S-400 hikayesi devam ediyor!

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]


Spotlar yeniden S-400 füze sistemleri üzerine çevrildi. Geçen hafta ABD yönetiminin Rusya ile yapılan anlaşmadan vazgeçilmesi için baskılarını artırmasına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ndan sert tepki geldi. Bakan, “Türkiye ihtiyaç duyduğu her şeyi alır ve kimse karışamaz” mealinde konuştu ve ekledi: “S-400'lere ihtiyacımız olursa, alırız.” Ancak, belki bu sözlerde bazı şeylerin değişebileceğine dair bir ima da bulunuyor! Türkiye'nin uzun zamandanberi süregelen Füze Dramı’nın acaba bir sonraki aşaması neler getirecek?
 
Son zamanlarda ABD'li bazı diplomatlarla S-400 meselesi hakkında sohbet ettiğinizi ifade etmiştiniz. Neler söylendi, bizlerle de paylaşır mısınız?
 
 Söze Türkiye'nin Rusya'dan satın alacağı S-400 füze sisteminin NATO'nun Entegre Savunma Sistemi'ne uyumlu bulunmadığı düşüncesinin özellikle ABD'de giderek güç kazandığını belirterek başlayabilirim. Bu ifade, diğer ülkelerin benzer eleştirileri paylaşmadığı anlamına gelmiyor. Ancak muhalefetin başını ABD çekiyor ve teslimat tarihi yaklaştıkça konuya duyulan ilgi yeniden canlanıyor. Nitekim ilk teslimatın 5 ay sonra yapılması bekleniyor. Amerikalı diplomatların dediğine göre, Amerikan siyasi sistemi içindeki birçok aktör, Türkiye'nin füze alımlarının Batı'nın güvenliğini tehlikeye atabileceği ve dolayısıyla böyle bir davranışın kabul edilmemesi gerektiği yönünde güçlü bir irade sergiliyor.

Amerikan siyasi sisteminin karmaşık bir yapısı olduğu malum. Amerikan dış siyasetinde karar süreçlerine ortak organlarından bahsederken, sadece Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ya da Beyaz Sarayı saymakla yetinemeyiz. Silah satışı söz konusu olduğunda Kongre'nin, hassaten Senato’nun da onayı gerekiyor. Söylenenlere bakılırsa, Türkiye S-400 alımı konusunda geri adım atmazsa Kongre'nin Türkiye'ye Patriot füzelerinin satışına izin vermemesi ihtimali güçleniyor. Ayrıca Türkiye'nin almayı kararlaştırdığı 100 adet F-35 savaş uçağının satışına izin verilmemesi gibi başka tedbirler de alınabileceği belirtiliyor. Türkiye'nin halihazırda kullanmakta olduğu Amerikan malı ürünler dahil olmak üzere diğer bazı askeri ekipmanların Türkiye’ye sevkine de kısıtlama getirilmesinin gündeme gelebileceği konuşulanlar arasında.

Dışişleri Bakanımızın Türkiye'nin kararından dönmeyeceğini ısrarla vurgulaması ilginç bir durum fakat aynı zamanda görüşmelerin devam ettiğine dair iyimserlik yaratan bir açıklamada da bulundu. Aslına bakarsanız bunun tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorum çünkü ABD tarafı, füze alımının iptalinden başka bir seçeneği kabul etmeyeceğinde ısrarlı görünüyor.

Pekiyi, sizce müzakereye uygun bir zemin var mı?

Olabilir. Daha önceki emsal uygulamalara bakacak olursanız, Türkiye’nin S-400'leri teslim alması ama operasyonel duruma getirmemesi mümkündür. Türkiye bu füzeler için ödeme yaptı, maliyetinin büyük bir kısmını karşıladı ve geri kalan borcunu da ödemek zorunda kalacak. Bu masrafın bir şekilde telafi edilmesine de ihtiyaç vardır.

Türkiye'nin bu füzelerin alımında dikkat ettiği üç temel faktör var: İlkin, fiyatı makul olmalı diyor. İkinci olarak, Türkiye teknoloji transferi talep ediyor. Ve son olarak da ortak üretim istiyor. Amerikalılar fiyat üzerinde çalışabileceklerini ifade etmişlerdi. Önceleri önerdikleri fiyatlar Rusların verdiği tekliflerin seviyesine yaklaşamıyordu ancak şimdi aradaki fark ciddi bir şekilde azalmış görünüyor. Teknoloji transferine gelince, bu konu ABD için söz konusu değil. Rusya'nın da teknoloji paylaşımına hazır olduğuna dair fazla kanıt yok. Benzer şekilde, Rusların ortak üretime sıcak bakıp bakmadığı da belli değil. Kısacası, teknoloji transferi ve ortak üretim açısından ABD ve Rusya'nın sunduğu şartların birbirine yakın olduğunu tahmin ediyorum.

Yani iş fiyatta bitiyor. Ancak Rusya ile bu anlaşmayı yaparken, Türkiye onlarca yıldır bağlı olduğu NATO ile olan ilişkisi açısından ne kadar büyük bir risk aldığını herhalde farkında. Böyle bir riski neden göze alıyor?
 
Bu, yanıtını tam olarak bilemediğim ilginç bir soru. Aslında sorduğunuz soru tam olarak şunu kastediyor: Acaba bu füzeler Türkiye'nin müttefikleriyle ilişkilerini riske atmasına değecek kadar önemli hangi amaca hizmet edeceklerdir? Ortaya, Suriye'den gelebilecek füzelere karşı alınıyor gibi bazı spekülatif iddialar atılıyor. Bazıları da Türkiye'nin İran'dan gelebilecek olası bir füze saldırısı endişesi taşıdığını söylüyor. Bir başka kesim ise, Türkiye'nin müttefik statüsüne sahip diğer bazı komşularıyla bile ilişkilerindeki sorunlara karşı bir tedbir olabileceğini öneriyor. Neticede, çeşitli söylentiler mevcut. Ancak şu soru da sorulabilir; Eğer Patriotlar alınmış olsaydı, S-400'lerden daha mı az işe yarayacaklardı? Daha önceki sohbetlerimizde dile getirdiğimiz gibi, kabiliyetlerine bakıldığında, her iki sistemin de avantajları ve dezavantajları bulunuyor.

Burada temel mesele, özellikle gündeme teknoloji transferi de eklendiğinde, ABD’nin başlangıçta Türkiye'ye Patriot füzelerinin satışına soğuk bakmış olmasıdır. Bunun üzerine Patriot alma tartışmaları durdu ve Türkiye başka satıcılar aramaya yöneldi. Önce, teknoloji transfer etmeyi kabul eden Çinlilerle konuştu. Ancak füzeleri çok gelişmiş değildi. Türkiye, EUROSAM füzelerini satın almak için Avrupa güçleriyle de temaslarda bulundu. Sanırım ilk başlarda Türkiye'nin amacı S-400'e yöneleceğinin sinyalini vererek müttefiklerini bu tür füzelere ihtiyaç duyduğuna ve işbirliğine daha açık olmaları gerektiğine ikna etmekti. Önceleri niyet S-400'ü satın almak olmasa bile, olaylar Türkiye'yi bu noktaya getirdi. Türkiye müttefiklerinden olumlu dönüşler alamadığı içindir ki, zaman içinde S-400 satın almak daha ciddi bir seçenek haline geldi.

Bu, Türkiye'de sözde müttefiklerinin kendisini bastırmaya çalıştığı söylemiyle ilişkilendirilebilir mi? Bu Türkiye'yi Rusya'ya yaklaştırmaya devam edecek midir?
 
Türkiye-Rusya ilişkisinin derinleştiği görülüyor. Fakat bence dış siyasetimizi belirleyen kadrolarımız, tarihi bağlarımız olan müttefiklerini kaybetmek pahasına, bazı konularda işbirliği, bazı konularda da rekabeti içeren çok boyutlu ilişkilere sahip olduğumuz komşumuza çok fazla bel bağlamanın ihtiyatlı olmadığını bilmelidirler; bildiklerine de inanıyorum. Türkiye NATO’dan Suriye'ye karşı füze koruması talep ettiğinde, Almanya, Hollanda ve İspanya’nın güney sınırımıza Patriot bataryaları gönderdikleri unutulmamalıdır. NATO’nun Türkiye’nin güvenliğini sağlamada hala önemli bir unsurdur. Yeni savunma kabiliyetleri geliştirse bile, Türkiye’nin NATO üyeleriyle işbirliğine ihtiyaç duymaya devam edeceği perspektifini koruması büyük önem taşımaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019