Rusya krizi ve bize olası etkileri
Rusya’daki sarsıntının ister istemez bize ve diğer gelişmekte olan ülkelere önemli yansımaları olması kaçınılmazdı. Nitekim rublenin (son 1 senede giderek artan ve son 1 aydır da parabolik boyutlara ulaşan) değer kaybı ile birlikte TL’de de ciddi değer kayıpları söz konusu. Rusya Merkez Bankası’nın politika faizini %10.50’den %17’ye çıkarmış olması ve döviz satışlarına hız vermesi, rubleyi biraz olsun stabilize etse de, çalkantıların daha uzun süre devam etmesi kaçınılmaz. Bu durumun özünde, Rusya ekonomisinin zayıflığı yatmakta. Komünizm sonrasında Rusya kendini gerektiği şekilde yeniden yapılandırarak enerji ihracatına olan bağımlılığını azaltamadı. (Aksine bağımlılığı arttı. Bugün Rusya’nın ihracat gelirlerinin %80 kadarı doğal enerji kaynaklarından gelmekte.) Rusya enerji yatırımlarını daha verimli hale getiremediği gibi, geleneksel olarak güçlü olduğu diğer sektörlerde de gerilemesinin önüne geçemedi. Bugünkü haliyle Rusya ekonomisinin esasen Kazakistan’dan veya Türkmenistan’dan pek bir farkı yok.
Bazı komplo teorisi yanlıları, petrol fiyatlarındaki gerilemenin Rusya’yı çökertmek için yapılmış bir oyun olduğunu düşünmekteler. Ben, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, böyle olduğunu düşünmüyorum. Dünyadaki arz-talep dengelerine ve bu konulardaki ileriye dönük projeksiyonlara baktığımızda, 3 senedir devam etmekte olan 110 dolar civarındaki petrol fiyatlarının doğru bir denge fiyatına tekabül ettiğini iddia etmek imkansızdı. Evet, düşüş çok hızlı oldu, ancak fiyat esnekliği (elastisite) düşük olan petrol gibi ürünlerde fiyat hareketlerinin ani ve sert olması çok da beklenmedik bir durum değildir.
Öte yandan petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’yı dize getirmek için önemli bir fırsat olduğu da bariz. Nitekim, hemen Ukrayna’da bir anlaşmaya varılması konusunda baskılar artarken Obama da yeni yaptırımların devreye gireceği konusunda açıklamalarda bulundu. Her ne kadar, halen 400 milyar dolar civarında bir döviz rezervi bulunan Rusya’nın büyük bir çöküşe gireceğini söylemek için erkense de son 1 senede 130 milyar dolar çıkışın olduğunu ve Rus yetkililerin bile petrol fiyatlarının 60 dolarlar civarında kalması durumunda milli hasılanın 2015’te % 4.7 oranında gerileyeceğini itiraf ettiklerini unutmayalım.
Rusya krizinin bizim açımızdan da pek çok olumsuz yansıması olacak. Bu ülkeye senelik 6 milyar dolar kadar bir resmi ihracat yapmaktayız. Bunun dışında belli bir miktar bavul ticareti de söz konusu. Öte yandan, Rusya’dan önemli bir turizm geliri de elde etmekteyiz. Geçen sene gelen 4.3 milyon turistin bize 5 milyardan fazla bir gelir bıraktığı tahmin ediliyor. Ayrıca, Rusya’da çalışmakta olan pek çok müteahhitlik firması da var. Bunların projeleri ve alacaklarının tehlikeye girme riski söz konusu.Yukarıda sıraladıklarım reel sektörle ilgili etkiler. Bir de tabii, bugünlerde yaşamakta olduğumuz gibi, finansal sektör kaynaklı etkiler söz konusu. Rus şirketleri son yıllarda giderek artan oranlarda tahvil ihraç ettiler. Bu tahvillere yatırım yapan yabancı finans kuruluşları zararlarını azaltmak için ellerinde bulunan Türkiye de dahil olmak üzere diğer gelişmekte olan ülke tahvillerini de satabilirler. (Nitekim, aralık başından beri Türkiye CDS’lerinde 65 baz puanlık hızlı bir yükseliş söz konusu.) Bir başka finansal etki de, artan döviz fiyatları nedeniyle, döviz açığı olan şirketlerin sene sonu bilançolarında daha fazla kambiyo zararı yazacak olmaları.
Öte yandan, piyasalardaki son gelişmelerin Türkiye’nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanmadığı da bariz. Hatta uzun vadeli bir perspektiften bakılırsa, gerileyen enerji fiyatlarının nette Türkiye’nin lehine olduğu ortada. Her ne kadar gelişmeler zamanlama olarak 2013 sonuyla ürpertici bir paralellik göstermekteyse de, şahsen MB’nin serinkanlı durarak TL üzerindeki baskının geçmesini bekleyebileceğini düşünüyorum. Şu ana kadar, fonlama maliyetini 60 baz puan kadar yükselterek, günlük döviz satışını çok az artırarak (dün itibariyle 10 milyon dolar) ve enerji ithalatçısı KİT’lerin döviz ihtiyacının doğrudan Hazine ve MB tarafından karşılanmasını sağlayarak (ki, bu yaklaşık aylık bazda 2.5 milyar dolar kadar bir talebin ötelenmesi/ yönetilmesi anlamına geliyor) MB’nin oldukça dar bir müdahalede bulunduğu söylenebilir. Ancak Rusya’daki krizin daha da büyümesi ve ifl as ve sermaye hareketlerinin kısıtlanması gibi durumların oluşması halinde, bizim piyasaların da daha fazla satış yemesi kaçınılmaz. Böyle bir durumda, fazla panik yapmadan fırtınanın dinmesini beklemek gerekiyor.