Sanayici belgesine güvenmek istiyor!
Kamu sektörü yatırımları ekonomik ve sosyal altyapı üzerinde yoğunlaştırılacak. Özel sektör devletin çekildiği alanlara yatırım için teşvik edilecek. Savunma, havacılık, makine, kimya, elektronik, bilişim, biyo- teknoloji öncelikli sektörler olacak. Bilgi ve teknoloji yoğun üretim süreçlerinde esnek üretim ve arz planlama sistemleri yaygınlaştırılacak. Bilgi ve iletişim sektörlerinde rekabet gücünü artırıcı tedbirler uygulanacak.
Bunlar, Devlet Planlama Teşkilatı'nın 2003 yılında hazırladığı, kamuoyuna duyurulan Sanayi Stratejisi Belgesi'nden özet bilgiler. O zamanın gazetelerine haber oldu. Üzerinde konuşuldu, tartışıldı; sonra, bırakın uygulanmayı, tozlu raflarda unutulup gitti.
DPT'nin belgesi unutulup gitti ama "Türkiye'nin sanayi stratejisine ihtiyacı var" cümlesi, iş dünyasının, ilgili bakanların, bürokratların dilinden hiç düşmedi. 2003'ten 2007 yılına kadar böyle geçti. 2007 yılında bu kez AKP'nin hükümet programına girdiği için gündem tazeledi. Üç yıl sonra da Yüksek Planlama Kurulu'nda kabul edilecek düzeyde bir belge ortaya çıkarılabildi.
Kademeli hedefler
Belge kamuoyuna açıklandığında hedeflerini, içeriğini, kapsamını, uygulama şekil ve süreçlerini değerlendirmek mümkün olacak. Ama, eldeki özet bilgilerle de bir çerçeve çizmek mümkün. Özellikle sanayinin yapılandırılması için kademeli hedefler belirlendiği anlaşılıyor.
Sanayinin rekabet gücünü, verimliliğini artırmak, yüksek katmadeğer ve teknolojili üretim süreçlerine geçmek gibi hedeflerde bir yenilik ve farklılık yok; genel ve neredeyse her gün, her düzlemde konuşulan şeyler. Daha doğrusu bunlar hedef değil amaç tanımlaması.
Bunları genel başlıklar kabul edersek, bir altında daha somut ve hedef tanımına daha uygun bir rota çiziliyor: Türkiye'nin mevcut sanayi yapısında düşük teknolojili alt sektörlerin yüksek teknoloji ve katmadeğer kademesine yükseltilmesi; orta ve yüksek teknolojili alt sektörlerin ise üretim ve ihracat paylarının artırılması öngörülüyor.
AB sadece istiyor
Strateji belgesi, sadece sanayi sektörünü yenilemek, ileri yapılara doğru dönüştürmek, gücünü, niteliğini artırmak gibi "milli" amaçlar için hazırlanmadı. Mesele sadece bu olsaydı belki daha birkaç yıl sadece konuşulmakla kalırdı.
Sanayi Strateji Belgesi Avrupa Birliği'nin üyelik müzakere şartları arasında yer alıyor. Türkiye'nin üyeliği artık "ümitsiz vaka" haline gelse de dostlar alış verişte görsün kabilinden yürütülen fasıl açma kapama müzakereleri için gerekli. Sanayi faslının açılabilmesi böyle bir belgenin hazırlanmasına bağlı.
Nitekim, belgenin 72 maddeli "eylem planı" bölümünde "Sanayide kaliteli ve güvenli ürün arzını sağlayacak teknik mevzuatın AB müktesebatına uyumu sağlanacak" hedefi de bulunuyor. Bu noktada bir durum önem kazanıyor. Türkiye sanayi stratejisini kendisi için olduğundan çok AB müktesebatına uyum için tasarlarken, AB'nin, gelecek 10 yılı planlayan "Avrupa 2020 Strateji Belgesi"nde ne Türkiye'den ne üyeliğinden ne de Türkiye'nin ekonomisinden, sanayisinden tek satır var! Bunu da bir "stratejik not" olarak kayda alalım.
Güven sorunu
Strateji belgesinin hazırlık aşamalarında izlenen yol pek açık değil. Sanayi sektörünü kucaklayan bir çalışma tarzı yürütülmediği, sektör temsilcilerinin serzenişlerinden anlaşılıyor. Mesela, Türkiye'nin önde gelen sanayi havzalarının temsilcileri bu çalışmada neden yok? Örnek, Adana, Denizli…
Keza organize sanayi bölgeleri, özellikle işleyenleriyle artık başlı başına birer sektör konumunda. Strateji belgesi gibi iddialı bir çalışmada bu bölgelerin görüşleri, talepleri dikkate alındı mı? Türkiye'de sanayi sektörünü neredeyse kılcal damarlarına kadar temsil edebilecek kuruluşlar var; bunlardan kaçının görüş ve katkılarına başvuruldu?
Bunlar, sanayi dünyasının kimi liderlerince dile getirilen sorular. Bir de ciddi bir güven sorunu var: Sanayi Strateji Belgesi hangi mekanizmalarla nasıl uygulanacak? Geçmişteki örnekler gibi bir süre sonra kağıt üzerinde mi kalacak? Sanayici bu güveni hissetmek ve uygulamada görmek istiyor.