Rusya’dan SSCB’ye (1)
Acaba toprak fiyatları ve arazi rantı, tarımda artan verimlilik ve 1885-1913 arası artan dünya tahıl fiyatları/ düşen okyanus ötesi gemi yük taşımacılığı navlun ücretleri bileşimiyle hızla yükselmeseydi Rus köylüleri 1905’te ve 1917’de iki kere isyan ederler miydi? Köylü isyanı mutlak fakirlikten dolayı mı, büyüyen pastadan büyüme ölçüsünde pay alamamak yüzünden mi yoksa Stolypin reformunun –başarılı olsaydı- çoğunu tarım komününden çıkarıp savunmasız biçimde piyasaya teslim etmesini istemedikleri için mi gerçekleşti? Ya da eşitlikçi bir mir (tarım komünü) ütopyasının küçük toprak sahibi sürümünü hayata geçirmek için mi patladı?
Robert C. Allen olasılıklar hakkında bazı düşünceler sunuyor. Konu çok önemli çünkü kalkınma iktisadının temelinde yatan 1920’lerin Sovyet sanayileşme tartışmasına ve sonuçta köylülüğün kaderine bağlanıyor. Rus ve Sovyet kırlarının hem küçük çiftçilik hem de büyük işletmelerle kapitalist tarıma geçilmesi veya kolhoz-sovhoz modeliyle kamusal tarım yapılması durumlarında –yani her durumda- bir ‘gizli işsizlik’, işgücü fazlası sorunu vardı ve olacaktı. Allen, GOSPLAN rakamlarını kullanarak köylü nüfusun mevcut emek-yoğun geri teknolojiye göre dahi 2.2 kere fazla olduğunu hesaplıyor. Strumilin’in hesabına göre bu çarpan 1.85 ama nitel sonuç değişmiyor. Teknoloji sabit tutulursa, Avrupa Rusya’sındaki 16 milyon köylü ailesi yerine 7,3 milyon aileyle –Strumilin’e göre 8.65 milyon aileyle- aynı üretimi yapmak mümkündü. Tablo, dönemin köylü dünyasının stabilitesi hakkında büyük kuşku yaratıyor ve açıkça kırsal fazla nüfusun şehirlere akacağı bir sanayi devrimi zorunluluğuna işaret ediyor. Zamanın ileri teknolojisi emekten tasarruf eden türden olduğu için teknoloji transferi yoluyla teknik ilerleme tarımda işçi başına üretimi artıracak ve arazi genişlemesi limite dayanmış olduğu için sadece fazla nüfusu daha da fazlalaştıracaktı. Bu tür ilkel tarımın –Green Revolution öncesi, yani önce gübreleme tekniğinin 1950 civarında değişmesi sonra da 1970’lerde tarımın gerçekten verimlilik patlamasıyla devrim yaşaması öncesi- traktör ithalatıyla şehirleri besleyecek kapasiteye ulaşması zordu. 1927-1928’de 115 milyon kişinin çiftliklerde yaşadığı Sovyetler Birliği’nde verimsiz fazla köylü nüfusunun ne yapılacağı meselesi dramatik bir soru olarak ortada duruyordu.
GOSPLAN ve Strumilin “fazla nüfus çarpanlarının” ortalamasını alır ve bütün Rusya için geçerli kabul edersek 1928 yılında 55 milyon kişinin tarımsal fazla nüfus sayılabileceğini, bu rakamın denk düştüğü tarımsal işgücü fazlasının 35 milyon civarında olduğunu saptayabiliriz. Sanayileşmenin bu fazlalığı emebilmesi, şehirlere çekerek işçileştirebilmesi gerekiyordu. Üstelik bu hesaplamada tarımda teknolojik ilerlemenin emekten tasarruf eden niteliği ve ölçek ekonomileri dikkate alınmıyor. Stolypin reformunu 20 sene önce reddeden köylülük piyasadan korkarken idari kararla üzerine gelen hızlı kollektivizasyona maruz kalacak, daha da keskin bir virajı bir anda almak zorunda bırakılacaktı. 1920’lerin sanayileşme tartışması esas olarak fazla köylü nüfusa ne yapılacağı tartışmasıdır çünkü Rusya kırlarının geçimlik mal ve hafif sanayi malı tüketici talebine tam olarak cevap verip aynı anda şehirleri beslemek imkansızdı. Naum Jasny (1949)’dan beri bilinen bu tez ana hatlarıyla doğru görünüyor. Açıkçası kanımızca Rusya’nın köylü sorunu sistemden bağımsız olarak bir toprak/ işgücü oranı sorunuydu. İkinci Serfliğe bu oranın yüksekliği yol açmıştı: Araziler genişti ve toprak bol faktördü. İşgücü kıt idi. Bu durumda tarımda reel ücretlerin yükselmesi ve toprak sahibi soyluların arazilerinde çalışacak köylü bulabilmek için birbirleriyle yarışmaları kaçınılmazdı. Çözüm olarak Çarlık toprak sahibi aristokrasiyle el ele 200 yıla yayılan bir sürede –1500-1700 arası- çeşitli kararnamelerle Rus köylüsünü serfleştirdi, toprağa bağladı.
Üç asırdan fazla bir süre geçtikten sonra tam tersine işgücünün toprağa göre fazla bol olması sorun olmuştu. Serfl iğin 1861’de sona erdirilmesi toprak/ işgücü oranındaki eğilimi tersine çevirmeye yetmedi. Stolypin’in başarısız reformu tarımı piyasaya açarak büyük kapitalist çiftlikler yaratıp hem ölçek sorununu hem de fazla nüfus sorununu çözmeye yöneliktir. Bu bağlamda Stalin dönemi kolektivizasyonunun “yeniden İkinci Serfl ik” olarak yorumlandığı da olmuştur. Ancak toprak/ işgücü oranı tersine döndüğü için kolektivizasyon aslında tam tersi bir sürece yol açtı ve tarımsal nüfus açlık, İkinci Dünya Savaşı ve kentlere göçlerle ciddi oranda azaldı. Esasen “yeniden İkinci Serfl ik” adlandırması sadece zorla kolektif çiftliklere doldurulan köylüler açısından geçerli bir benzetme olabilir ki 1933’te köylülüğün yüzde 67’si kolektif çiftliklerde çalışıyordu ve tarımsal üretimin yüzde 85’ini gerçekleştiriyordu. Daha genel bakılınca bu adlandırma yanlış bir adlandırma olarak görülebilir çünkü amaç tarımsal işgücü eksikliğinden dolayı köylüleri zorla kırlarda tutmak değildi. Tam tersine Stalin dönemi tarımsal fazla nüfusu/ işgücünü eritti. 1950’de 1928’e göre 17 milyon daha az insan tarımsal alanlarda yaşıyordu. Kentlerin nüfusu artarken tarımsal nüfus azaldı. Nitekim 1928-1940 arası 25 milyon kişinin kırdan kente göç ettiği ve 10 milyon köylünün de açlıktan öldüğü tahmin ediliyor. Nazi istilasının muhtemelen 25 milyondan fazla ölüme neden olduğu da artık genel kabul görüyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası nüfus artışının etkisini sadece kentlerde gösterdiği, kırda azalan nüfusun eski seviyesine geri gelmediği de biliniyor. Tarımda işgücü fazlasının 1928’e göre ciddi oranda erimiş olmasına rağmen Hruşçov “bakir arazilere açılma” hamlesini –başarısız bir hamle- başlatmıştı çünkü bir taraftan da makineleşme, tarımda işgücü/hasıla oranını düşüren, işçi başına verimliliği artıran teknolojik ilerleme yaşanıyordu. Azalan kırsal nüfus bile yeni teknolojide nispeten fazla kalıyordu ve toprak/işgücü oranı yine düşüktü. Hızlandırılmış sanayi devrimi yaşamasına rağmen SSCB uzun süre Çarlık Rusya’sından devraldığı tarımsal fazla nüfus sorunuyla yaşadı. Bir başka deyişle SSCB bile uzun süre “fazla köylü” kaldı.