Şahin hocadan, dijital gelecek dersleri!
Profesör Dr. Şahin Albayrak’tan bahsediyorum… 35 yaşında, Almanya’da Ordinayrus Profesör unvanını alan en geç akademisyenlerden biri oldu. Almanya’nın geleceğini tasarlayan Berlin Üniversite’sine bağlı ‘Dağıtık Yapay Zeka Laboratuvarı’nı daha 2002’de kurdu ve bilimsel direktörü oldu. Şu anda hala bu laboratuvarın başında. Gelecekte yaşam nasıl olacak? Akıllı binalar, akıllı otomobiller nasıl bir sisteme sahip olacak? Bu gibi teknolojiler üzerine çalışıyor.Geleceğe yön verecek bu teknolojileri somut olarak hayata geçirip, günlük yaşama adaptasyonuyla uğraşıyor. Ona göre her şey dijitalleşecek ve elde edilen verilerle her şey yerini akıllı sistemlere bırakacak. Mikro otonom sistemler, platformlar oluşacak ve bunların entegrasyonu geleceğin en önemli dönüm noktasını oluşturacak… Şahin Hoca’nın sadece teknoloji ile ilgili değil, bu konuda ülkeler rekabetindeki durumla ilgili de özel tespitleri var.
Aslında başka bir vesileyle gittiğim Berlin’de, Berlin Üniversitesi Dağıtık Yapay Zeka Laboratuvarı (DAI-Labor – Distributed Artificial Intelligence Laboratory) Direktörü Profesör Dr. Şahin Albayrak ile karşılaşmamız tam bir tesadüftü… Kısa, hatta ayak üstü sayılabilecek bir öğlen arasında sohbet ettik. Ama onu yakalamışken değerlendirmelerini almamak olmazdı. Sizin de ilginizi çekeceğini umuyorum. Sadece teknolojik gelişmeler değil, teknolojideki ülkeler rekabetinde yönetimlerin neler yaptığı ile ilgili önemli açıklamaları da var. İsterseniz önce bu önemli laboratuvarda neler yaptıklarını anlatsın:
“Berlin Teknik Üniversitesi altında ve Federal Hükümet'e bağlı faaliyet gösteren ve Almanya’da teknoloji trendlerini yönlendiren Dağıtık Yapay Zeka Laboratuvarı’nın direktörüyüm. Bizim amacımız geleceğin akıllı sistemlerini ve onların temel yapılarını geliştirmek. Akıllı binalar nasıl olacak? Gelecekte yaşam nasıl olacak? Akıllı ve insansız otomobiller nasıl olacak? Bunlar üzerine çalışıyoruz. Örneğin, akıllı bina konusunda beklentimiz binanın tamamen akıllı olup, bana güvenlik konusunda, enerji verimliliği konusunda, konfor açısından, sağlık açısından öneriler yapıp hatta kendisinin bunları tahmin edip, yönetip uygulaması… Somuta indirgersem, evinizde bir odayı hiç kullanmıyorsunuz ama ısıtıyorsunuz ya da yeterli havalandırma yapmadığınız için nem oluşuyor… Akıllı sistemler ise bunları önlemek için devreye girecek. Enerji verimliliğinde de öyle bir akıl koyacağız ki, o akıl bize enerji ile ilgili tahminler yapacak ve yönetecek. Diğer taraftan ise binalar enerji üretecek ve sistemden enerji alma ve verme dengesini sağlayacak. Almanya’da güneş dahil yenilebilir enerjilerin oranı yüzde 33’e çıkmış durumda”.
Siber güvenlik kritik olacak
Prof. Albayrak diğer gelişecek ve üzerinde çalıştıkları kritik teknolojilerden şöyle bahsediyor: “Laboratuvarlarımızda üzerinde çalıştığımız başka önemli bir konu, siber güvenlik… Siber güvenlik bizim için çok önemli. Çünkü her şey dijitale doğru gidiyor. Dijital dönüşümle birlikte elbiselerimizden kullandığımız cihazlara her şey dijitalleşecek. Bu durum siber tehditlerin de yükselişini getirecek. Burada siber güvenliği nasıl sağlarız bunun üzerinde çalışıyoruz. Bir diğer konu, insansız araçlar, dijitalleşmiş yollar, robotlar, insansız hava araçları dronlar ve helikopterler. İnsansız hava araçlarını daha çok yangınlar, ilk yardım gibi konularda göreceğiz. Sağlık üzerine de çalışıyoruz. Orada da büyük bir dijitalleşme var. Biz bunları hayata geçiren somut, Almanya’nın en büyük projelerini yapıyoruz. Örneğin insansız otomobiller Almanya için stratejik kabul ediliyor. Pek çok otomotiv firmasıyla birlikte çalışıyoruz ve laboratuvarlarda ilk örnekleri geliştiriyoruz.”
Otonom araçlarda 2 yöntem
Herkesin çok konuştuğu, otonom ya da insansız otomobillerle ilgili de Prof. Albayrak çalışmaların hangi eksende yürüdüğünü şöyle anlatıyor: “Burada iki tane yöntem var. Birincisi Amerikan sistemi… Amerikan sistemi diyor ki sadece otomobil akıllı olsun. Biz ve Avrupa sistemi de diyor ki, otomobil akıllı olsun, yol akıllı olsun, bulut da akıllı olsun. Yol akıllı olsundan kastımız, örneğin 800 metrede bir sensörler kullanıp her türlü bilgiyi takip etmek. Yolda her anı görüntülerken geleceğe yönelik de tahmin yapmak. Trafiği, park yerlerini, yol koşullarını yağmurlu, karlı takip etmek ve ileriye dönük de risk tahmini yapmak. Bir de bizim için önemli olan karbon emisyonları… Tüm bilgileri otomobil, yol, bulut arasında paylaşıyoruz. Böylece çok yönlü bilgileri kullanmak mümkün oluyor. Böylece otomobilin daha sağlıklı kullanılması mümkün oluyor. Örneğin ABD’de bir insansız otomobil kaza yaptı… Ondaki sebep bir bisikletli kadını otomobilin algılayamamasıydı. Oysa yol da dijital olsa, yol onu zaten algılayarak bulut ve otomobil ile paylaşacaktı. Buradaki amacımız büyük metropoller için insansız araçlara nasıl çözümler üreteceğiz, onları nasıl daha güvenli ve verimli kullanacağız”.
İlk denemeler Berlin’de başladı
Bu konuda ilk denemelerin Berlin’de başladığını söyleyen Prof. Albayrak yürüyen projeleri şöyle anlatıyor: “Biz örneğin şimdi Almanya Berlin’de tüm bunları denemek için 14 km yol yapıyoruz. Bu yolu tamamen dijitalleştiriyoruz. Bir de otobüs yapıyoruz, insansız bir otobüs ve normal kamu kullanımına bunu açacağız. Otobüs şu anda ne yapıyorum, nereye gidiyorum sonra ne göreceğim bunların bilgilerini seyir esnasında verecek. Buradaki amaç pilot bir sistemi hayata geçirmek ve sonra bunu tüm şehre yaymak. Bu yol şimdi Berlin Teknik Üniversitesi ile Berlin Parlamento Binası arasında faaliyete başlayacak. İlk aşama böyleydi ama şimdi tüm şehre doğru nasıl yayılacağını kısa sürede gerçekleştirmek üzere planlıyoruz. Yani bu insansız otobüs ve otomobiller her yöne doğru şehrin içinde gitsin istiyoruz”.
Büyük bir dijital dönüşüm geliyor
Geleceğin neler getireceğini de ilk ağızdan dinleyelim: “Dünyanın bundan sonraki kesin gideceği yer büyük bir dijital dönüşüm. Dijital dönüşümle birlikte biz veri elde etmeye başlayacağız. Aslında bundan sonraki aşamamız, bu sistemleri, dijital dönüşümün küçük parçalarını nasıl birleştireceğiz. Bir diğeri ise burada veriyi nasıl işleriz? Verilerden nasıl akıllı ve doğru sonuçlar çıkarırız? Bundan sonraki beklentimiz çok akıllı, otonom dediğimiz sistemler. Dünya oraya doğru gidecek. Otonom sistemler dediğimizde sadece otomobillerden bahsetmiyoruz. Şu andaki tüm sistemlerin, araçlardan enerjiye, haberleşmeden sağlığa tüm sistemlerin otonom yapıya dönüşmesinden bahsediyoruz. Örneğin Siri’ye komut vermek yerine o zaten benim ihtiyaçlarımı görecek, çözüm üretecek ya da önüme getirecek. Benim ne yaptığımı anlaması lazım. Bunun da temelinde ‘öğrenen makineler’ ve ‘yapay zeka’ var. Sistemlerin daha akıllı hale gelmesi buraya doğru gidiyoruz”.
Yapay zeka rekabete açık
Peki ülkelerin rekabeti nasıl gidiyor? Acaba Türkiye’nin şansı olur mu? Prof. Şahin Albayrak şöyle anlatıyor: “Şu anda ‘yapay zeka’ rekabete açık durumda bence… Kim daha fazla yatırım yaparsa o ileri gidecek. Amerikalılar ve Almanlar şu anda en büyük parayı yatıranlar arasında. Platformlar olacak şirketler, girişimciler, hükümet bu platformlarda sistemleri geliştirecek. Daha küçük platformlar oluşacak… Akıllı evler, insansız araçlar için… Bu platformlar buluttan desteklenecek. Böylece bulutla birlikte hızlı bir gelişim sağlanacak daha iyi konuma gelecek bu sistemler. Türkiye’de maalesef bu alt yapıya yatırım yapılmıyor. Üniversiteler bu konularda yeterli yetkinlikte değil, yine değerli bilim insanlarının çoğu şu anda yurtdışında görev yapıyor. Gençlere yeni olanaklar sağlamak gerekiyor. Türkiye’nin en büyük problemi herkes her şeyi biliyor. Bilse de bilmese de konuşuyor. Böylece ülkede uzmanlık oluşmuyor. Dijital dönüşüme ve yapay zekaya hiç yatırım yapılmıyor. Almanya’da özellikle startup’lara büyük yatırımlar yapılıyor örneğin. Avrupa’da buna en çok kaynak ayıran ülke Almanya… “
35 yaşında ordinayrus oldu
Prof. Dr. Şahin Albayrak kendi hikayesini de şöyle anlatıyor: “Ben eğitim için Almanya’ya geldim. Üniversite eğitimim için 1978’in sonunda geldim Berlin’e… Uçak mühendisliğine girmiştim. Ben burslu geldim, Sümerbank bursunu alarak geldim. Sonra burada yüksek başarı bursu kazandım. Üniversite doktoramı buradan yapıp ABD’ye gittim. 2 yıl kaldım sonra buraya döndüm. Bir yandan Stanford Üniversitesi’nde diğer yandan da SUN Lab.’de çalışıyordum. Almanya’ya dönmek istemiyordum fakat Almanya’dan çok iyi bir teklif aldım. 35 yaşındaydım Almanya’dan Ordinaryüs Profesör unvanı verdiler. Bir de işte bu ‘dağıtık yapay zeka’ laboratuvarını kuralım, Siemens, Almanya Telekom ve Alman Hükümeti destekleyecek başına geçer misin dediler. 2002 yılıydı ben de bu cazip teklif karşısında Almanya’ya dönüp bu laboratuvarın başına geçtim ve bilimsel direktörü oldum. Aslında aramızdaki fark bu, onlar çok önceden görüp bunlara yatırım yapıyorlar. Böyle bir bakış açısı ve vizyon var. Almanlar ve ABD’liler birbirine çok benziyor. Temel araştırmalara çok önem verip kaynak ayırıyorlar. Sen çalış diyor pek çok insana böyle destekler veriyor. Buluşlar için destekliyor. Hepsi başarılı olmuyor, hepsi tutmuyor ama çıkanlar yine toplam değeri ileri götürüyor”.