi­leri kendi faaliyet alanları dışındaki alanlarda kulla­nıldıklarına inanılmasıdır. Bu inanışa göre, eğer bu ucuz kredilerle şirketler teknolojilerini iyileştirecek yatırımları yapmış olsalar­dı, bugün kur artışına gerek duymadan uluslararası pa­zarlarda daha rekabetçi ha­le gelebilirdi diye düşünü­lüyor.

Doğrusu o malum kre­dilerin kimler tarafından alındığı ve nasıl kullanıl­dığı konusunda benim bir bilgim yok. Ama şirketlerin teknolojilerinin sürekli ye­nilenmesinin ülkemizdeki sanayi için önemli bir koşul olduğuna inanıyorum. An­cak bu şekilde elde edilecek bir rekabet avantajının da son derecede sınırlı olacağı biliyorum.

Zaten uluslararası pi­yasalarda iş yapan Türk şirketlerinin kendi pa­zar koşullarına göre sahip oldukları teknolojilerin ra­kipleriyle eşdeğer düzeyde olduğu söylenebilir. Bu hu­susta onlara yöneltilebile­cek olan eleştirilerin tekno­lojilerin uygun olup olma­dığından ziyade, daha çok “yetersiz ölçek sorunu” ol­duğunu belirtmeliyim. Bu ise tek başına teknik bir mesele değildir. Dünya eko­nomisinin Çin üretimi ile baş edememesinin ana ne­deninin, onların üretim öl­çeğine erişmekte başarısız olması olduğunu hatırlat­mak isterim.

Rekabetçiliği etkileyen bir diğer konu ise, ülkedeki iş yapa koşullarının ne ka­dar elverişli olduğudur.

Örneğin Türkiye ekono­misi kendisine rakip ülke­lerden çok yüksel enflasyon oranlarına sahiptir. Bu ister istemez üretim maliyetle­rindeki istikrarı bozucu et­ki yaratmaktadır.

İş yaparken kullanılan iş­letme sermayesinin Türk firmalarında geleneksel olarak düşüklüğü ve bunun için banka kredisi kullanı­mına bağımlı olması üre­timde rekabetçiliğe etkile­yen diğer bir sebeptir.

Bunların dışında Türki­ye’de iş yapanın da görünür ve görünmeyen birçok ek maliyeti vardır. Bu maliyet­lerin birçoğu muhasebeleş­tirilemeyen maliyetlerdir. Diğer bir deyişle resmi ola­rak maliyet olarak tanım­lanmaları ve üretilen malın üretim maliyetine yönelik hesaplamalarına dâhil edil­meleri mümkün değildir.

Ek maliyetler göz ardı edilmemeli

Tüm bunlara ek olarak ülkede belirmeye başlayan siyasi istikrarsızlıkların üreticiye yüklediği ek ma­liyetler de göz ardı edilme­melidir.

Bahsedilen bu nedenler­den önemli bir kısmının şirketlerle ilgisi yoktur. Ne yatırım yaparsanız yapın, üretimin maliyetini arttı­ran bu çevresel faktörlerin firmaların kendi inisiyatifi ile ortadan kaldırılabilme­leri mümkün değildir.

Bu daha ziyade kamu oto­ritesinin sorumluluğunda olan konulardır. Bu husus­larda kamu otoritesi her­hangi bir girişimde bulun­muyorsa, o zaman elveriş­siz koşulların doğurduğu maliyetlerin başka şekil­lerde telafi edilmesi sağlan­malıdır. Çoğunlukla bizde­ki yüksek kur uygulamaları, kamunun sorumluluğun­da olan bu tarz maliyetle­ri telafi edebilmek ve daha elverişsiz koşullarda yapı­lan üretimimizi uluslarara­sı rekabet düzeylerine çe­kebilmenin bir yolu olarak kullanılmıştır.

Bu durumda ihracatçıla­rın daha yüksek kur talep­lerini sadece üretim tekno­lojisindeki aksaklıklara ve verimliliklerindeki düşük­lüklere bağlamak doğru de­ğildir. Bu şirketlerin kendi ellerinde olmayan ve ülke­mize özgü iş yapma pratik­lerinin oluşturduğu yapısal maliyetlerin de bir şekilde azaltılması gerekmektedir. Bunun yapılamadığı du­rumlarda ise, ihracat gelir­lerinde istikrarı sağlamak için kurların daha gerçek­çi düzeylerde tutulması ge­rekir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar