Sadakat krizi
Birleşmiş Milletler’e göre dünya üzerinde 793 milyon kişi yetersiz besleniyor, 761 milyon kişi aşırı fakirlik düzeyinde yaşıyor, 2 milyar kişi sağlıklı içme suyuna ulaşamıyor. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, dünyanın en önemli sorunu var olmak! Bu sorunları aşağı yukarı hepiniz biliyorsunuz. Rakamlar ezberinizde kalmamış olabilir. Her şeyin yeterince farkındayız ama alıştık.
Dünya Çalışma Örgütü'ne (ILO) göre, dünya genelinde 260 milyon kişi işsiz. İşsizlik dünyanın en önemli sorunlarından. Buna da alıştık. Üstelik farklı istatistiklerle hoş göstermenin yollarını bulduk. ILO verileri arasında gelişmiş dünyanın yüzde 30’unun kendi kendisinin patronu olduğunu gösteren istatistikler mevcut. Sorun şu ki, kendi kendinin patronu olma hali bir diğer tanımla “modern işsizlik”.
İyi iş
Dünyanın neredeyse tamamı “iyi iş” istiyor. Cümleyi bu şekilde okuduğunuzda “ben de” diyeceğinizden kuşkum yok. İyi iş geçinebilecek kadar olanak sağlayan iş anlamına geliyor. Uluslararası standart en az 30 saat çalışma karşılığı yaşamak için gerekli asgari faturaların ödenmesi olarak bakıyor. Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 32’sinin iyi işi var.
Şimdi size pek de konuşmadığımız bir başka küresel sorundan söz edeceğim ki, Türkiye bu dertten kıvrananların başında geliyor: sadakatsizlik. Bunu da lütfen düz okumayalım. Sadakat kadın ve erkek arasıdaki klişe bağlılıktan daha fazlasını hak ediyor ki, konumuz da bu.
Dünyanın önde gelen araştırma kurumu Gallup verilerini kullanacağım. Gallup iki önemli konu başlığına dikkat çekiyor: dünya çalışan nüfusu giderek daha az bağlılık gösteriyor, beyin göçü hızla artıyor.
Sadakat sıfır
2014-15-16 yıllarında toplanan datalardan oluşturulan Gallup iş yeri sadakati ölçümlemesine göre, çalışanların yüzde 85’inin sadakati zayıf. Yönetimler ve yöneticiler bir anlamda iflas etmiş görünüyor. Açılımını verecek olursam; dünya genelinde çalışanların yüzde 15’i işlerine bağlı ya da sadakat hissediyor diyelim. Yüzde 67 bağ hissetmiyor. Yüzde 18 mutsuz ve bağsız.
Türkiye’de rakamlar ne diye merak edebilirsiniz, dünya ortalamasının çok altında. Karne spor toto misali;
- İşine gönülden bağlı olanlar, çalışan nüfusun yüzde 7’si,
- Yaptığı işe bir bağ hissetmeyenler yüzde 63,
- Mutsuz ve bağını koparmış olanlar ise yüzde 30.
Ne zaman bu hale geldik? Bu yalnızca iş dünyasının suçu mu, toplumsal gerçeklerin hiç mi katkısı yok? Şapkayı öne alıp hızlı, çok hızlı düşünmek gerek.
Varsın sadık olmasın
‘Ne yapalım varsın sadık olmasın’, diyebilir misiniz? Mümkün görünmüyor. Sadakatin olmadığı yerde kârlılık düşüyor, itibar kaybı yaşanıyor, düşük müşteri memnuniyeti, verimsizlik ortaya çıkıyor. Yüksek eleman sirkülasyonu yaşanıyor. Sağlık ve güvenlik sorunları artıyor. İlgimi çeken sonuçlardan biri de şu: sadakatin azaldığı ortamlarda çalışanların boş zamanı da azalıyor. Hem verimli çalışmıyor hem de boş zaman yaratamıyorlar. Bu da psikolojik sorunların varlığından şüphe etmem gerektiğine işaret ediyor.
Aklıma başka ilginç sorular da geliyor. Örneğin; ekonomiyi kim sırtlanmış götürüyor diye merak ediyorum. Yanıt bu istatistiki verilere göre basit; Türkiye coğrafyasında çalışanların hepi topu yüzde 7’si diyeceğiz. Yüzde 60 ittir kaktır… “Çabalama kaptan ben gidemem” diyor. Yüzde 30 ise olmaz olsun diyeceğiniz türden. Sadakatin dip yaptığı bu grup etrafına zarar veriyor. Dedikodu, bilinçli yanlışlıklar…
Dünyada bizim kadar yüksek sadakat eksikliği olan ülkeleri de merak edip çıkardım; Tunus, Hindistan, Mısır, Bosna, Lübnan, Tayvan, Suriye, Macaristan… İle de bu ligde olmak isterim demeyeceğiniz bir grup!
Ne olacak peki
Türkiye, sözde daha iyi bir hayat için seçimden seçime koşarken neden mutluluğu yakalayamıyor. Düğmeye basınca neden aç kapa mantığıyla işler düzelmiyor.
Çok ama çok ciddi sorunlarımız var. Türkiye’ye dışarıdan semaye girişi, yatırımların canlanması için tabii ki çalışmak gerekiyor. Ama gözden kaçan bir durum var. Çalışanlarımız SOS sinyali vermenin ötesine geçmiş, tehlikeli boyuta gelmişler. Gerek duyguları gerekse temsil ettikleri kalite açısından sıranın sonundalar. Sorunlu çalışan ekonomi sizce ne üretebilir?
Çaba, mücadele, acı
Aynı araştırmada Türkiye’de çalışanların yüzde 20’sinin gelişme için çaba sarfettiğini gösteriyor, yüzde 66 mücadele safhasında, yüzde 14 acı içinde.
88 milyon insanız. Bir avuç insanın çalışmasıyla hepimiz bırakın refahı, standard bile yakalayamayız. Beyin göçüne ise göz yumamayız. Neden gittiklerini anlamak ve acele önlem almak gerek. Neden gidiyorlar peki? Kulaktan kulağa anlatılanlardan değil, sayacağım 4 madde Gallup araştımasının bir parçası:
- Öncelikle iş bulamadıkları, iş atmosferi iyi olmadığı için.
- İkincisi hayatlarını “iyi” yaşayamadıkları için.
- Üçüncüsü yolsuzluktan kaçmak istedikleri için ki, iş dünyasını ve hükümeti burada aynı kefeye koyuyorlar.
- Son olarak sadakatlerini yitirdikleri için.
Ben sonuçlardan söz ettim, acil tedavi gerekiyor.