Sakinleşme gerekli fakat yeterli değil!
Bu haftanın ilk yarısı genelinde yaşadıklarımız, kısa vade açısından önemli sayılabilir; fakat orta vade açısından fazla bir anlam taşımıyor. ABD’nin yaptırım ve tehditler ile tetiklediği spekülatif atağın, geleceğe yönelik beklentiler ve sebep olduğu güvensizlik konusundaki etkilerini ortadan kaldırmaya çalışmak gereklidir. Ancak benzerlerinin tekrar ve tekrar yaşanmaması için ortaya konmuş bir çözüm yoktur.
Türkiye Ekonomisi, etkili ve yetkili kesimlerin abartılı bir şekilde dillendirdiği gibi sapasağlam değildir; karşılanması giderek zorlaşan bağımlılıklar ve ağırlaşmış çok yönlü sorunlar nedeniyle kırılgandır. Eğer durum böyle olmasa idi, ABD’den gelen yaptırım uygulamaları ve tehditler yaşamak zorunda kaldığımız oranda tahripkar ve panik eğilimlerin ortaya çıkmasında belirleyici olamazdı. Zaten dolu olan olumsuzluklar bardağı taşmaz ve eğilimler kontrol dışına çıkarak paniği tetiklemezdi; kayıpları geri alabilmek için bu haftanın ilk yarısında olduğu türden bir seferberliğe ihtiyaç duyulmaz ve giderek kıtlaşan olanakların kullanımı gerekmezdi.
Tüm kesimler az veya çok bir bedel ödemeye hazır olmalı
Evet, ekonomide ciddi sorunlarımız ve kırılganlık algısını güçlendiren bağımlılıklarımız var. Evet, geçmişte stratejik ortak olarak gördüğümüz kesimler ile aramızda büyümesi önlenemeyen çıkar çatışmalarımız var ve söz konusu kesimler bu zafiyetimizi fazlası ile suiistimal etmeye başladı. Evet, küresel koşullar hızlanan bir şekilde olumsuzlaşır ve uzlaşmazlıkların sıcak çatışmalara dönüşme riski artarken, piyasa koşulları içinde çözüm aramak anlamsızlaşıyor. Ayrıca, salt döviz kurlarının sebep olduğu maliyet kökenli enflasyon baskılarını geriletebilmek için, para ve maliye gereken oranda sıkılaştırmak ekonominin kısa vadeden öteye tahammül edebileceği bir durum görünümü sergilemiyor.
Hemen yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız açmazlardan her birinin diğerleri üzerinde yıkıcı olabilecek yan tesirler yaratabileceğini de hesaba katmak gerekiyor. Bu nedenle kalıcı çözüm, radikal yaklaşımları ve tüm kesimlerin az veya çok bir bedel ödemeye hazır olmalarını dayatıyor.
Bunun dışındaki seçenekler, sorunların ağırlaşması ve bağımlılıkların artması pahasına günü kurtarmaya çalışmak dışında bir anlam taşımıyor; finansal kesimin temcit pilavı gibi tekrarlamayı sürdürdüğü, TOBB ve TÜSİAD’ın ortak açıklamasında ana hatları ile özetlenmiş yaklaşımların kısa vadeli ve kalıcı çözüm konusunda samimiyetsiz olduğunu görmek gerekiyor. Bu yaklaşımlar, orta vadede sorunları ağırlaştırmak ve bağımlılıkları daha tehlikeli seviyelere taşımak dışında pek bir işe yaramayabilir; mevcut kırılganlığın bu kısır anlayışın eseri olduğunu kabullenmek, kalıcı çözüm arayışının ilk adımı olabilir!
Piyasa kuralları içinde kalarak yıkım yaşanmasını önleyebilir miyiz?
Aksini iddia edenler, bazı sorulara yanıt arayarak söz konusu önerilere ilişkin stres testi yapabilir! Küresel ölçekte uzlaşmazlıkların derinleşmesi ve buna bağlı olarak riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi durumunda, ne tür küresel eğilimler ön plana çıkar ve bizi nasıl etkiler? Dolar faizlerinin yükselmesi, ticaret savaşlarına bağlı olarak küresel ticaret hacminin daralması, İran yaptırımları sonucu Hürmüz Boğazının kapanmasının petrol fiyatı başta olmak üzere piyasalar ve beklentiler üzerindeki etkileri bizi nasıl etkiler? Teslim bayrağını çekerek yalnızlaşmakta olan ABD’nin vesayeti altına girmenin yaratabileceği açmazların altından kalkabilir miyiz? Artık gerçekleşme olasılığı yükselmiş bu türden olumsuzluklara karşı, piyasa kuralları içinde kalarak yıkım yaşanmasını önleyebilir miyiz?
Küresel krizden bu yana yaklaşık on yıl geçti; sorunun küresel olduğu ve uzlaşıya dayalı küresel çözüm gerektiği, etkili düzenlemelere ihtiyaç olduğu teşhis edilmişti. Paniği dindirmek ve güven bunalımının aşmak koşunda başarılı olundu, fakat diğer konuların hiç birinde mesafe kat edilemedi ve sistemik risk yaratan sorunlar ve dengesizliklerin ağırlaşması önlenemedi. Artık sistemik risk sıkıntı yaratıyor ve bakış açılarının kısa vadeden orta vadeye kayması önlenemiyor, dalgalı bir şekilde riskten kaçınma eğilimi güçleniyor; böyle olmaması olasılığına Türkiye gibi aşırı bağımlı olanlar bunalıyor, bunaltılıyor!
Sakinleşme konusunda genel uzlaşı yeterli değildir. Gerçekleri hesaba katan kalıcı çözümler konusundaki genel uzlaşı çok daha önemlidir ve nu konunun yanına bile yaklaşmayı beceremiyoruz!