Rusya’dan SSCB’ye (2)

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Stalin konusu tekrar tekrar açılmayı hak etmeyen bir konu. Tarihe karıştı. Ama bir kez daha açalım. Özü şudur. Bolşevikler uzun bir devrimci geleneğin son temsilcileri arasındaydılar. Ekonomisi hazır olmayan Çarlık kazanamayacağı bir savaşa girmişti. Bolşevikler şubat sonrası koşullarında SR (köylü) partisinin toprakların dağıtılması programını benimsediler ve savaşa derhal son verme çağrısında bulundular. Köylüler topraklara zaten el koymaktaydılar ve çocuklarının cepheden dönmesini istiyorlardı. Bu benimseme –yani Bolşevik programının SR programıyla melezlenmesi ki sonraki yıllarda işçi-köylü ittifakı adıyla yenilenerek devam ettirilmeye çalışılacaktı- tuttu.

Bolşeviklerin Marksizm’den alacakları pratik bir tavsiye yoktu. Nitekim pratikte her şeye el koyma anlamına gelen savaş komünizmi tarihin en büyük hiperenflasyonuyla sonuçlandı. İç savaş kazanıldı ama ekonomi durdu ve Bolşevik programının Marksist öğesini/bacağını oluşturan öncü işçiler iç savaşta öldüler. Bir felaketle karşı karşıya kalındı. Böyle olunca Lenin NEP’i –bir kısım burjuvaya tarımsal artık ürünü pazarlama ve ticaret yapma, kâr etme imkânları tanıyan Yeni Ekonomik Politika; ‘savaş komünizminden’ vazgeçilmesi- icat etti ve Bukharin NEP’in on yıllarca süreceğini ileri sürdü. Başlangıçta niyet de buydu. NEP işe yaradı. SSCB, 1913 Çarlık üretim rakamlarını 1928’de yakaladı. Savaş-devrim-iç savaş sarmalıyla saf ekonomi açısından 15 yıl kaybedilmişti diyebiliriz. Bu elbette kaçınılmaz bir sonuçtu. NEP’in yürümeyeceğinin işareti 1925-1926 kışında tarımsal ürünlerin arzı düşünce belli oldu. Ocak 1927 Plenum kararı kolektivizasyonun ilk işaretidir. Elbette kolektifleştirme –yani devletin tarımsal artık ürüne doğrudan el koyması- kararı alınmadı. Ancak bunun akla geldiği görülüyor. Sonrası malum.

Burada hız/miktar/fiyat ve sektörel öncelikler arasında dengeli büyüme ve dengesizliklere yol açarak büyüme patikaları arasında bir tercih yapılıyordu. Elbette bu tercihin bazı sınıf ve zümrelere kazandıracak, bazılarına da kaybettirecek sonuçları vardı. Temeldeki problem, arazinin genişliğine ve tarımsal ürün/maden çeşitliliğine rağmen ki SSCB dev bir coğrafyaydı, talebin arzı aşmasıydı. Rusya’nın dış sömürgeleri olmadığı için arzulanan sanayileşme hızını yakalayacak yatırımların yapılmasını sağlayacak ve nüfusu aynı anda tümüyle besleyecek kaynaklar yoktu. Ayrıca bu yatırımlar yapılırken teknik seçiminin işgücüne etkisi, işgücünün dönüştürülmesi/eğitilmesi gibi önemli sorunlar da gündemdeydi. İlk karar köylülüğün tasfiyesi oldu. Bu kadar hız ve şiddetle yapılan kalkınma hamlesi, bilinçli tasarımla/ planlamayla hedefl enen ‘geç sanayi devrimi’ çoğunluğu köylü olan toplumu darmadağın edecekti ve etti de. Üstelik emperyalizmin müdahale edeceği beklentisiyle sanayileşmenin silah sanayisine dönüşecek tipte bir ağır sanayiye yaslanması tercihi de yapılmıştı.

Trotsky, Marksizm’in klasik tezlerini savunan ve SSCB bu işleri yaparken yaldızın altından kadim Rusya çıkacak korkusunu yansıtan bir figür. Zaman zaman haklıydı. Klasik sosyalizmle alakası olmayan bir diktatörlüğün doğuşunu bürokrasi teziyle açıklaması en zayıf tarafıdır. Trotsky meselesi SSCB açısından o kadar önemli değil. Nitekim Trotsky derhal yenildi ve –yanına kısa süre için Lenin’in eski asistanları Zinoviev ve Kamenev’i alan- Stalin karşısında neredeyse ilk o yenildi. Ortaya çıkan kalkınma/sanayileşme modeli defalarca analiz edildi. Bu modele Allen (2003)’ü izleyerek Preobrazhensky- Stalin Modeli adını vermekte sakınca yok.

Bu modelin çok sayıda insanın hayatına mal olmasının zorunlu olduğu saptaması teorik, matematiksel bir gerçek. Hangi arşivden ne çıktığının, hangisinin sonradan imal edildiğinin iddia edildiğinin, hangisinin zamanında makyajlandığının önemi yok. Bu çapta bir ‘toplumsal yeniden yaratımın’ matematiksel bir kesinlikle çok yüksek bir maliyetinin olacağı açıktır. Ancak şu söylenebilir: Bir kez o noktaya gelindikten sonra, o coğrafya ve tarihle büyük dönüşüme kalkışılmaması, tempoyu düşük tutarak beklenmesi durumunda da maliyet yine çok yüksek olacaktı. Stalin’in yaptığı bir anlamda bu kararı vermektir. Merkezin eksik ve asimetrik enformasyonla karar almak durumunda kaldığını vurgulayan ve Stalin’i bir ölçüde “aklayan”, davaları ve temizlikleri parti kadrolarına/ yerel örgütlerin talebine bağlayan 1980’lerin “revizyonist” ekolü 1990’ların ortasında bitti. ‘Rasyonel diktatör’ modelleri de bu dalganın ürünüdür ve arkasında 1980’lerde her yere yayılan oyun teorisi vardır.

Öte yandan Stalin, avamın ortalamasını yükseltirken Rusya’nın kadim entelektüellerini adeta yok etti. Bu, en büyük zararlarındandır. Çok daha önemlisi Stalin sonrasında sistemin yenilenmesi başarılamadı. Martin Weitzman bu tür bir model/ sistemin “grileştirilemediğini” savunmuştu. Ya modele dokunmayacak ve merkezi plan/tek parti/kamu mülkiyeti bileşkesini katı biçimde sürdüreceklerdi –ki imkânsızdı; hiçbir toplum bu kadar baskı altında, zorunlu tasarruf/eksik tüketimle on yıllarca yaşayamaz- ya da “ilk (sosyalist) birikim” (Preobrazhensky) tamamlandı diyerek “yumuşatılmış” bir sisteme geçeceklerdi.

SSCB biraz da büyüklüğünün lanetine uğradı. İkisini de yapamadı ve dağıldı. 70 sene sonuçta tarihsel bir andan ibarettir. İbarettir ama aynı zamanda bir ‘geniş ekonomide’, bir universitas olarak, kooperatif bir toplumun teşvik mekanizmalarının kurulmasının ne kadar güç olduğunu gösteren bir sonuç da vermiştir. Çabuk yıkılan bir (Doğu-Ortodoks) Roma’dır. Dante’nin rüyasının ve siyasal teolojisinin ‘tutmadığı’ bir örnektir. ABD’nin “kurucu babalarından” Madison’un 1787 yılında yeni olan ‘geniş ekonomilerde cumhuriyet’ tezine bir doz daha yükleme yapıldığı zaman –eşitlik anlamında düşünülen bir mülksüzleştirme- bu sikletin bu yükü çekmediğini göstermiştir. “Doğal hukukun” teolojiye aktardığı ve Batı aklında hep alttan alta akıp bugüne gelen bir rüyanın geniş ölçekte ve heterojen etnik/ kültürel temelde olmayacağını yeniden kanıtlamıştır. Marx kaynaklı teorik corpus’un konuyla ne kadar alakası var? Çok az. Olması zaten beklenemezdi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019