Sanayi toplumunun en pahalı yemeği
İklim değişikliği, belki de insanlık tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük sınavlardan biri. Dünya hızla ısınıyor ve bu durumun etkileri çok yönlü ve derin.
Son zamanlarda Avrupa Merkez Bankası küresel ısınmanın insanlık üzerindeki etkilerini ve durumun vahametini gözler önüne serer bir rapor hazırladı. Earth & Environment dergisinde yayınlanan rapora göre iklim değişikliğinin, 2035 yılına kadar gıda maliyetlerini her yıl yüzde 1,2’ye varan oranlarda artırabileceği öngörülüyor. Peki, bu durum bize ne anlatıyor?
Ekonomik dengeleri tehdit eden sıcak dalga
Görünüşe göre, sadece doğa değil, küresel ekonomimiz de tehlike altında. Gıda fiyatlarında beklenen gelecek projeksiyonu, sadece mutfak ekonomisini değil, aynı zamanda küresel gıda güvenliğini de doğrudan etkiliyor. İklim değişikliği kaynaklı gıda maliyeti her yıl artarken, bu durum en çok kimleri etkileyecek? Elbette ki en kırılgan toplulukları, yoksulluk sınırında ya da altında yaşayan milyonlarca insanı.
Araştırmalar, son 30 yılda 121 ülkede gerçekleşen aylık tüketici fiyat endekslerinin ve hava durumu verilerinin analizine dayalı. Bu veriler, özellikle Güney Yarımküre’deki ülkelerin, gıda enflasyonu konusunda sıcak hava dalgalarından ve küresel ısınmadan doğrudan etkileneceğini gösteriyor. Ancak bilindiği üzere iklim değişikliği, coğrafi sınır tanımıyor. Kısa bir süre içinde kuzeyden güneye, doğudan batıya tüm dünyayı etkisi altına alacak.
Küresel refah üzerindeki tehditler
2035 yılına gelindiğinde küresel ısınmanın, gıda maliyetleri üzerinde yıllık ortalama yüzde 1,49 ila yüzde 1,79 arası bir artışa yol açacağı ön görülüyor. Bu durumun, toplam enflasyon üzerinde sırasıyla 0,76 ve 0,91 puanlık etkilere sahip olacağı öne sürülüyor. Söz konusu rakamlar, iklim değişikliğinin, çevreyle birlikte, aynı zamanda küresel ekonomiyi ve uluslararası toplumun genel refahını da tehdit ettiğini açıkça gösteriyor.
Çünkü İklim değişikliği, tarım mevsimlerinin değişimine yol açarak, üretimi olumsuz etkileyecek. Daha yüksek sıcaklıklar, hayvancılığı olumsuz etkilerken, azot döngüsünü sağlayan canlı nüfusunda değişimlere neden olarak hastalıkları ve salgınlarını tetikleyecek, ekonomik açıdan daha fazla ısı stresi yaratacak. Bu faktörler, fiyatları artırarak hane halklarının satın alma gücünü azaltır ve gıda güvensizliğini derinleştirir. Özellikle çocukların yeterli beslenme ihtiyacı için hayati rol oynayan gıdalardan vazgeçilmesine ve tasarrufa gidilmesine neden olması akla gelen ilk senaryolardan.
Çünkü artışlar, düşük ve orta gelirli hanelerin satın alma gücünü azaltacak ve gıda güvensizliğini derinleştirecek güce sahip. Yıllık yüzde 3’lük bir fiyat artışı, insan sağlığı ve çocuk gelişimi açısından önemli yiyeceklerden ödün verilmesine neden olabilir. Dolayısıyla yeterli beslenme ihtiyacını karşılayan temel gıdalarda tasarrufa gidilmesi, toplumları sağlık sorunlarına karşı daha savunmasız hale getirebilir.
Bedeli yaşamla ödenen yüksek maliyetler
Öte yandan bu durum, tarımı temel geçim kaynağı olarak kullanan ülkeler için de oldukça büyük bir tehdit. Bilhassa kuraklık ve su kaynaklarının azalması, tarım için hayati öneme sahip olan suya erişimi kısıtlar. Ardından toprak verimliliği düşer, gıda üretimi daha da zorlaştırırken, kırılganlık çizgisinde ilerleyen ülkeler için gıda arzı üzerinde ciddi baskılar oluşur.
Bu nedenle iklim değişikliği, bugün itibariyle bile yerleşik kırılganlıklara sahip ülkeler için bir açlık-risk çarpanı. Ekonomik istikrarsızlık, yüksek yoksulluk, sınırlı doğal kaynaklara erişim, düşük tarımsal üretim kapasitesi gibi sorunların ortasındaki ülkeler için ulusal ve bölgesel güvenlik meselesi. Bir başka deyişle bu ülkeler, daha şimdiden, sanayi toplumu tarihinin en pahalı yiyeceklerini yiyor. Üstelik bu yemeğin bedeli, parayla değil yaşamla ödeniyor.