Sanayi üretiminin ekonomideki izdüşümleri
Haftanın ilk gününde gelen sanayi üretim endeksi milli gelirin genel gidişatı hakkında önemli ipuçları vermektedir. Rakamlar pek iç açıcı değil. Mevsim etkilerden arındırıldığında Mart ayı yıllık artışı, %2.9’luk bir büyümeyi ifade ediyor. Ana kalemdeki bu düşüşün alt kalemleri çok daha düşündürücü. Bütçe disiplini, düşük kamu borcu ve güçlü kaldıraçla büyüyen özel sektörle ulusal ekonomimiz 5 koldan bakın nasıl sarılıp sarmalanıyor.
1. Türkiye ekonomisi potansiyel büyümesini kaybediyor
Aslına bakarsanız bu değişim bize küreselleşmenin bulaşma ya da kelebek etkisi şeklindeki hediyeleridir. Çünkü dünyada demografik yapı yaşlanıyor ve potansiyel büyümede uzun süreli bir gerileme yaşanıyor. Her şey değişse de dışa açıklığı ve dış finansmana bağımlılığı değişmeyen ulusal ekonomimiz, bu dönüşüme kendi ölçeğinde ayrışarak direnemiyor.
2. Zayıflayan yatırım talebi
Sermaye malı yatırımlarının sanayi üretim endeksine olan katkısının 2016 yılının ilk çeyreğinde hem ocak, hem şubat hem de mart aylarında çok sert düşüşler kaydettiğini görüyoruz. Maalesef yatırımlarımızdaki düşüş işsizliğimizi tetikleyebilecek boyuttadır.
3. İvmesi kaybolmuş tüketim
Perakende satış hacmi mevsim ve taksim etkilerden arındırılmış Mart ayı verilerinde aylık %0.6 gerilerken yıllık %4 artıyor. Aylık gerileme, 2016 yılının önceki yıllardan nasıl da ayrı bir yere oturduğumuzu kanıtlıyor. Yılın ilk çeyreğindeki asgari ücret artışının, gelir etkisiyle tüketim eğiliminde artışa neden olmasını bekledik. Olmadı. Çünkü iç siyasetteki belirsizlik, jeopolitik gerginlik, her şehrin kendi yerelinde yüzleştiği terörizm gerçeği, dış talebin adeta bıçak ucuyla kesilen sert bir düşüşü algıları alt üst etmekte pek zorlanmadı. Tüketim eğilimindeki gevşeme, Türkiye’nin potansiyel büyüme düzeyinin aşağılara doğru hızla kaydığının da önemli bir kanıtı niteliğindedir.
4. Piyasa dostu ekonomik yapı değişiyor mu?
Hükümet ve ekonomi yönetimi bugüne kadar hep piyasa dostu politikalarla öne çıktılar. Merkez Bankası ve diğer ekonomik yönetimin değişmesi, başbakanın da istifasıyla yeniden yapılanan siyasetin demokratik karar sürecinin eskisi gibi süremeyecek olduğu yönündeki kuşkuları artırdı. Türkiye kredi risk primi ölçütleri olan CDS’lerinde 230 düzeyinden, 270’lere tırmanış bu endişenin bir yansıması oldu.
5. Yapısal reformlar neden gecikiyor?
Bir diğer sorun da geciken yapısal reformlardır. Türkiye ekonomisi için 3. köprü, 3.Havaalanı gibi; çok önemli, mega ölçekli yatırımlara yönelik açılan ihalelerine talep düşüklüğünü gizleyemiyoruz. Bu durum, hükümeti Hazine garantili finansman desteğine zorlarken kamunun kaldıracını artırıyor.
GSYİH’nin %25’ini oluşturan sanayi üretiminde imalat sanayii, güç kaybının baş aktörüdür. Basit bir istatistik gibi görünse de, negatif etkide bulunan alt sektörler, hem adet hem de toplamdaki büyüklükleri açısından artıyorlar. İmalat sanayiinin en önemli alt kolu, otomotiv sektörüdür. Sektör, nisan ayı ihracatında geçen yılın aynı dönemine kıyasla %11.5 artışla 2 milyar 47 milyon dolara ulaşmış görünse de, sanayii üretimi içinde yaklaşık sıfır artış sergiliyor. Yapısal reformların gecikmesi, büyüme potansiyelimizin gerilemesi, tüketim talebinin sert düşmesi artan siyasi belirsizlik ortamıyla da birleşerek beşeri sermayeyi her gün biraz daha zayıfl atıyor. Marjinal tüketim eğilimiyle marjinal yatırım eğilimi hızla gerilerken artması beklenen marjinal tasarruf eğilimiz de yerinde sayıyor. Çünkü esas yığılım servette doğru kayıyor. Gelir dengesi, düştüğü yerden asgari ücretteki son ayarlamalara rağmen kalkamıyor.