Sanayi üretiminde yeni anlayış

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Sonuna yaklaşmakta olduğumuz 2009 yılı hem Dünya hem de Türkiye için pek sıkıntılı ve yorucu oldu. Üstelik 2010 yılı ile ilgili olarak önümüzü görebilecek duruma da gelemedik. Yılın ikinci çeyreğinden beri gelişmiş ülkelerin bir bölümünde büyüme sürecinin yeniden başlamasına rağmen, hormonlu kamu harcamalarıyla desteklenen bu başlangıcın kalıcı ve kendi dinamiklerinden beslenen bir tüketim ve yatırım güvenine dönüşüp dönüşemeyeceği henüz belli değil. Bu bakımdan en anlamlı gösterge sayılan istihdam verileri fazla ümit vermiyor. Türkiye için bu durum daha da kritik; gizli işsizlik ve işgücüne katılmayanlar dikkate alındığında yüzde otuzlara doğru tırmanan işsizlik oranını makul düzeylere indirebilmek için, iç ve dış piyasaların kriz öncesi normallerine dönmesi de yeterli olmayacak. 2007 sonrasında düşen büyüme temposunu yeniden hızlandırmak ve üstelik 2007 öncesinden farklı olarak bunu ithalat çekişli değil iç ve dış talebe yönelik yurtiçi üretim temelinde bir yörüngeye yerleştirmek gerekecek.

Sanayi kongresi ve yeni öncelik

Böyle zorlu bir çıkışı gerçekleştirmek tabiî ki kolay değil ve uzun zamandır belirttiğimiz gibi konjonktür ve para politikasının sınırlarını aşan yapısal bir dönüşüm programının başarıyla uygulanmasını gerektiriyor. Bu programın temel özelliği ekonominin ve sanayinin rekabet gücünü yükselterek, şişkinliği alınmış bir TL değeri üzerinde, dış ticaret açığını küçültecek ve cari dengeyi sağlayacak kalıcı yani sürdürülebilir bir dinamik yapıyı amaçlamasıdır.

Türk sanayinin önde gelen kuruluşlarını bünyesinde barındıran İstanbul Sanayi Odası'nın 2002'den bu yana "sürdürülebilir rekabet gücü" ne odaklanan sürekli organizasyonu "Sanayi Kongresi" geçen hafta yapılan bu yılki oturumlarında kriz sonrasına hazırlık bağlamında aynı konuyu yeni koşullarda irdeledi. Yerli ve yabancı uzmanların, iş adamlarının, politikacıların, bilim ve araştırma kuruluşu temsilcilerinin konuşmacı olarak katıldığı kongre kapsamında yeni önceliğin doğru tespit edildiğini gösteren bir yenilik de vardı: İnovasyon sergisi.

Katma değer üretiminin en sağlıklı yolu olan yenilikçi ürün ve projelerin sergilenip tanıtıldığı, ayrıca ilk kez "inovasyon ödülleri"nin verildiği kongre, böylece bütün katılımcılara 80'li yıllar öncesindeki korumacı politikaların desteğindeki sanayicilik döneminin geride kaldığı, daha fazla araştırma ve uzmanlık içeren, böylece sadece yerli pazar değil küresel piyasalar için de rekabet yeteneği taşıyan ürün yelpazesine yönelik bir üretim anlayışına sahip olmak gerektiği mesajını verdi.

Üniversite-sanayi işbirliği

Bu bağlamda sevindirici bir gelişme de, son zamanlarda başka vesilelerle tanık olmaya başladığımız, sanayi-üniversite işbirliği konusunda mesafe alınmaya başlanması. Öteden beri gelişmiş ülkelerden büyük ölçüde geri olduğumuz konulardan biri de bu. Tıpkı kamu bürokrasisi ve özel sektörün uzun zaman birbirine yabancı ve rakip zihniyet kodları içinde çalışması gibi, ülkemizde üniversiteler de pratik hayat ve sanayi ile tanışıklığı olmayan, uygulama ile ilgilenmeyen eğitim ve öğretim birimleri olarak çalıştı. Ar-Ge ve yenilikçilikte çok geri, ayrıca geç kalışımızda bunun etkisi büyüktür.

Ekonominin ve işletmelerin gücü, son tahlilde devletin gücünü de belirleyeceği için bir zamanlar devlete yönetici ve uzman yetiştirmeyi öncelikli misyon olarak özenle ve başarıyla yapan üniversitelerin şimdi de gelişmiş özel kesim işletmelerinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü ve bilgi/proje altyapısını sağlamayı hedef alması gerekiyor.

Yeni vizyon

Kongrede konuşan Sanayi Bakanı Ergün, 2013'te Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payını yüzde 2'ye çıkarmayı hedeflediklerini hükümet adına yineledi. Kuşkusuz gönül, Lizbon Stratejisi çerçevesinde yüzde 3 hedefini öngören AB'den geride kalmamayı ister ama son yıllardaki ciddi yükselişe rağmen bu oranın hâlâ yüzde 1'e varamadığı düşünülürse, yüzde 2 hedefinin de önemli bir sıçrama teşkil edeceği açık. Hükümetin son yıllardaki en isabetli stratejik tercihlerinden birinin bilim, teknoloji ve Ar-Ge konusuna verdiği önem olduğunu da burada vurgulamak gerekir.

Bakan, ayrıca, yeni sanayi stratejini ve vizyonu "orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrupa ve Asya'nın üretim üssü olmak" şeklinde özetledi. Geçtiğimiz yıllarda kamu idaresi, özel sektör ve sivil toplum örgütleri katılımıyla düzenlenen toplantılarda ortaya çıkan bu vizyon, kamu-özel kesim-üniversite işbirliğinin daha da gelişmesiyle daha somut ve selektif içeriğe ve uygulama planlarına kavuşturulabilirse hayata geçebilecek nitelikte görünüyor. İmalat sanayinin ekonomi içinde artan payına rağmen ağırlıklı kapsamının düşük teknolojili mallardan oluştuğu düşünülürse, seslendirilen vizyondaki teknoloji vurgusu da, katma değer ve rekabet gücü yönünden yerinde.

Hem politikacıların, hem de işadamlarının birleştiği bir tespit de, vergi sistemimizin bir türlü doğru kurguya ve önceliklere sahip olamadığı, rekabetçi ve yenilikçi bir sanayi için yeterli katkıyı sunmadığı oldu. Vergi sistemindeki yapısal zafiyet yani Gelir Vergisi performansı düşüklüğü giderilmedikçe, teşvik amaçlı vergi düzenlemeleri için kamu idaresinin çok fazla bir manevra alanı bulunmadığı kanaatinde olduğundan, hem kamu hem de özel kesimin asıl önceliğinin vergi ve diğer alanlardaki yapısal reformlara yönelik işbirliği ve uzlaşma olması gerektiğine yeniden işaret etmek isterim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019