Sadece aç nüfusun değil, 7.5 milyarın gıda güvenliği tehlikede

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Karbon emisyonlarının azaltılmasını hedefleyen Paris Anlaşması; açlığı, küresel ısınmayı ve eşitsizlikleri sonlandırmayı hedefleyen BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri… Zor, ama ulaşılması gereken hedefler. Devletler imzaladıkları anlaşmalardaki yükümlülükleri tek başlarına değil, özel sektör ve sivil toplumla birlikte gerçekleştireceklerini anladılar. FAO raporu da, sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma yolunda şirketlerin ülkelerden daha ileri durumda olduğunu ortaya koyuyor. Özel sektör toplumun sosyal yaşamını şekillendiren bir yapıya sahip.

Ülker CEO’su Mehmet Tütüncü’nün “Farklı bir uzaya çıkıyoruz” olarak tanımladığı bu yeni süreçte, şirketlere çok önemli bir görev düşüyor. O da sürdürülebilir yaşam şeklini yaygınlaştırmak. Daha verimli üretmek, daha az tüketmek..

Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada 2000’li yılların başında azalma eğilimine giren küresel açlık, 10 yıllık aranın ardından tekrar tırmanmaya başladı. Açlıkla mücadele eden küresel nüfus 2004 yılından itibaren istikrarlı olarak azalma eğilimindeyken, 2014 yılından bu yana artışa geçmiş durumda.

Dünya nüfusunun tamamını doyurabilecek gıda mevcut olduğu halde 815 milyon kişi açlıkla karşı karşıya. 2050 yılında 10 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunda, beslenme ihtiyacının karşılanabilmesi adına küresel gıda üretiminin yüzde 50 artması gerekiyor. Son iki yıl içerisinde değişen durum incelendiğinde dünya genelinde kronik açlıkla savaşanların sayısı 2014 yılında 775,4 milyon iken geçtiğimiz yıl 815 milyona yükseldi. Açlıkla mücadele eden kişilerin dünya nüfusu içerisindeki payı ise yüzde 11’e yükseldi.

Sürdürülebilirlik Akademisi ve TÜ- GİS tarafından gerçekleştirilen Sürdürülebilir Gıda Konferansı sağlıklı, güvenilir ve ulaşılabilir gıda hedefi doğrultusunda sektörde farkındalık yaratmak ve gıda sistemlerinde sürdürülebilirlik dönüşümünü hızlandırmak amacıyla iş dünyası, kamu, bilim ve sivil toplum kuruluşlarını bu yıl üçüncü kez bir araya getirdi.

Şirketler; nüfus artışı, iklim değişikliği, kaynak verimliliği, sağlık, açlık, göç ve ekonomik büyümenin birbiri ile yakından bağlantılı konular olduğunu artık biliyorlar. Sürdürülebilir kalkınmanın yolu, kaynakları verimli kullanmaktan, toplumsal fayda sağlamaktan, katma değer yaratacak inovasyon ve teknolojilere yatırım yapmaktan geçiyor. Sanayi 4.0 ile şekillenen bu yeni süreç, dijitalleşmeyi tüm sektörlere entegre ediyor ve iş yapış biçimlerini yeniden şekillendiriyor.

Sürdürülebilirlik, rekabetçi avantajdan ziyade, ortak olarak üstlenilmesi gereken bir yaklaşım, bir yaşam biçimi olarak ortaya çıkıyor. Kaynakların daha verimli kullanımı amacıyla sektörler ve şirketler arası işbirlikleri artıyor.

Tüm sektörler olduğu gibi gıda sektörü de bu dönüşümden en fazla etkilenen sektörler arasında.

Sürdürülebilir Gıda Konferansı, şirketlerin bu süreçteki rolünü masaya yatırdı. törü de bu dönüşümden en fazla etkilenen sektörler arasında. Sürdürülebilir Gıda Konferansı 2017 de, gıda sistemlerinin dönüşümü ile nasıl çözümler üretilebileceğini ve bu alandaki fırsatları masaya yatırdı. Öne çıkan yorumlar şöyle:

Ana sermayeyi tüketiyoruz

Sürdürülebilirlik Akademisi olarak 2009 yılından bu yana sürdürülebilirlik algısını iş dünyasına en hızlı şekilde entegre etmeyi hedeflediklerini söyleyen Murat Sungur Bursa, eskiden doğal, jeolojik veya iklimsel nedenlerden kaynaklanan tür yok olmalarının, son yüzyıldır insan kaynaklı olmaya başladığına dikkat çekiyor ve şunları söylüyor:

“İnsanoğlu bir yandan birçok şeyi üreten, geliştiren ve hatta yapay zeka ‘yaratan’ bir seviyeye gelmişken, diğer yandan sağlıklı bir şekilde oluşmuş doğal zinciri zorlayarak koparıyor. Kendi türünün sürdürülebilirliğini korumak için üreme, beslenme ve barınmasını sağlamaya çalışıyor. Bugün geldiğimiz noktada, her alanın sürdürülebilirliğini tartışılabilir hale geldik. Çünkü doğanın bize sunduğu imkanları tüketme biçimimiz, bu kaynakların ne zaman tükeneceğini sorgulama ihtiyacı doğuruyor. Kaynak kullanımı açısından 2017 yılında limit aşımını 2 ağustosta yaşadık. Bu tarih hızla öne çekiliyor. Artık kredi kartından, ana sermayeden yiyoruz ve ana sermayeyi tüketiyoruz. Bu borcu kimse ertelemeyecek. Sorun, tüketim sorunu. Sadece atıklarımızı azaltsak, limit aşım günü bir hafta ileri gidecek. Madem insan düşünüyor, bu sorumluluğu da üstlenmesi gerek.”

Artan talep, azalan arz, yok olan doğal kaynaklar

Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası Başkanı Necdet Buzbaş dünya genelinde açlığın azalmadığını; hedeflenen seviyelere inilemediğini söylüyor. 1996 yılında 900 milyon olan aç insan sayısının, 20 yıl sonra yarıya inmesi hedeflenmişti. 2016 yılına geldiğimizde, 815 milyon insan hala aç” diyen Buzbaş, “Bugün sadece aç nüfusun değil, 7.5 milyara ulaşan dünya nüfusunun gıda güvenliğinin tartışılmasının zamanı geldi” yorumunu yapıyor.

“Sürdürülebilirliği kesinti ya da azalma olmadan varlığını devam ettirebilme kapasitesi olarak tanımlayabiliriz. Vardığımız nokta ise artan talep, azalan arz ve yok olan doğal kaynakları işaret ediyor. Borçlanarak yaşama şekline devam edersek, 2050 yılında yaşamın ifl as edeceği hesaplanıyor” diyen Buzbaş, sürdürülebilir gıdanın iki ana bölümde ele alınması gerektiğini ifade ediyor.

Bunlardan birincisi üretim ve yetiştiricilik. İkincisi ise tüketim. Şöyle diyor Buzbaş: “Temel riskler küresel ısınma, su kaynaklarında yetersizlik ve tarıma elverişli alanların azalması olarak sıralanabilir. FAO aile çiftçiliğine çok önem veriyor. Kırsal dönüşüm gelişmekte olan ülkeler için çok önemli, ama son dönemde küçük üreticiler oyun dışı kalıyor. Kırsaldaki istihdamın nasıl korunacağı çok önemli. Genç nüfusun çiftçiliğe yönlendirilmesi gerekiyor. Kırsaldan kaçış kentlerde sorunların artmasına neden oluyor. Çarpık kentleşme, sosyal ve ekonomik sorunlar bunların başında geliyor. Ama asıl sorun kırsaldan kentlere kaçış sonucunda geride kalan topraklar. İnsan kaynağı kaybı, bilgi ve deneyim kopukluğuna ve entelektüel hafızanın kaybına neden oluyor. Bunun yanı sıra, 1 trilyon dolar değerinde gıda israf ediliyor. Gıdanın küresel ölçekte yer değiştirmesi de çok önemli bir diğer sorun. Küresel karbon emisyonlarının yüzde 13’üne neden oluyor. Önümüzdeki dönemde, şirketlere çok önemli sorumluluk düşüyor.”

"Başka bir uzaya geçiyoruz"

DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ'ın moderatörlüğünde gerçekleşen “Gıda sistemlerinde küresel uygulamalar ve trendler” oturumunda, gıda sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin sürdürülebilirlik konusuna nasıl yaklaştıkları ve yaşanan dönüşüme nasıl uyum sağladıkları sorgulandı. Dijitalleşme, değişen tüketici beklentileri, farklılaşan dağıtım kanalları, sanayi tarım işbirlikleri, kırsal kalkınmanın desteklenmesi, toplumsal ve çevresel fayda sağlayan iş modellerinin artışı önümüzdeki dönemi şekillendirecek başlıca trendler. 25 ulusal sanayi federasyonunu temsil eden, 1 trilyon euro ciro dünyanın en büyük gıda ihracatçı ve ithalatçısı konumunda olan Avrupa Gıda ve İçecek Sanayi Konfederasyonu (FoodDrink Europe) Genel Müdürü Mella Frewen, şirketlerin eskiden çalıştıkları gibi çalışmaya devam edemeyeceklerini; daha fazla değer yaratmanın, enerjiyi daha verimli kullanmanın, küresel ısınma ile mücadele etmenin, topluma fayda sağlamanın herkes için ‘kazan-kazan’ olacağının altını çiziyor. Ülker de FoodDrink Europe üyeleri arasında yer alıyor. Ülker CEO’su Mehmet Tütüncü, Avrupa gıda sektöründe yaşanan sorun ve trendleri Türkiye’nin de yakından takip ettiğini söylüyor. Tütüncü’nün yorumu net: Bugün 7.6 milyar olan, 2018’de ise 8.6 milyara ulaşacak olan dünya nüfusunu beslemek için gıda sisteminde değişikliğe ihtiyacımız var.

“Yaşadığımız süreci değişim veya dönüşüm kelimeleri ile anlatamayız, başka bir uzaya geçiyoruz” diyen Mehmet Tütüncü’nün yorumlarına kulak verelim: “Çiftçilerin geçim kaynakları, tüketicilerin kaliteli beslenmeye ulaşması, teknolojik ve dijital dönüşüm gibi bir çok konuyu kapsayan, aynı zamanda çevreye yönelik olumsuz etkileri azaltan, sosyal ve toplumsal kalkınmayı dikkate eden, tüm paydaşlar için sürekliliği olan ve değer oluşturacak iş modellerine ihtiyacımız var. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gıda sektörü için çok önemli. Ekonomik ve sosyal açıdan odaklanılması gereken koluları belirliyor ve entegre çözümler konusunda tavsiyelerde bulunuyor. Her şirket kendi faaliyet alanları doğrultusunda bu hedeflere katkıda bulunabilir. Ülker olarak iklim eylemi doğrultusunda 2024 yılına kadar 2014 yılına kıyasla emisyon artışı olmadan büyümeyi hedefliyoruz. Enerji verimliliğimizi yüzde 25 oranında artırmayı hedefliyoruz. Son iki yılda su miktarımızı yüzde 15 azalttık. Yüzde 100 geri dönüşüm ve sıfır atık amacıyla çalışmalarımız devam ediyor. İnovatif yaklaşımlarla ambalaj tüketimini azaltmayı planlıyoruz. Yaşanan değişimler yeni fırsat ve riskleri beraberinde getiriyor. Değişim diyoruz ama, geçtiğimiz 10 yılda yaşanan bir değişim ve dönüşümden bahsetmiyoruz. Endüstri 4.0 dijitalleşmeye dayanıyor. Dijitalleşme üretimden dağıtıma tüm kanalları değiştiriyor. Şu anda yaşadığımız ortamla hiç ilgisi olmayan değişimler yaşanıyor. Farklı bir platforma çıkıyoruz. Başka bir uzaya geçiyoruz. Büyük bir taşınma yaşanıyor. Burada önemli olan edindiğiniz bilgileri doğru kullanmak. Sadece değişim ve dönüşüm kelimeleri ile ifade edilecek kadar küçük değil, çok daha derin bir taşınma yaşanıyor. Tüketicinin beklentisi hız ve kolaylık. Bu süreçte hızlı olmak ve hızlı algılamak çok önemli.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar