Sanayi stratejisi tartışıldı
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın kapsayıcı öncülüğünde hazırlanan "Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014" geçen hafta Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) ile Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TESAV) ortak düzenledikleri bir toplantıda 6 saat boyunca değerlendirildi, tartışıldı.
Ekindeki eylem planı ile birlikte büyük boy 211 sayfalık kitap hacmindeki belge tartışılırken bir şey dikkatimi çekti: Ekonomiyi düzenleyen ve yöneten bürokrasi ile ekonominin aktörleri
arasındaki mesafe. Mesafenin "fiziken" açık olması doğal. Doğal olmayan; olmaması gereken ise "zihinsel" ve "eylemsel" mesafenin açıklığı.
Farklı ifade edecek olursam, ekonomi ile ilgili düzenleme, karar ve uygulama süreçlerinde kamu ile özel sektör arasındaki "yol" uzun. "Masa başı" ile o masalarda alınan kararların, yapılan düzenlemelerin yansıdığı "saha" arasındaki ilişkiler zayıf; hatta bazı hallerde "kopuk" görünüyor.
Nitekim, toplantıda konuşan sanayicilerin hemen hepsi bu duruma değindiler. Belgenin hazırlık aşamalarında fikirlerinin sorulmamasından yakındılar. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Niyazi İlter belgenin geniş katılımla hazırlandığını sık sık vurgulasa da sanayicileri ikna edebildiğini sanmıyorum.
Kamu ağırlığı
Strateji belgesinin hazırlık aşamalarında sanayi sektörünü lâyıkıyla "kapsayan" bir katılım modeli kullanılmadığını, belgenin giriş bölümünden anlamak da mümkün. Katılım modeli özetle şöyle: Hazırlık süreçlerini koordine eden Sanayi Bakanlığı ile birlikte 7 bakanlık, 3 müsteşarlık; aralarında TÜBİTAK, AB Genel Sekreterliği, KOSGEB'in de bulunduğu 7 kamu kurum ve kuruluşu.
Reel özel sektör? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği, İstanbul Sanayi Odası, Gaziantep Sanayi Odası, Kocaeli Sanayi Odası'ndan ibaret. Bir de Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı ile İktisadi Kalkınma Vakfı.
"Büyük" sermayenin örgütü TÜSİAD ile iki düşünce kuruluşunu ayrı tutarsak, 17 bakanlık ve kamu kuruluşuna karşılık ikisi "yarı kamu", üçü de TOBB bünyesinde oda olmak üzere 5 reel sektör örgütü ile yetinilmesi, sanayi sektörünü kamu ile dengeli ve "derinliğine" kapsayan bir katılım modeli değil.
İlgili bakanlık ve kamu kuruluşlarının sanayi stratejisi gibi önemli bir planlama faaliyetine etkin biçimde katılması ne kadar doğal ve gerekli ise, özel sektörün; özellikle de sanayi sektörünün sınırlı ölçüde temsili büyük bir eksiklik. Bu sorun hiç olmazsa stratejinin uygulama aşamalarında mutlaka çözülmeli, sanayiyi "derinliğine" temsille kavrayacak bir çözüm üretilmeli.
Yönetimde belirsizlik
"Sanayi Stratejisi Belgesi" uygulamaya nasıl aktarılacak? Belgede şu söyleniyor: "Stratejinin hayata geçirilebilmesi için uygulama izleme ve koordinasyon mekanizmasının oluşturulması büyük önem taşımaktadır. (…) uygulama süreçlerinin takibi ve koordinasyonu son derece önemlidir."
Evet, takip ve koordinasyon elbette önemli; ama nasıl? "Özellikle değişiklik gereksinimlerinin saptanabildiği ve hızlı müdahalenin mümkün kılındığı bir mekanizma tasarlanmalıdır."
Peki, nasıl bir mekanizma? Belgede, bu mekanizmanın tasarımına ilişkin "taslak" bir anlatım var. Ancak, yapılanması ve işleyişi son derece belirsiz, ama, kamunun sayısal ve kurumsal ağırlığı kesin bir izleme ve yönlendirme komitesi!
Bir de, "Sanayi stratejisi çerçevesinde, kamu kurumları arasında ortak çalışma ve istişare imkânı sağlayacak girişimler" var ki bunlar da tamamen kamu görevlilerinden oluşturulacak. Sanayinin gerçek temsilcileri mi? Belgedeki ifadeyle, "… gerek duyulması halinde girişimlerin çalışmalarına özel sektörün de katılımı sağlanacak."
O toplantıdan ve belgeyi inceledikten sonra ne düşündüm biliyor musunuz? Sanayi stratejisinin ve 2004 yılından beri açıklanmış; hemen hepsi ekonomiyle bir şekilde ilgili ve sayıları 20'ye ulaşan "strateji belgelerinin" akıbetini! Acaba ne haldeler?