Sağlık Bakanı ve profesörler: Başbakan'a nasip olan iç huzuru ve va

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Bize farklı kaynaklardan aktarılanlar, bir yandan Sağlık Bakanlığı'na aklı selimin hakim olmaya başladığını, Tam Gün konusunda bir orta yol bulma çabasının oluştuğunu söylerken, diğer yandan üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devri konusunda çalışmaların sürdüğünü fısıldıyor. İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet "bunun kabul edilemez olduğunu" geçtiğimiz hafta yeniden açıkladı, çünkü sadece yetkin üniversite hastaneleri gerçekten beceri sahibi doktor yetiştiriyor, bu özelliklerini korumak zorundalar. Geçen haftaki yazımız için pek çok yerden geri bildirim aldım, en detaylısı bir uzman doktor okurumuzdan geldi. Anadolu'da Tam Gün başlıklı e-postasında oralardaki bıçak parası durumunu şöyle anlatıyor: "Anadolu'da bu bıçak parası çok yaygın: Paranın vergisi yok, Hoca hastası kavramı, yani bıçak parası verilen hasta prensesler gibi tutulurken diğerlerinin hatırı bile sorulmuyor. Muayenehane koşturmasından ihaleler yazılmıyor, depolar boşalıyor, en son hocanın haberi oluyor. Anadolu'daki doktorlar sizin tabirinizle "kağıttan kaleler", tornacıda yaptırdıkları metali hastaya rahatlıkla takıyor. Köyden gelmiş birden sınıf atlama peşinde ayda 40 milyar kazanıp bunu endoskopi ile yapıyor. İşini de iyi yapıyor ama bir gün üniversiteye uğramaya fırsatı yok." Buraya kadar olan açıklamalar işte o "arsız tüccar doktor" kesimi açısından Sağlık Bakanı'nın haklılık durumunu bizim de tamamen katıldığımız gibi teyit ediyor. Ancak meslektaş okurumuz, sevk kepazelikleri, "biz yoğunuz, başka yere gidin" tavsiyeleri, tanı koyma beceriksizlerine verdiği örneklerin ardından eğitim konusunda da şunları da ekliyor: "Bu adamlar öğrenci asistan yetiştirmiyor, kendi gibi olmayanı barındırmıyor, ne olacak bu Anadolu'nun hali. Doçent olduktan sonra bir tek çalışması yok, asistan tezleri olmasa..." ve şöyle bitiriyor: "Anadolu'daki kağıt öğretim üyeleri (bunlar çok akıllı bilgili işini bilen şark kurnazları ) ellerini ovuşturup hasta bakma hakkını bekliyorlar. Çapa teamüller okuludur, gözde profesör olduktan beş yıl sonra muayene açılmasına izin verilirdi. En az 5 yıl da kadrosuz çalışılırdı, kadrosuz doçentlikten hiç söz etmiyorum. Anadolu'da doçent olduğu gün kadrosunu alıp muayeneyi açıyor. Beş yılda profesör, bunlar azımsanacak sayıda değil."

Hesapsız Tam Gün hamlesi: "Kağıttan" kale şahı koruyamıyor!

Bizim eleştirilerimizin temel çıkış noktası (Sağlık Bakanı her ne kadar aksini iddia etse de) KHK ile başlatılan bu hatalı satranç hamlesinin hastaları (şah) açmaza soktuğu idi (büyük rok olsa gerek (1): Bakan veziri aradan çıkarıp, şahı kaleyle korumayı hedefliyor). Oysa "sorun çözme" yönünden baktığınızda sistem bütünüyle kilitlendi. Örneklerle özetleyeyim, Van'dan babalarını alıp gelen iki genç kardeşimiz, tümör omuriliğe bastığından her gün adım adım ilerleyen felç durumuna İstanbul koşullarında da çözüm bulamadılar. Çapa'da aktif beyin cerrahı kalmadığından Bakırköy'e gönderdim, dokunmadılar. Özel hastaneye gittiler, kabul görmediler, sonunda teşekkür edip Van'a dönmek zorunda kaldılar, ben utandım. Oysa beklentileri babalarının sağlığına kavuşması değil, sadece son bir kez ayağa kalkabilmesiydi ve "bu mümkündü". Diyarbakır'dan gelen diğer çocuğumuzun boynundaki kitle İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki konsültasyon sonucunda tahmin ettiğimiz gibi farklı bir tanıya dönüştü. Lakin çocuğa tedavi verecek yer bulamadık, ben yine utandım.

Eğri oturalım, ama doğru konuşalım: Beceri gerektiren tanı ve tedaviler söz konusu olduğunda, "alelacele kurma" üniversite hastanelerinin çoğunun yetkinliği sınırlıdır, profesör olmak yetkinliğin güvencesi değildir. Üstüne üstlük karmaşık girişimler ekip işidir. Bir ameliyatın toplam yarım saatlik "damar cerrahisi" bölümünü tamamlayacak kişi yoksa o ameliyatın "bütünü" yapılamaz. Sağlık Bakanı'nın "açığı kapattırırım" zannettiklerinin çoğu yetkinliği olmayan öğretim üyeleridir. İş yapma becerisi olanlar "orantısız kazanç" nedeniyle, "tam gün bulundukları hastanelerinde hastaya dokunamamak bahasına" muayenehaneyi tercih ettiler ("ben sana mecburum" durumu, Anadolu'nun ortalama bir ilinde kaç kardiyolog var sizce?). Durum böyleyken nasıl bilgili öğrenci ve yetkin asistan yetiştirilecek? Sağlık hizmeti, "DNA heliksi ya da endoplazmik retikulumla" yürümez ki! İş becermek gerekir. Amerika'da staj yapmak bile hiçbir şeyi çözmez, orada kendi hastalarına zaten dokundurtmazlar, çoğu "gözlemci" statüsündedir; giderler, gezerler ve dönerler!

Başbakan'a nasip olan iç huzurunu diğer hasta sahipleri de beklemez mi?

Geçtiğimiz hafta Başbakanımız annesini yitirdi. Merhume Tenzile Hanımefendiye Allah'tan rahmet, Başbakanımıza da sabır dilerim. Sayın Başbakan'ın en büyük tesellisi "elden gelen ne varsa yapılmış" olduğunu bilmesidir. Peki, bu iç huzurunu diğer hasta yakınları için de dilememiz gerekmez mi? Çocuğu hasta olmuş ana-babalar, babası hasta evlatlar, elden gelen her türlü imkanın kullanıldığı konusunda müsterih olmayı istemez mi?

Sağlık Bakanı Tam Gün ve üniversite hastanelerini (veziri bertaraf edip "kağıttan" kaleleri öne sürerek) değiştirme ısrarını bu gerçekleri hesaba katıp yeniden değerlendirmelidir. Hamle hatalı, çünkü o cenahtaki piyonlar kapalı! Halk hastalıklar karşısında iyice köşeye sıkışıyor…

Açıklamalar:

(1)"Rok" satranç oyununda, daha önce hiç hareket etmemiş şah ve kalenin, arada başka taş olmaması koşuluyla (bir hamle olarak) yer değiştirebilmesidir. Vezir kanadında yapılan değişikliğe "büyük rok" denir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar