S-400: Konu sonunda paraya mı bağlanıyor?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Bazen işler ilk bakışta görünenden farklı bir mahiyet arz ederler. Bu açıdan S-400 meselesi de bir istisna oluşturmuyor. ABD ve Türkiye arasındaki karşılıklı direnme yaptırım seviyesine varmak üzereyken, Amerika'nın pozisyonunda bazı çatlaklar oluşmaya başladı. ABD yasaları bazı yaptırımların otomatik olarak devreye girmesini gerektirirken, Başkan Donald Trump, Obama yönetiminin Türkiye konusunda hatalı davrandığını ileri sürerek Türkiye'yi sert bir şekilde cezalandırmaktan yana olmadığını ifade ediyor. Trump, bir işadamı zihniyetiyle hareket ederek, muhakkak ki askıya alınan milyarlarca dolarlık F-35 projesi dahil olmak üzere Türkiye'ye yapılan silah satışının neden olacağı gelir kaybından endişe duyuyor. ABD'nin S-400 anlaşmasına karşı çıkmasının nedenleri tartışılırken, silah satışlarının ekonomik boyutu ve NATO'nun dünyada değişen rolü üzerinde fazla durulmadı. Halbuki, her iki husus da ABD'nin nasıl bir tutum izlediğini ağırlıklı olarak belirleyen faktörler.

ABD, Türkiye'nin S-400 satın almasından dolayı ciddi bir gelir kaybıyla karşı karşıya bulunuyor. Trump yönetiminin bu sistemin satın alınmasının emsal teşkil etmesinden neden endişe duyduğu söyleniyor. Konuyu biraz açar mısınız?

NATO’nun silah tedarik sistemi incelendiğinde, silahların çoğunun Amerikan ürünleri olduğunu görülecektir; büyük bir kısmı bütünüyle veya kısmen ABD'de üretiliyor. Bu füzeler için özellikle geçerli ama bazı uçakların üretimi de Amerikan denetimi altında ve başka ülkelerde bile olsa yine bu ülkenin ürettiği hassas parçalar ve motorlar kullanılarak üretiliyor. ABD, özellikle Soğuk Savaş döneminde, NATO’daki konumunu, yalnızca NATO’nun savaş teçhizatını standartlaştırmak için değil, NATO’nun Amerikan tasarımı ve yapımı ürünler kullanmasını sağlamak için de kullandı.
Avrupalılar bazı silahlar geliştirmeye çalıştılar, ancak Amerika’nın NATO’ya silah tedarik etme konusundaki hakimiyetini sarsamadılar. ABD’nin NATO silahlarının üretimi ve tedarikinde pazar payını koruma arzusu anlaşılabilir bir husustur. Özellikle Trump döneminde silahların ekonomiye katkı boyutuna geçmişe göre daha fazla önem veriliyor. Ancak geçmişte de Avrupalıların savunmaları için daha fazla para ödemeleri gerektiği yönünde telkinler yapılıyordu ve bu aslında Avrupa'nın Amerika’dan daha fazla Amerikan silah satın alması anlamına da geliyordu.
S-400'ler ABD’yi bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor: S-400 edinmesine cevaben, Türkiye’ye F-35 savaş uçağı satışını askıya alırsa, sadece büyük bir satıştan mahrum kalmayacak, gelecekte yapılabilecek sofistike askeri teçhizat satış potansiyelini de baltalamış olacak. Ancak, Türkiye'yi cezalandırmaz ve yaptıklarını hoş görürse, bu defa da diğer NATO üyeleri de benzer şekilde davranabilir ve NATO dışı kaynaklardan silah satın alabilir. ABD aslında bir miktar diğer NATO üyelerinin de S-400 sistemini satın alabileceği endişesi taşıyor.

Daha önce bahsettiğimiz gibi, ABD değişen dünya düzeninde hâkimiyetini korumak için mücadele ediyor ve S-400 sorunu bunun başka bir örneği gibi görünüyor. Soğuk Savaş sırasında ABD, NATO’nun stratejisini tek başına belirliyordu. Silahlar tedariki için tek adresti. Soğuk Savaş'ın sona ermesi NATO üyelerinin düşünce ve iş görme biçimlerini nasıl değiştirdi?


Soğuk Savaş sırasında, İttifak’ın tüm üyeleri karşılarındaki tehdidin saldırgan bir Sovyetler Birliği olduğu konusunda hemfikirdi ve tehlikenin ABD'nin nükleer arsenali olmadan önlenemeyeceğini düşünüyorlardı. Dolayısıyla şöyle bir zımni pazarlık yaşandı: NATO üyeleri, ABD’nin İttifak’ın stratejisini planlaması gerektiği fikrini kabul edecekler ve bunun karşılığında Amerika’dan korunma güvencesi alacaklardı. Bu koşullar altında, NATO’nun Avrupalı üyeleri, ittifakın bir Sovyet saldırısına daha esnek bir cevap vermesine imkan verebilecek konvansiyonel güçler geliştirmek konusunda hevesli olmadılar.
Soğuk Savaşın sona ermesiyle, herkesin üzerinde mutabık olduğu tehdit ortadan kalktı. Bugün, Rusya ile ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiği konusunda ciddi anlaşmazlıklar var. NATO’nun kuruluş nedeni olan tek ve kapsamlı tehdidin yokluğunda, dünyanın farklı yerlerinde uluslararası barışı tehdit eden sorunlar NATO'yu sık sık daha kapsamlı 'alan dışı’ operasyonlar yapmaya zorluyor.

Bu noktada karşımıza çıkan soru şu: NATO devam edecekse, eski haliyle devam edebilir mi? Başka bir deyişle, varlığını ABD’nin yönettiği, silah sistemlerini belirlediği, sağladığı bir ittifak olarak sürdürebilir mi? Bunun mümkün olamayacağı aşikar. NATO değişen küresel siyasi gerçeklere uyum sağlamak zorundadır. Belki de çözüm NATO’nun hepsi olmasa bile birkaç üyesinin kendileri için kaygı uyandıran sorunların halli için işbirliği yapmasıdır. Tabii ki, bu işbirliğinin diğer NATO üyeleriyle olan ilişkilerine zarar vermeyeceğinden emin olunmalıdır ancak ülkelerin önem atfettikleri ulusal çıkarlarını kollamalarına izin verilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde, üyelerin ittifaka bağlarını sürdürmeleri zorlaşacaktır.

O zaman sorun sadece S-400’ün NATO sistemleriyle bağdaşmaması veya Rusya’nın Türkiye üzerinden hassas bilgilere ulaşması tehdidi değil. Konunun hem ekonomik hem de NATO’nun 'var oluş nedeni' gibi farklı boyutları var. Pekiyi, bu durumda Türkiye'ye yöneltilen eleştirilerin haklı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tüm eleştiriler belli bir dereceye kadar haklı olabilir. Açıkçası S-400'ün satın alınmasının NATO’nun entegre savunma sistemi açısından yarattığı bazı sorunlar var. Bunun, Rusların F-35'lerle ilgili olanlar da dahil, bazı savunma sırlarına erişmesinin bir yolu olabileceğine dair dile getirilen endişeler ise yeterince ikna edici görünmüyor. Bunlara ilaveten, özellikle ABD için önemli olan ekonomik boyut var. Son alarak da bir bağlam sorunu var. NATO’nun içinde yer aldığı uluslararası bağlam, ittifakın yapısının da uyumlaştırılmasını gerektirecek şekilde değişti. Artık, diğer üyelerinin bağımsız hareketine izin vermeyen, Amerika’nın tek başına kararları aldığı bir ittifak hayatta kalamaz. Daha esnek bir sisteme ihtiyaç var. Şu anda, bu esnekliğe sahip olan tek ülke ABD çünkü küresel bir güç ve tüm güvenlik ihtiyaçları NATO’nun ilgi alanında değil. Soğuk Savaş sonrası ortamında, İttifakın diğer üyelerinin çıkarlarının ABD’ninkilerle ya da NATO üyelerinin çoğunluğuyla örtüşmediği durumlar yaşandı. Eğer varlığını sürdürmesi isteniyorsa, üyeleri arasında farklılıkları barış içinde yönetebilen bir ittifak sistemine ihtiyacımız var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019