Sağlık denetimsiz cihaza mı emanet!
EKG'ler, ultrasonlar, MR'ler… Liste uzun ama bildiklerim bunlar. Çünkü benim, eşimin, çocuklarımın, yakınlarımın sağlığı ne zaman doktora, hastaneye düşse, genellikle karşımıza bu cihazlar çıktı. Kablolarla bağlandık, kalbimiz grafik kağıdında tıkladı (EKG). İçimizi dışımızı ekranlarda gördük (Ultrason). Vücudumuz, insanda basınçla tıkıştırıldığı duygusu uyandıran daracık bir tüp içinde dilim dilim görüntülendi (MR).
Tıbbi cihazlar teknoloji çağının ileri, sofistike, marifetli aletleri olarak sağlık kavramının, doktorların, tedavi kurumlarının ayrılmaz parçası. Benim kuşağım, ister muayenehane ister hastane olsun, doktorun ellerini vücut üstünde gezdirerek "tık tık" yöntemiyle "teşhis" koyduğu zamanlarda yaşadı.
Şimdi öyle mi? Bağla aleti bak kalbin, damarların durumuna. Hastayı koy tüpün içine milim milim tara. Gezdir ultrason "faresini" vücutta, gör nerede ne var! Öyle ki, âlet yoksa isabetli teşhis veya "tanı" hatta tedavi de yok! Bu nedenle tıbbi cihaz sektörü dünyada olduğu gibi Türkiye'de de "olmazsa olmaz" sektörlerin başında.
Sağlık ekonomisinin boyu
300 milyar dolarlık küresel tıbbi cihaz sektöründen Türkiye'nin alabildiği pay ne? 2,2 milyar dolar. İhracatla mı? Hayır. Ya ne ile? İthalâtla. İhracatı yok değil; kaba hesap 200 milyon dolar. Oysa bu sektöre yatırım yapan İshak Alaton 40 milyar dolarlık ihracat potansiyelinden söz ediyor.
Alaton'un tahmini üstünden fikir yürütelim. İhracatının yaklaşık üçte birini tıbbi cihaz sektöründen sağlar hâle gelebilen bir Türkiye 2023 yılı için lâfı edilen 500 milyar dolarlık ihracata gözü kapalı erişir. Çünkü tıbbi cihaz, içine at eti, eşek eti, tavuk eti karıştırılmış "yüzde 100 dana" etiketli sosis, sucuk vs üretmeye benzemez!
Gerçi bu bile bir teknoloji işidir ama sıradan. Tıbbi cihazda dünya rekabetine soyunup rakiplere "posta koymak" için üretim tedarik zincirinin her halkasında ileri ve hassas teknolojiyi "içselleştirerek" üretip kullanmak gerekir ki, bu sıçramadan büyük sonuçlar çıkar.
Teknolojik sıçrama fırsatı
Büyük sonuçlardan, tıbbi cihazla birlikte çok sayıda sektörü kapsayacak teknolojik ilerleme esaslı bir gelişme fırsatını kast ediyorum. İki büyük sonuç çıkar:
Bir, Türkiye hiç olmazsa bu sektörde "açık pazar" olmaktan kurtulur. Halen 101 firmanın faaliyet gösterdiği sektörün önde gelenleri, teknoloji, mevzuat ve teşkilât boşluklarından faydalanarak iç pazarı "kalitesiz" cihazlarla istilâ eden Çin, Hindistan vb ülkelerden yakınmak zorunda kalmaz.
Tersine Türkiye bu alanda rakiplerine teknolojik üstünlüğüyle meydan okur.
İki, tıbbi cihaz üretim tedarik zincirinin tüm halkalarında ileri teknolojiyi içselleştirerek kullanır hâle gelmek, o zincire yan ürün veren sektörleri de aynı yolda ilerletecektir. Çünkü ana sektör "bileşenleri" olarak yan sanayi unsurları, tıpkı otomotivde, savunma sanayinde olduğu gibi, hangi ürünü üretirse üretsin, ana sektörün talep ettiği teknolojik seviyeye çıkmak zorunda kalır.
Yerli tıbbi cihaz imalât sektörü, kalite ve denetim sorunlarıyla birlikte ağır ithalat baskısı ve yabancı rekabeti altında. Kamu otoritesi geç de olsa, bu alana el atmış; Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu kurulmuş. Kurumun, yetki ve görevleri çok geniş. Ama henüz kağıt üstünde. Oysa, sektör başta ciddi denetim eksikliği olmak üzere tüm sorunlarıyla ilgilenecek kamu enerjisinin bir an önce harekete geçmesini bekliyor.