Samimiyet çağrısı

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Enflasyon yoğun birkaç gün yaşadık. Önce Merkez Bankası yılın ikinci enflasyon raporunu yayınladı. Hafta başında ise nisan ayı enflasyonunu öğrendik. Son yıllarda, hem ekonomi yönetiminde hem de çoğu ekonomistte enflasyon gelişmelerini önemsemez bir hava belirgin biçimde yaygınlaştı. Bunun temel nedeni eski günlerdeki gibi yüzde 60-70’ler düzeyinde bir enflasyonla yaşamıyor olmamız. Oysa uzunca bir süredir birlikte yaşadığımız yüksek tek haneli enflasyon da sevimsiz. Hemen öldürmüyor ama yavaş yavaş içimizi kemiriyor.

Bunun en güncel örneğini uluslararası sermaye piyasası geçen yılın sonlarında karışınca yaşadık. Karışıklığı ‘çıkaran’ ülkenin merkez bankası, “benim politikamdan en olumsuz hangi ülkeler etkilenecek” diye bir araştırma yaptı ve bunu da yayınladı. ABD Merkez Bankası’nın şu meşhur kırılganlık araştırmasından söz ediyorum. Hatırlarsanız, yurtdışından net dış kaynak (net dış finansman) girişlerindeki azalmadan en fazla etkilenecek ülke olarak Türkiye belirleniyordu o kısa araştırmada. Altı gösterge açısından on beş ülke inceleniyordu. Bunlardan biri de son üç yılın ortalama enflasyonuydu. Türkiye, en yüksek enflasyona sahip ikinci ülke olarak saptanıyordu. Dolayısıyla, Türkiye’deki yüksek tek haneli enflasyon, uluslararası finansal piyasaların karıştığı dönemlerde dikkat çekiyor. Bunu hep hatırlamakta yarar var.

Bu tür bir enflasyonun yavaş yavaş içimizi kemiriyor olmasının ikinci nedeni üretip yurtdışına ihraç etmek istediğimiz ürünlerin maliyetini yükseltmesi. Dolayısıyla, ihracat pazarlarımızda maliyet dezavantajı yaratıyor yüksek enflasyon. Rekabet gücümüzü törpülüyor. Bu maliyet dezavantajını telafi etmek için liraya değer kaybettirmeye kalktığımızda ise, artan ithal girdi maliyetleri nedeniyle bir süre sonra enflasyon yine yükseliyor ve başladığımız dezavantajlı maliyet konumuna tekrar dönüyoruz. 
Nisan ayında enflasyon yüzde 9.4’e sıçradı. Enflasyonun ileride izleyeceği yolu belirleyen temel enflasyon ise yüzde 9.7 oldu. Bu rakamlar oldukça yüksek rakamlar. Ama asıl sorun nisan ayındaki yüksek enflasyon değil. Muhtemelen birkaç ay daha böyle yüksek enflasyon yaşayacağız. Sorun o da değil. Dış finansal piyasalar yine karışıp kur tekrar sıçramazsa, bir süre sonra enflasyon düşmeye başlayacak. Merkez Bankası’nın son enflasyon raporunda, enflasyonun yıl sonunda düşeceği düzey olarak yüzde 7.6 tahmin ediliyor.

İşte asıl sorun burada. Bu iyimser sayılabilecek tahmin bile yeteri kadar iç karartıcı. Zira bize enflasyonda yıllardır devam eden katılığın süreceğini söylüyor. Yılın ilk dört ayındaki enflasyonun ortalama düzeyi yüzde 8.4. Enflasyon Merkez Bankası’nın tahminindeki gibi, birkaç ay daha şu andaki yüksek düzeyinde kalıp, kademeli olarak yüzde 7.6’ya düşse bile, bu yılın ortalama enflasyon oranı yüzde 8.5 dolaylarında gerçekleşecek. Bu düzey, 2012-2013’te gerçekleşen ortalamadan farklı değil. O ortalama yüzde 8.2’ye eşit.

Dikkatinizi çekerim bu yılların ortalama enflasyon hedefi yüzde 5. Hedefin oldukça üzerinde bir enflasyonla yaşıyoruz. Bu, bir yandan hedefi anlamsızlaştırıyor. Diğer yandan da uzun bir süredir enflasyon yüzde 8 civarında dolaştığı için artık kalıcı olarak düşeceğine az sayıda kişi inanıyor; enflasyonla mücadele giderek zorlaşıyor. Bunları da üçüncü ve dördüncü kemirgen unsurlar diye alabiliriz.

Sanıyorum bir karar vermemiz gerekiyor: Tutturmaya niyetimiz olmayan ve zaten tutturamadığımız enflasyon hedefleri açıklamak yerine neden ‘samimi’ olup gerçek niyetimizi hedef olarak açıklamıyoruz? Mesela yüzde 8, beğenmediyseniz yüzde 7. Aksi takdirde para politikasının, dolayısıyla da hükümetin ekonomi politikasının önemli bir kısmının saygınlığı giderek azalacak.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018