Sanatta robot: Şekil var, duygu yok
Karl Lagerfeld, 84 yaşındaki moda tasarımcısı, Paris’te Chanel defilesi için “yine” yaratıcılığını gösterdi. Orta boy eski bir yolcu gemisini defilenin yapılacağı Grand Palais sergi binasına monte ettirdi. Maket gemi, gerçek bir geminin tıpatıp aynısıydı. Uzunluğu 148 metre. Grand Palais 1900 yılında Paris’te açılan Dünya Fuarı için sergi binası olarak yapılmış bir “saray” aslında. Hemen karşı kaldırımındaki Petit Palais ile birlikte bugün de yüksek prestijli sergiler, Karl’ın görkemli defileleri için kullanılan iki mücevher bina. Büyüğü, 72 bin metrekare tabanı, 14 bin metrekare ana sergi alanı, 45 metre yüksekliği, 200 metre uzunluğuyla. İki binaya da dışardan bakan, buraların sergi salonu olduğunu düşünmez.
Sanatla kazanan bir şehir
Grand Palais’in bir başka kanadında ise, yaratıcılıklarını robotları kullanarak ortaya koyan yeni kuşak sanatçıların yenilikçi sergisi var. 9 Temmuza kadar açık kalacak sergide, aralarında Memo Akten adlı vatandaşımızın da bulunduğu 20 sanatçı eserlerini sergiliyor. Hepsi hareketli, videolu, sesli bu eserleri sadece yazıyla anlatmaya çalışmak zor. Dünyaca ünlü Japon sanatçı Takashi Murakami de burada. Ve aynı zamanda, şehrin öte yanında Louis Vuitton Vakfı’nın Frank Gehry tasarımlı öte-dünya mimarili sergi binasında da kendi başına ayrı bir sergisi var yine. Bu da 27 Ağustos’a kadar açık. Paris, sadece güzel bir sanat şehri değil, güzel sanatların güzel bir şehri: Örneği olmayan. Sadece 2017’de, şehrin sadece merkezindeki güzel sanatlar müzelerine ziyaretçi sayısı 3 milyon 150 bin. Bir yıl öncesi 2016’da Paris’teki 63 müze/kültür varlığına ziyaretçi sayısı ise (2015 terör eylemlerine rağmen) 68 milyon 535 bin. Buna ek olarak, 95 tane “geçici sergi” ziyaretçi sayısı 11 milyon 900 bini buldu.
Robotta duygu olacak mı?
Fransa Hükümetine 152 sayfalık bir yapay zekâ raporu hazırlayan matematikçi (ve milletvekili) Cédric Villani, sergi dolayısıyla yaptığı bir söyleşide dedi ki: “Zekâ sözcüğü yanlış anlamalara yol açıyor. Belki de zekâ yerine, “tamamen hatasız algoritma” demeliyiz. Çünkü algoritma, aynen bir yemeği adım adım yapmak gibidir. Sizi sonuca götüren adımlardır. Bu nedenle algoritma ile yazılım birbirine karıştırılmamalı. Algoritma, matematiksel adımlardır. Yazılım ise bu adımların atılmasını sağlayan elektronik işlemlerdir.”
Duygusuz sanat olur mu?
Bu “zaten bilinen” tanım açısından, Sanatçılar ve Robotlar Sergisi’ndeki bütün eserler, milimetrik, hatta belki nanometrik (diye bir sözcük uydurursak) ince ayarda yapılmış, uzun bir adımlar listesinden oluşuyor. Ancak, “sanat” olabilmesi için, sadece renklerin ve şekillerin güzelliği, uyumu değil, duygunun da eklenmesi gerek. Vardığımız bu aşamada yapay zekâ henüz, işe duygu ekleyecek teknolojik düzeyde değil.
Yapay zekâ ile birlikte “yapay” duygulanım da gerek. Tıpkı, insanlara bile zekânın yetmediği, ama EQ’nun da (duygusal zekâ) –hatta belki daha da çok- gerekli olması gibi. Oysa insanlarda EQ “sorunu” hâlâ çözülememişken, buna şimdi LQ (love quotient) yani sevgi/aşk zekâsını da ekleyenler var (örneğin AliBaba’nın Jack Ma’sı gibi). Robotların, bu kadar çok insancıl ve karmaşık öğeyi nasıl “öğreneceğini” göreceğiz.
20 bin sayfadan sütun
Onlar şimdilik, insan sabrının ve dikkatinin yetmeyeceği “sanatsı” örneklerde gayet başarılılar. “Astana Sütunları” adlı çalışma, Sergi’de buna en mükemmel örnekti: Astana/Kazakistan’da Expo 2017’de sergilenen bu eser, 2.7 metre yükseklikte 4 tane “kağıt” sütundan oluşuyor. Kendisini “bilgisayımsal mimar” (computational architect) olarak tanımlayan Michael Hansmeyer, her sütun için geri dönüşümlü kağıt kullanmış. Toplam 20 bin sayfa kağıt. Her bir sayfa, diğerinden farklı olarak kesilmiş. Üç boyutlu baskıya uygun hale getirilmiş. Her sütun toplam 1,620 metrekare kağıdın, toplam 21 kilometre uzunluğa erişen lazer kesimiyle 680 kilo ağırlığa ulaşıyor. Bilgisayar tasarımlı (CAD) bu eseri insan değil, ancak robot yapabilirdi. http://www.michael-hansmeyer. com/exhibitions/expo-2017-astana