Rusya’yı bırakalım, içeriye bakalım
Petrol fiyatındaki düşüşün makro verilere henüz tam anlamıyla yansımadığı düşünülürse, Türkiye 2015’te beklentilerin üzerinde performans gösterebilir. Türkiye’nin ekonomik kırılganlıkları biliniyor. İlk iki sırayı cari açık ve enflasyon alıyor. Cari açıkta ilk on ayın rakamına sahibiz. Petroldeki düşüş kasım-aralık döneminde hızlandı. Önümüzdeki aylarda cari açık çok daha aşağılarda oluşabilir. Enflasyon da toparlanacak. Geçen hafta yayımlanan üçüncü çeyrek büyüme rakamında da görüldüğü gibi, milli gelirin yüzde 70’ini oluşturan özel tüketim harcamaları zayıf seyrediyor. Enerji fiyatlarındaki sert düşüş ve baz etkisi de hesaba katılırsa, 2015’in ilk yarısında enflasyonda önemli bir gerileme görülebilir.
Türkiye ekonomisi için çok önemli olan enerji fiyatları çöküyor. Açıkçası petrol fiyatının nerede dip yapacağını kestirmek güç. Enerji piyasasındaki dinamikler farklıdır. Bu hafta Birleşik Arap Emirlikleri Petrol Bakanı, ‘‘Petrol fiyatı 40 dolara inse de üretim düşmeyecek. Piyasa denge fiyatı bulur’’ açıklamasını yaptı. Suudi Arabistan ‘‘60 dolar taban olabilir’’ diyordu. Şimdi ‘‘40 dolar’’ servis edildi. Bu tarz haberler sürdükçe, enerji piyasasındaki oynaklık devam eder. Petrol denkleminde; Suudi Arabistan, Libya’daki iç savaş, Rusya merkezli jeopolitik gerginlikler, hedge fonların hala alım pozisyonunda olması gibi bileşenler var. Grafiksel açıdan değerlendirirsek, brent petrolde 51-52 dolar bölgesi taban olabilir. Bu bölge, bugünkü seviyelerden yaklaşık yüzde 15 aşağıdadır.
Türkiye ekonomisinden beklentilerin üzerinde bir performans beklediğimi yazdım da, sorun yaratma kabiliyetimizin yüksek olduğunu zaman zaman unutuyorum. Dışarıdakilerin yapamadığını, içeride kendi yeteneklerimizle beceriyoruz. Günlerimizi, aylarımızı, gerginlikler içinde, küskünlükler içinde, tartışarak tüketiyoruz. Örneğin; Türk Lirası bir aydır en iyi performans gösteren paralardan birisiydi. Merkez’in ‘‘Enflasyon düşene kadar sıkı para politikasına devam’’ mesajı; Babacan’ın ‘‘Mali disiplin devam edecek’’ ifadesi ve bilhassa petroldeki düşüş işimize çok yaradı. Ancak hemen havaya giriyoruz. Rus piyasalarından kaçan milyar dolarların tek adresinin Türkiye olacağını düşünüyoruz. Petrolün mütemadiyen düşeceğini, bu sayede cari açık derdinden kurtulacağımızı hesaplıyoruz. Yabancılar, Türkiye için siyasi risk senaryolarını konuşuyorlar. Hafta başından beri buna yönelik raporlar yayımlıyorlar. Rusya, Türkiye, Brezilya gibi ülkelerin ‘‘dış finansman ihtiyacı’’ sorununa vurgu yapılıyor. Hindistan, Meksika, Kolombiya, Şili gibi gelişen ülkeler için, ‘‘Onları sadece emtia fiyatlarındaki düşüş etkiliyor’’ yorumu yapılıyor. Türkiye tekrar ‘‘sorunlu ülkeler’’ arasında yer buluyor. Fed’in bugünkü açıklamalarından önce, zayıf noktamızdan yakalanıyoruz. Bundan sonra, Türkiye’nin 2015’teki 225 milyar dolarlık dış finansman gereksinimi temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze konur.
Rusya’nın içinde bulunduğu durumun, gelişen ülkeler grubuna ek bir sıkıntı yaratacağı dillendiriliyor. Ruble pazartesi günü dolar karşısında yüzde 10 düştü. Bu oran, Ruble’nin 1998’den beri yaşadığı en yüksek günlük düşüş oranıdır. Akla hemen Rusya’nın 1998’de yaşadığı kriz geliyor. Rusya Merkez Bankası dün politika faizini 650 baz puan artırarak, yüzde 17 yaptı. Benim endişem daha çok Rus şirketlerine yönelik. Bu şirketler ağırlıklı olarak dolar cinsinden borçlanıyorlardı. Çünkü Amerikan piyasalarındaki derinlik ve kompleks yapı tartışılmaz. Ekonomik yaptırımlar nedeniyle bu yol kapandı. Rus şirketler bir likidite krizine girebilirler. Bunun da gelişen ülkeler fonları üzerinde olumsuz yansımaları olabilir. Kamu tarafında büyük bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Rusya’nın yüksek bir enerji ihracatı var. Bu enerji gelirleri rezerv para dolar cinsindendir. Büyük bir sorun olmaz. Rusya Merkez Bankası’nın önemli bir rezervi var. Türkiye ‘‘132 milyar dolarlık rezerv yeterlidir’’ diyebiliyorsa; Rusya haydi haydi ‘‘416 milyar dolarla idare edebiliriz’’ diyebilir. Rusya’dan önce içeriye odaklanmak gerekiyor.