Saadet zinciri çatırdıyor mu?

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Aralık ayı genelinde döviz piyasalarımızda yaşanan gelişmeler nedeniyle geleceğe yönelik belirsizlik algılaması artmış gibi görünüyor. Döviz sepeti bazında Türk Lirası'nın yüzde 5'i aşan oranda değer kaybetmiş olması kısa vadeli spekülatif beklentileri olumsuz yönde etkilemiş gibi görünüyor. Durum böyle olunca döviz kuruna ilişkin endişeler artıyor, kafalar karışıyor. Değer kaybı devam edecek mi? Beraberinde başka hangi eğilimler değişecek?.. Türk Lirası değerlenirken keyfi yerinde olan kesimlerin rahatı kaçmış gibi görünüyor. Merkez Bankası'ndan gelen son açılımın daha radikal değişikliklerin öncüsü olup olmadığı konusundaki endişeler sıkıntı yaratıyor. Şahsen bu endişelere katılmıyor, bir şeyleri değişmediğini ve mali sektör ile spekülatif sermayenin konuyu abarttığını düşünüyorum.

Eğer Türk Lirası değer kaybetmeye devam edecek ise devamında enflasyon beklentilerinin bozulması, faizlerin yükseliş eğilimine geçiş yapması, menkul ve gayrimenkul değerlerinin ortaya çıkacak riskten kaçınma eğilimi nedeniyle gerilemesi, bilançoların yıpranmasına bağlı olarak dış finansman imkânlarının daralması gibi eğilimler devamında gelecek tüm eğilim ve tercihleri değişmeye zorlayacaktır. Kendi kendini besleme yeteneği olan böyle bir süreç kısa vadede yıkıcı olacak ve radikal tercih değişikliklerini gündeme getirecektir. Eğer Merkez Bankası, Türk Lirası'ndaki değer kaybı ve enflasyon beklentisindeki bozulmalara rağmen kısa vadeli faizleri düşürmeye devam eder ise özetlediğimiz yönde bir değişiklik algılaması yaygınlaşacak ve paniğe dönüşecektir. Ekonominin daralması, işsizlik ve enflasyonun artması, paranın devir hızının düşmesi iç taleple birlikte cari açığın küçülmesi, bütçe açığı büyürken kamu borç dinamiklerinin olumsuzlaşması kaçınılmaz olacaktır. Kâğıt üzerinde üreten kesimlerin rekabet gücü artacak, iç talebin keskin bir şekilde daralması ve finansman imkânlarının engellemesi nedeniyle faaliyet gelirleri artmayacaktır. Mali sektör açısından ise borç-alacak zincirinin kırılması, sorunlu kredilerin aormal şekilde artması, varlık değerlerinin düşmesi gibi eğilimler yıkıcı olabilecektir. Mali sektör ve finansal sermayenin Merkez Bankası'ndan gelen son açılıma ilişkin endişesi bu ve benzeri korkular yanı sıra sürdürülebilir olmayan eğilimlere bağımlılıktan kaynaklanmaktadır. Bu aşamada sormak gerekiyor altı ay içinde genel seçimlerin yapılacağı bir ekonomide herhangi bir hükümet böyle bir değişikliği göze alabilir mi?..

Bir de madalyonun diğer tarafından bakalım. Kredilerdeki kontrolsüz büyüme, cari açıktaki eğilim, artan dış kaynak ihtiyacına rağmen finansman kalitesinin düşmesi ve de mevcut eğilimlerin sürdürülebilir olmayan türden olduğunun bilinmesi yine yukarıdaki endişeler nedeniyle siyasi irade ve Merkez Bankası'nı harekete geçirmiş olamaz mı? Zira mali sektörün sergilediği eğilimlerde aşırılıkların zorlanması da Türk Lirası'nın değer kaybı ve devamında tüm eğilimlerin değişimi ile sonlanmaya adaydır. Seçim öncesinde bir kaza yaşanmasını önlemek adına aşırılık sınırlarının zorlanmasını engellemek adına müdahale etmek durumunda kalmış olabilirler. Bu nedenle cari açığın gayri safi milli hasılanın yüzde 5'i düzeyinde tutmak, kredi genişlemesinde yüzde 25'inde aşılmamasını sağlamak ve dış finansan kalitesini düzeltmek adına birşeyler yapmaya çalışıyorlar. Belli ki aynı senaryo korkusu ile yaşayanlar ne kendilerine ne de birbirlerine güvenmiyorlar! Eğilimler sürdürülebilir olmayınca belli bir aşamadan sonraki durum daha farklı olamıyor...

Merkez Bankası ve BDDK'nın siyasi iradenin de desteği ile aldığı son kararların aşırılıkları sınırlandırarak biraz daha zaman kazanmak ve beklentileri kontrol altında tutmak dışında bir amacı olduğunu sanmıyorum. Belli ki 2006 yılı Mayıs ayında ve 2008 yılı ikinci yarısında yaşanan gelişmelerden ders almışlar. Olumsuz küresel koşullara bağlı olarak sermaye hareketlerinde yaşanacak ani yön değişikliğine karşı az da olsa tedbirli olmaya çalışıyor, fakat sürdürülebilir olmayan koşulları görmezden gelmeye devam ediyorlar. Ayrıca parasal genişlemeye bağlı olarak artmaya devam etmesi beklenen emtia fiyatlarının enflasyon ve faiz beklentilerini bozarak sıkıntı yaratacağını dile getirmeseler bile kısmen hesaba katmaya çalışıyorlar. Bu çerçeveyi muhtemelen mali sektör de görüyor ve geriliyor, içine düştüğü alternatifsizlik dengesiz tepkileri de beraberinde getiriyor. Orta vadeye ilişkin beklentilerin olumsuzlaşması kısa vadeye yönelik yoğunlaşması, her şeyi pespembe görmeyi zorlaştırıyor. 2011 yılının ikinci yarısına ilişkin endişeler büyüyor. Kamu yılın ilk yarısına odaklandığı, mali sektör ve finansal sermaye ise kısa vadede rahatı kaçtığı ve 2011 yılının özellikle ikinci yarısından kaygılı olduğu için aralarındaki iletişim bozuluyor.

Mali sektör ve finansal sermaye eğer bir süre daha kısa vadeli faizlerin geriletilmesini ve günün kurtarılmasını itiyor ise Türk Lirası'nın daha fazla değer kaybetmemesi için çaba harcayacak, aksi takdirde saadet zinciri kırılacak ve sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmak imkânsızlaşacak...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar