Sanatın metalaşmasının "çığlık"ı!
Dün rekor bir fiyata satılan Edvard Munch'un ikonik tablosundaki köprü üzerindeki çocuğun yüz ifadesi bu tablonun ulaştığı fiyat karşısındaki şaşkınlığı simgeliyor olmalı!
Kapitalizmin dinamiğini sağlayan şey tüketim iştahıdır. Maslow'un "İhtiyaçların Hiyerarşisi"ne göre ihtiyaçlar en temelden en gelişmişe göre fizyolojik, güven, sevgi, saygınlık ve içsel gelişim olarak sıralanırlar. Pazarlamacılar da bu ihtiyaçları tahrik ederek tüketimi körüklemeye çalışırlar. Sanat ağırlıklı olarak son 2 ihtiyaca, yani saygınlık ve içsel gelişime hitap eden bir mecradır. Ancak bunlar "lüks" ihtiyaçlardır ve körüklenmek için yüksek gelir seviyesi gerektirirler. Nitekim, son dönemde fiyatlar üzerinde etkili olan alıcı gruplarına bakıldığında, bunların kısa zaman içinde aşırı zenginleşmiş, kendisine "saygın" bir imaj yaratma çabası içinde olan ancak sanatla ilgisi de oldukça "teğetsel" olan kişilerden oluştuğu görülmekte. Kronolojik olarak bakarsak bu devinimi sağlayanlar 80'lerde Japonlar, 90'larda ise (ve hâlâ da) Wall Street zenginleri oldu. Son dönemde ise tabii ki Rus oligarklarının, Çinlilerin ve petrol zengini Arapların etkisi yadsınamaz. Dünya genelinde gelir dağılımının giderek bozulmakta olmasının da bu tip zengin yatırımcı kitlesinde bir artış yaratmış olduğu muhakkak. Amerika'da son dönemde çok tartışılan nüfusun en zengin %1'lik kısmının milli hasıla içinde giderek çok daha fazla pay sahibi olma olgusunun esasında sadece Amerika'ya özgü değil, küresel bir olgu olduğunu unutmamak gerek. (Forbes'un dünyanın en zenginleri listesi bu gelişimin bir kanıtı. Örneğin, dünyanın en zengin 200 kişisinin servetlerinin Dünya'nın milli hasılasına oranı 1996'da %2.2 iken, 2011 yılında bu oran %2.9'a yükselmiş durumda.)
Doğal olarak, son yıllarda bu yatırımcı gruplarını yönlendiren pazarlamacılar (sanat danışmanları) peyda oldu. Hatta, iş o kadar kurumsallaştı ki, büyük yatırım bankaları müşterilerinin portföylerini "sanat" eserleri yatırımlarıyla çeşitlendirmeye yönelten özel (private) bankacılık hizmetleri oluşturmaya başladı. Son yıllarda ortaya çıkan çok ses getiren sanat fuarlarının sponsorlarına bakıldığında, çoğunun arkasında bu tip ticari oluşumlar olduğu görülmekte. (Bu bağlamda, dün Sotheby's tarafından gerçekleştirilen müzayedenin zamanlamasının ilk olarak 2003 yılında Londra'da gerçekleştirilen Frieze Sanat Fuarının New York ayağının lansmanına denk gelmesi de oldukça manidar.) "Sanat" artık tıpkı diğer emtialar gibi fiyat endeksleriyle ölçülen bir mal. Yatırım bankalarının konuyla ilgili departmanları müşterilerini yönlendirirken "sanat" eserlerinin fiyatlarının son yıllarda ne kadar arttığını gösteren grafikler ortaya koyuyorlar.
Peki, bütün bu aktivitenin sonuçta sanatı ve sanatçıları destekleyerek bir şekilde "iyiye hizmet ettiği" de iddia edilebilir mi? Bilindiği gibi küresel kriz sonrasında, krize sebep olduğu iddia edilen pek çok finansal ürünün, negatif toplumsal değer (negative social value) yarattığı, yani aslında toplumsal açıdan zararlı olduğu tartışılıyor. Açıkçası bugün pazarlanan sanat için de büyük ölçüde aynı şeyler iddia edilebilir. Modern sanat, bu kavramın doğduğu 19. yüzyılın sonlarından beri her zaman kışkırtıcı ve muhalif bir tavır içinde oldu. Ancak modern sanatın, "çağdaş sanat" olarak yeniden adlandırılarak pazarlanmaya başladığı 1970'lerden beri bu muhalif tavrın giderek kaybolduğunu görüyoruz. Bugün çağdaş sanat adı altında pazarlanan ürünler ve bunları üretenler muhalif olmak bir yana ticari zihniyetleri, pazarlamacı kimlikleri ile "müesses nizam"ın (establishment) birer parçası durumundalar. Nasıl ki, son tahlilde küresel krizden kârlı çıkanlar aracılık yapanlar olduysa, bugün çağdaş sanatın kârlıları da bu işin aracıları ve spekülatörleri. Sanatın aydınlatıcı, ilerici, yol gösterici ve muhalif tavırlarını bu piyasadan ve piyasa oyuncularından beklemek eşyanın tabiatına aykırı. Tam tersi, bugünkü sistem sanatı metalaştırarak, gerçek muhalif sanatı ve sanatçıları da itibarsızlaştıran, etkisizleştiren ve hatta hadım eden bir düzen. Artık mazruf değil, zarf ön planda. (Aaa, suyun içinde köpekbalığı ne enteresan (Hirst), şu metal parlak heykeller de çok estetik (Kapoor), veya Çinli tombul bebeler de pek şirin (herhangi bir Çinli çağdaş sanatçı).
Son olarak şunu da vurgulamak gerekiyor; nasıl fiyatı şiş(iril)miş pek çok varlık yatırımı zaman içinde "çöp" (junk) statüsüne indirgenebiliyorsa, bugün "sanat" adı altında pazarlanan pek çok ürün için de aynı durum geçerli olacak. Belki bugün o gün değil ama bu "anormal" yüksek fiyatlarla satılan "objeler" bir gün birilerinin elinde patlayacak. Ancak, bu bağlamda Munch'un "Çığlık'ının satışa sürülmesinin zamanlaması da ilginç. Neticede satan şahıs, Petter Olsen Norveç'in en zenginlerinden ve Munch'un yakın arkadaşı olan armatör babası sayesinde Munch'un pek çok eserinin de sahibi. Yani, bir sanatsever olarak son derece donanımlı bir kişi. Herhalde, her türlü emtianın fiyatının bu kadar şişmiş olduğu bir dönemde böyle bir eseri elden çıkarmasının kendince son derece akılcı sebepleri vardır!