Sanayi değil savaş alanı!
Devletin resmi kayıtlarına göre 2005-2012 yılları arasında Türkiye'de 433 bin 731 iş kazası oldu. 7 bin 232 kişi öldü. 3 bin 802 kişi çeşitli meslek hastalıklarına uğradı. Bu, yılda ortalama 73 bin iş kazası, bin 205 ölüm, 635 meslek hastalığı vakası demek.
Hadi, meslek hastalıklarının çaresi var, diyelim; 73 bin iş kazası ki büyük çoğunluğu başta madencilik ve gemi inşa gibi ağır ve tehlikeli iş kolları olmak üzere çeşitli sanayi sektörlerinde yaşanıyor.
Devlet, ölenlerin "çetelesini" tutuyor, o da resmi kanallara intikal edenlerle sınırlı. 73 bin kazada yaralananlar, çalışma gücünü yitirenler ve kahir ekseriyeti 700 bin TL asgari ücrete mahkûm çalıştırılırken, şayet sosyal güvenlik sistemine yazdırılmışlarsa, ince hesaplardan sonra yüzde bilmem kaçı bağlanacak "malûl aylığı" ile yaşamın kıyısına atılıverenlerÖ Bunların kaydı kuydu pek merak edilmiyor!
Güvenlik de sağlık da sorunlu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın Bakanlar Kurulu'na sunduğu İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Kanunu Taslağı'nın sanayiyi "savaş alanına" çeviren güvenlik ve sağlık yoksunu üretim ve çalışma ortamlarına çeki düzen vermek niyetiyle hazırlandığı anlaşılıyor. Tabii, klâsik bir gerekçe de var: Uluslar arası Çalışma Örgütü normlarına ve Avrupa Birliği'ne uyum!
Nasıl? Kurullar kurarak, kurallar koyarak, denetleyerek şimdilik yılda ortalama 73 binlerde gezinen kazaları, 7 binlerde dolanan ölümleri hiç olmazsa azaltarak, sanayinin bu alandaki kötü şöhretini mümkün olduğunca düzelterekÖ
Taslak Bakanlar Kurulu'nda değerlendirildikten sonra, uygun bulunursa, tasarı olarak TBMM'ne sevk edilecek. Bu aşamada herhangi bir düzeltme veya değişikliğe uğrar mı, bilinmez. Ama, bilinen bir şey var: Bu taslak, ilgili tüm taraflar; yani işveren, işçi, mühendis ve tıp kesimlerince eleştiriliyor, yetersiz bulunuyor.
2005'ten beri tartışma konusu
Kapsayacağı tüm kesimlerce eleştirilen bir yasa taslağı hazırlamak, kolay bir iş olmasa gerek. Taslağı oluşturan ve yazanlar bu zor işi başarmış görünüyorlar! Bir de, iş güvenliği, işçi sağlığı meselesinin tarihçesi var. İlginç bir tarihçe: 2005 yılından beri yasa-yönetmelik-yargı- iptal-yeni yönetmelik-yeniden yargı-yeniden iptal süreçlerinin "burgacında" günümüze kadar geliyor.
2005 yılından itibaren işyeri hekimleri ve iş güvenliği mühendisleriyle ilgili yönetmelikler, 5763 sayılı yasa ile gerçekleştirilen düzenlemeler, işyeri sağlık ve güvenlik birimleri kurulmasına ilişkin yönetmelik, ardından iş güvenliği hizmetlerini düzenleyen yönetmelik taslağı, bu olmayınca
yerine çıkarılan üç ayrı yönetmelikÖ Bakanlık çıkarıyor, yargı iptal ediyor ve süreç böyle gidiyor.
Bu süreç ilgili kesimlerin Bakanlar Kurulu'na sunulan son taslağı neden eleştirdiklerini da açıklıyor. Çünkü, bu mesele ile o kadar oynanmış, yasada, yönetmeliklerde o kadar çok ve çoğu kez birbiriyle çelişen; özellikle de sistemi dağıtan düzenlemeler yapılmış ki, yeni taslağın bütün bunları "toparlaması" ve her kesimi memnun edecek bir kanuna dönüşmesi mümkün görülmüyor.
İşveren ve işçi konfederasyonları, mühendis odaları öngörülen düzenlemeler konusunda çoğu kez ayrı düşerken "taslak bu haliyle kanunlaşırsa mevcut sorunları daha da ağırlaştıracak ve yeni sorunlar doğuracak" tespitinde buluşuyor.